Bu sayfalar; Köy Enstitülü öğretmen kuşağından yurtsever, cumhuriyetçi öğretmen Hüseyin GİRGİN anısına hazırlanmıştır. Ayrıca; Köy Enstitüleri geleneğinden yurtseverlerin anılarıda, tarihin belleğine not düşülmektedir. Sizlerle benzeri yaşamlar, inaçlar ve Atatürkçü bir kuşağın geleceği yönelik beklentileri, yurtseverlik ve ulusçuluk adına iyiden güzelden yana idealler ve Köy Enstitülerine ilişkin önemsenen anı ve yazılar paylaşılmaktadır. İLETİŞİM: atilagirgin2007@gmail.com
Ben de 1960–1963 yılları arasında Sarayköy Ortaokulunda okudum. Mustafa Aytekin ve Erol Kudal hocalarımızın Sarayköy Ortaokuluna geldiği tarihler konusunda bir yanılgı var. Ben ortaokula başladığım yıl (1963) Türkçe hocamız Nizamettin Yıldırım idi. Öğrenim yılı başladıktan çok kısa bir sure sonra Erol Kudal hocamız Nizamettin hoca ile yer değişimi (becayiş) yaparak Sarayköy Ortaokuluna geldi. Mustafa Aytekin hocamız Erol Bey'den daha sonra Sarayköy Ortaokuluna gelmiştir. Erol hocamız halen Ankara'da yaşamaktadır. Tüm öğretmenlerimi saygıyla anarken hayatta olanlara sağlık içinde uzun ömürler; basta ilkokul öğretmenim Galip Haznedar olmak üzere sonsuzluğa göçmüş olan tüm öğretmenlerime de Allah'tan rahmet dilerim
Resimde o dönemin Sarayköy Kaymakamı, Ortaokul Müdürü, Sağlık Memuru ve İş Bankası Müdürünün yanı sıra benim bazı sınıf arkadaşlarım da var. Bu nedenle bu fotoğraf bir okul gezisinde değil Sarayköy’deki bir etkinlikte 1962 veya 1963 yılında çekilmiş olmalı. Ayaktakiler (soldan itibaren): Erdoğan Horzum(kasketli) Ahmet Kumyol, Süleyman Uzman, Sağlık Memuru Ali Vural(arkada), İş Bankası Müdürü Muzaffer Anıl, Ahmet Nazif Özalp(arkada kafası görünen), Md. Yrd. Mustafa Aytekin, Salih Bayrakçı(arkada kafası görünen),(?),Kaymakam Saffet Kibar Bekaroglu ve Ortaokul Müdürü Sakıp Özbek,(?).
Oturanlar (soldan itibaren):
Edip Kuyumcu, Birol Menteşe, Yaşar Kabakçı, Öğretmen Hüseyin Girgin, Gazi İlkokulu Müdürü Ahmet Küçük, (?), (?), (?).
İbrahim Helvacı
İbrahim Helvacı dedi ki...
Resim–3 için yaptığım sıralamada bazı hatalar yaptığımı fark ettim. Mademki Sarayköy tarihine kayıt düşüyoruz, bu hatayı düzeltmek gerek.
Ayaktakiler (soldan itibaren): Erdoğan Horzum(kasketli) Ahmet Kumyol, Süleyman Uzman, Sağlık Memuru Ali Vural(arkada), İş Bankası Müdürü Muzaffer Anıl, Ahmet Nazif Özalp(arkada kafası görünen), (?), Salih Bayrakçı(arkada kafası görünen), Md. Yrd. Mustafa Aytekin, ,(?), Kaymakam Saffet Kibar Bekaroglu, Ortaokul Müdürü Sakıp Özbek,(?).
Oturanlar (soldan itibaren):
(?), Edip Kuyumcu, Birol Menteşe, Yaşar Kabakçı, Öğretmen Hüseyin Girgin, Gazi İlkokulu Müdürü Ahmet Küçük, (?), (?), (?).
Not: (?) ile işaretlediklerim hatırlayamadıklarımdır.
İbrahim Helvacı
Sarayköy sevdalısı sevgili İbrahim Helvacı arkadaşın Sarayköy anıları zincirine eklediği yeni halkaları incelemeye ne dersiniz? Oradan belgesel nitelikte çok değerli bilgilerede ulaşacaksınız. Sarayköy’ün geçmişten geleceğe uzanan bilgi zincirine sizlerde katkıda bulunmak istemezmisiniz? Yanıtınız evet ise, ister blogtaki yorumlara, isterseniz “Dünyadaki Sarayköylüler” gurup sahifesine anılarınız yada ulaşabildiğiniz belgeleri aktarırsanız, Sarayköyün belgeler nitelikli yazılı tarihine katkıda bulunmuş olacaksınız. Dostluk ve esenlik dileklerimle.
Bir 17. Nisan daha geldi işte!.. Köy Enstitülerinin kurulması için TBMM'de karar verildiği gün ...
Saint Exupery'nin sözünü düşündüm:
"Benden başka türlü düşünen kimse, bana düşüncesiyle zarar vermek şöyle dursun, beni çoğaltır, düşünceme bir şeyler katar."
Bizim gibi düşünmeyenlerden korka korka bugünlere geldik... O korku sürüp gitmekte!.. Kalabalıkları doğrulardan çok yanlışlara yöneltme, iktidar sahiplerinin tek silahı!..
Köy Enstitüleri, aydın yurttaş, bilgiyi benimsemek isteyen insan yetiştirmek amaçlıydı. Köylerde, kasabalarda yetişen çocukları, gençleri.. kendi başına düşünen, sorunları çözmeye yönelen kafaları çoğaltmak!..
Kitaplar, yazılar, konferanslar, toplantılar, oturumlar yıllar yılı yaşandı... Karşı çıkanlar hep belli bir kesimin yandaşlarıydı. Ünlü atasözü ne diyor:
"Cahil bırak, öyle yönet." Hasan Ali Yücel'in, İsmail Hakkı Tonguç'un ve arkadaşlarının ne yazık ki ancak on yıl süren çabalarını düşünmek hüzün vericidir. O büyük atılım bugüne kadar gelişerek yaşatılsaydı.. on binlerce, yüz binlerce Makal'lar, Baykurt'lar, Apaydın'lar, Başaran'lar ve benzerleri toplum savaşımızda yer alabilseydi ...
Bugün seçimlerden sonra haritamızın renkli yerleri üstüne konuşuyoruz. İşte şu bölge daha çok uyanmış, ama öteki bölgeler daha karanlıkta diye üzülüyoruz... Bir de Yücel'lerin, Tonguç'ların çizdiği yurt haritasına bakınca ne göreceğiz.. Köy Enstitülerinin yerleştirilmediği yurt toprağı kalmadığını... Kepirtepe, Arifiye, Kızılçullu, Ortaklar, Çifteler, Gönen, Aksu, İvriz, Düziçi, Hasanoğlan, Gölköy, Akpınar, Akçadağ, Pazarönü, Yıldızeli, Beşikdüzü, Pulur, Dicle, Erciş, Cılavuz!.. Tüm Türkiye'yi kaplayan aydınlık, kültür, bilim, sanat, ulusalcılık, insan ve yurttaş sevgisi kaynakları, ocakları!..
Sevgili Mustafa Balbay'ın "Heyecan Yaşlanmaz" adlı yeni kitabındaki "Köy Enstitüleri" yazısını okuyorum: "Toplumu aydmlatmak, yönetmekten zordur" diye başlamış, yetmiş yıl önce atılan uygarlık adımlarının öncüsü Hasan Ali Yücel'in şu sözleriyle bitirmiş:
"Bir kişinin atacağı dev adımları değil, bin kişinin atacağı insan adımlarını özlüyorum ... "
Köy Enstitüleri Özgürleşme Eylemi / Mehmet BAŞARAN
" insanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenmesiyle elde edilecek zaferdir" der, Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç "Canlandırılacak Köy" adlı yapıtında. Korkuları yene yene, zorbalardan zorbalıklardan kurtularak günümüze doğru gelmiyor bu insan? Korkuları yene yene bilimi, sanatı, uygarlığı yaratmadı mı? Yeniden Doğuş (Rönesans), Aydınlanma dönemi, Fransız Devrimi, nice yiğitliklerle kazanılan, yaşamı yeni aşamalara ulaştıran yengiler... İç korkuları, dış korkuları yenmeden ulaşılabilir mi özgürlük, eşitlik, hoşgörü, insanca paylaşım gibi evrensel değerlere ... Gerçekleştirilebilir mi halk yönetimi? .. Yaşamak, korkuyla savaşım bugün de. Yeni zorbalar, egemenler, kapitalizm, korkuya yaslanarak, yeni korkular üreterek sürdürüyor egemenliklerini.
Bir yurtsever: Tonguç
Toplumumuzu köleliklerin her çeşidinden kurtarmayı, eğitimi sürekli özgürleşme eylemine dönüştürmeyi amaçlayan bir büyük eğitimci Tonguç, hazır düşüncelerin, çözümlerin, Tanzimat öykünmeciliğinin üstüne çıkarak yaratıcılığa ulaşmış. Kurtuluş savaşçısının kanıyla haritasını çizdiği Anadolu'ya dört elle sarılmış bir yurtsever. Dünya eğitimine katkı sayılan yaşamı eğitim ortamına, özgürleşme eylemine dönüştüren Köy Enstitülerinin, eğitim imecelerinin yaratıcısı.
"Yaşamın amacı, ileri millet olarak yaşamaktır, ortaçağ hayatından farksız geri bir hayata razı olan insan kalabalığıyla çağımız uygarlığına katılamayız, diri millet haline gelemeyiz..." İleri uluslann geri bir yaşama razı insan kalabalıkları olmaktan nasıl kurtulduklarını, hangi aşamalardan geçtiklerini çok iyi incelemiş, kendi toplumsal, ekonomik koşullarımıza göre toprağımızı, insanımızı en iyi şekilde değerlendirecek eğitim dizgesini yaratmış ...
Bir yerden bir yere ulaşmanın çok zor olduğu dönemde, 61 il, 305 ilçe, 9150 köy gördükten sonra yazmış Canlandırılacak Köy adlı yapıtını. Bilimin yol göstericiliğiyle eğilmiş konusuna: "Diri millet olma", "canlanma", "canlandırma" onun eğitim anlayışının temel kavramları. Anadolu insanı, yüzyılların sömürüsü, baskısı altında ezgindir; yağmacılık, saldırı, zaptiye, ağa korkusuyla yılgındır. Geri üretim yaşamının, toplumsal bellekteki boşinanların tutsağıdır.
Köy Enstitülerinin doğuşu
Acıları ağıda; özlemleri, bozlağa dönüşmüştür. Yazgı saymaktadır çekisini çilesini. Bir korkular sarmalında ölgündür. Onu uyandırmak, korkusuz baskısız düşünen, arayan, bilgiyle, bilinçle daha bol üreten, ürettiklerinin bölüşümünü denetleyen, kendi kendini yönetebilecek aydınlığa ulaştıran bir yetişme yolu tutmak gerekti.
İşte, üretim yaşamını eğitim ortamına dönüştüren, işçilikle öğrenciliği birleştiren, eğitimde sürekliliği, yaygınlığı, gelişen yaşama uyan esnekliği gerçekleştiren Köy Enstitüleri bu düşünceden doğdu:
Sonra sen geldin nisanlar geldi
Durdu o içimize akıttığımız kan
Yenilendi gücümüz bembeyaz
Köyler bebesi halk babası
Bize çalışmaya başladı tarlalar
İkinci Dünya Savaşı ortamında, yirmi bölgesinde Anadolu'nun gelmez denilen suları getiren, yanmaz denilen ışıkları yakan, bomboz kırları göverten, doğaya, insana yeni değerler katan üretici yaratıcı yaşam imeceleri... Kendini, çevrelerini değiştiren insanların özgürleşme eylemi... Bilgiyi işe, esere çevirmek... Toprağın, insanın uyanışı, canlanışı...
Şöyle der, yöneticilere yazdığı mektupta Tonguç:
"Enstitülerde bisiklet, motosiklet kullanma işini, bir müzik aracı çalmayı, şarkı söylemeyi, milli oyunlar oynamayı herkes öğrenmelidir. Tüm zorluklarına karşın, kız-erkek yaşamın çeşitli işlerine, eğlencesine, acılarına, ortaklaşa katılmalıdır. Bayağı olan her şeyden kaçınmak, korunmak koşuluyla, kız-erkek yaşamı tümüyle yaşamalıdır."
Aydın kimliği
"Yaşamı tümüyle yaşamak" korkuları içten yenmek, canlanmak, görünmez olmuş zincirleri kırmak, insanca özlemleri gerçekleştirmek değil midir? Kolay mıdır insanın değişmesi, sürekli kendini yenilemek, aşmak, ekin, sanat dünyasına açılmadan?..
Sürekli okumak, değerli yapıtların havasını solumak, içine sindirmek gerekir. Tonguç, yüzyılların açığını kapatmak istercesine her enstitülünün sağlıklı bir okuma alışkanlığı edinmesini ister. Kitap, ekmekle bir tutulacaktır; özgür okuma saatleri çok iyi değerlendirilecektir. İnsan, içinden aydınlanarak, düşünceleri özümleyerek korkuları yener, özgürce düşünebilir, aydın kimliğine kavuşur ...
"Serbest okumaya değer verilmeyen eğitim kurumlarında kitap yakan, kitaplıklara kilit vurabilen, öğrencileri eşkıya takip eder gibi kovalayan gaddar kara cahiller peydah olur. Hoşgörüden eser kalmaz, hafiyelik makbul hizmetler arasında yer alır. Müstebitler kahraman kesilir.
Böyle eğitim kurumu, geriliğe bütün kapılarını açar, cumhuriyete hizmet eden bir kurum olamaz, bilakis onu temelinden yıkan bir araç haline gelir." (Canlandırılacak Köy s. 643) Öyle de olmadı mı?..
Sarayköy Gerali kökenli, Köy Enstitülü kuşaktan sevgili öğretmenimizin değişik zamanlarda çekilmiş fotoğraf karelerinden yararlanılarak oluşturulmuş görsel bir sunu ve öğrencilerinin duygularından bir demet:
Kendisini, saygı ve rahmetle anıyoruz. ================= Celal Evrenüz: Ben ilkokul birinci sınıfın sonlarına doğru, okullarin kapanmasına belki bir ay kala Sarayköy Gazi Ilk Okuluna nakil oldum, aynı sene bu dördüncü naklimdi. Göçebe olduğumuzdan yaşam tarzımız çok zordu. Ben okumasını yazmasını bilmiyordum. Ögretmen denince aklıma ilk gelen, Nur içinde yatsın ögretmenim Hüseyin Girgin benimle çok ilgilendi, okumayı yazmayı ögretti, sınıfta bırakmadı, sınıfta kalsaydım belki ailem okuldan alırdı, zaten arkadaşlarımdan bir yaş daha büyüktüm. Daha sonraki senelerde normal bir ögrenci olarak bizi mezun etti. Kendini eğitime adamış, kim duysa senin öğretmenin en iyisi derdi, gerçekten de benim değerli ögretmenim en iyisiydi, nur içinde yat değerli kıymetli ögretmenim.
İbrahim Helvacı: Sevgili öğretmenim Hüseyin Girgin'e Tanrı'dan rahmet, ailesine baş sağlığı dilerim. Evlatlarına ve yetiştirdiği öğrencilerine aktardığı Cumhuriyet ışığı yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Hocamızı hiç unutmayacağız.
Mehmet Yaman: Benim dönemimde Gazi ilkokulunda öğretmenlik yapan öğretmenlerimizden hatırlayabildiklerim, Ahmet Küçük, Sadık Kocabaş, Hüseyin Girgin, Ömer Gültekin, Mustafa Meriç, Rafet Taş, Hüseyin Bardak, Nejat Deniz, Meftune Aycan, Suzan Kudal öğretmenlerimizin ve bütün öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlar, hayat olmayan öğretmenlerimize Allahtan rahmet, sağ olanlara uzun ömürler diler, saygılarımı sunarım.
Emin Helvacılar: Dünyanın En Değerli Varlıkları Olan Siz Öğretmenler! Bugün, Türk Öğretmeninin Şeref Günüdür. Ona Olan Saygıyı Yenileme, Onun Yüceliğini Anma Günüdür. Böyle Anlamlı Bir Günde Hepinizi Sevgiyle, Candan Kutluyoruz.
Ali Sinan Demirkale:
Ben İlkokulu Gazi İlkokulu’nda okudum. Öğretmenim o zamanların ünlü bir eğitimcisi olan Hüseyin Girgin’di.
Kendisi Gerali Köyü’ndendir. Köy Enstitüsü kökenli bir hocaydı. Ben de emeği çoktur. Galiba Hüseyin hocamız köy enstitüsünde gördüğü eğitimi bize de aktarmak istedi.
Mesela biz okulda piyano çalardık. Düşünsene Sarayköy’de bir ilkokulda 1960’ların başında bir piyano ve o piyanoyu çalmak isteyen öğrenciler vardı. Bunun yanında tiyatro yapardık. Duvar gazetesi çıkarırdık. Tiyatro kolunun açılmasında ben bir vesile ile katkıda bulunmuştum.