20 Aralık 2009 Pazar

Sarayköy Orta Okulu 1960'lı Yıllar

"Sarayköy Orta Okulu 1960'lı Yıllar"

Bloggerİbrahim Helvacı Dedi ki:

Ben de 1960–1963 yılları arasında Sarayköy Ortaokulunda okudum. Mustafa Aytekin ve Erol Kudal hocalarımızın Sarayköy Ortaokuluna geldiği tarihler konusunda bir yanılgı var. Ben ortaokula başladığım yıl (1963) Türkçe hocamız Nizamettin Yıldırım idi. Öğrenim yılı başladıktan çok kısa bir sure sonra Erol Kudal hocamız Nizamettin hoca ile yer değişimi (becayiş) yaparak Sarayköy Ortaokuluna geldi. Mustafa Aytekin hocamız Erol Bey'den daha sonra Sarayköy Ortaokuluna gelmiştir. Erol hocamız halen Ankara'da yaşamaktadır. Tüm öğretmenlerimi saygıyla anarken hayatta olanlara sağlık içinde uzun ömürler; basta ilkokul öğretmenim Galip Haznedar olmak üzere sonsuzluğa göçmüş olan tüm öğretmenlerime de Allah'tan rahmet dilerim

Resimde o dönemin Sarayköy Kaymakamı, Ortaokul Müdürü, Sağlık Memuru ve İş Bankası Müdürünün yanı sıra benim bazı sınıf arkadaşlarım da var. Bu nedenle bu fotoğraf bir okul gezisinde değil Sarayköy’deki bir etkinlikte 1962 veya 1963 yılında çekilmiş olmalı. Ayaktakiler (soldan itibaren): Erdoğan Horzum(kasketli) Ahmet Kumyol, Süleyman Uzman, Sağlık Memuru Ali Vural(arkada), İş Bankası Müdürü Muzaffer Anıl, Ahmet Nazif Özalp(arkada kafası görünen), Md. Yrd. Mustafa Aytekin, Salih Bayrakçı(arkada kafası görünen),(?),Kaymakam Saffet Kibar Bekaroglu ve Ortaokul Müdürü Sakıp Özbek,(?). Oturanlar (soldan itibaren): Edip Kuyumcu, Birol Menteşe, Yaşar Kabakçı, Öğretmen Hüseyin Girgin, Gazi İlkokulu Müdürü Ahmet Küçük, (?), (?), (?).

İbrahim Helvacı

Bloggerİbrahim Helvacı dedi ki...

Resim–3 için yaptığım sıralamada bazı hatalar yaptığımı fark ettim. Mademki Sarayköy tarihine kayıt düşüyoruz, bu hatayı düzeltmek gerek. Ayaktakiler (soldan itibaren): Erdoğan Horzum(kasketli) Ahmet Kumyol, Süleyman Uzman, Sağlık Memuru Ali Vural(arkada), İş Bankası Müdürü Muzaffer Anıl, Ahmet Nazif Özalp(arkada kafası görünen), (?), Salih Bayrakçı(arkada kafası görünen), Md. Yrd. Mustafa Aytekin, ,(?), Kaymakam Saffet Kibar Bekaroglu, Ortaokul Müdürü Sakıp Özbek,(?). Oturanlar (soldan itibaren): (?), Edip Kuyumcu, Birol Menteşe, Yaşar Kabakçı, Öğretmen Hüseyin Girgin, Gazi İlkokulu Müdürü Ahmet Küçük, (?), (?), (?). Not: (?) ile işaretlediklerim hatırlayamadıklarımdır. İbrahim Helvacı

İLGİLİ BAĞLANTILAR:

http://saraykoyozlemi.blogspot.com/2008/02/sarayky-orta-okulu-retmenleri-1964-1967.html

http://saraykoyozlemi.blogspot.com/2009/11/ibrahim-helvac-saraykoy-anlar-9.html

Sarayköy sevdalısı sevgili İbrahim Helvacı arkadaşın Sarayköy anıları zincirine eklediği yeni halkaları incelemeye ne dersiniz? Oradan belgesel nitelikte çok değerli bilgilerede ulaşacaksınız. Sarayköy’ün geçmişten geleceğe uzanan bilgi zincirine sizlerde katkıda bulunmak istemezmisiniz? Yanıtınız evet ise, ister blogtaki yorumlara, isterseniz “Dünyadaki Sarayköylüler” gurup sahifesine anılarınız yada ulaşabildiğiniz belgeleri aktarırsanız, Sarayköyün belgeler nitelikli yazılı tarihine katkıda bulunmuş olacaksınız. Dostluk ve esenlik dileklerimle. 

18 Nisan 2009 Cumartesi

Yarın 17 Nisan - ( Köy Enstitüleri ) / OKTAY AKBAL

Yarın 17 Nisan / OKTAY AKBAL

Bir 17. Nisan daha geldi işte!.. Köy Enstitüleri­nin kurulması için TBMM'de karar verildiği gün ...

Saint Exupery'nin sözünü düşündüm:

"Benden başka türlü düşünen kimse, bana düşüncesiyle zarar vermek şöyle dursun, beni ço­ğaltır, düşünceme bir şeyler katar."

Bizim gibi düşünmeyenlerden korka korka bu­günlere geldik... O korku sürüp gitmekte!.. Kala­balıkları doğrulardan çok yanlışlara yöneltme, ik­tidar sahiplerinin tek silahı!..

Köy Enstitüleri, aydın yurttaş, bilgiyi benimsemek isteyen insan yetiştirmek amaçlıydı. Köyler­de, kasabalarda yetişen çocukları, gençleri.. kendi başına düşünen, sorunları çözmeye yöne­len kafaları çoğaltmak!..

Kitaplar, yazılar, konferanslar, toplantılar, otu­rumlar yıllar yılı yaşandı... Karşı çıkanlar hep belli bir kesimin yandaşlarıydı. Ünlü atasözü ne diyor:

"Cahil bırak, öyle yönet." Hasan Ali Yücel'in, İsmail Hakkı Tonguç'un ve arkadaşlarının ne yazık ki ancak on yıl süren çabalarını düşünmek hüzün vericidir. O büyük atılım bugüne kadar gelişerek yaşatılsaydı.. on binlerce, yüz binlerce Makal'lar, Baykurt'lar, Apaydın'lar, Başaran'lar ve benzer­leri toplum savaşımızda yer alabilseydi ...

Bugün seçimlerden sonra haritamızın renkli yerleri üstüne konuşuyoruz. İşte şu bölge daha çok uyanmış, ama öteki bölgeler daha karanlıkta di­ye üzülüyoruz... Bir de Yücel'lerin, Tonguç'ların çizdiği yurt haritasına bakınca ne göreceğiz.. Köy Enstitülerinin yerleştirilmediği yurt toprağı kal­madığını... Kepirtepe, Arifiye, Kızılçullu, Ortaklar, Çifteler, Gönen, Aksu, İvriz, Düziçi, Hasanoğlan, Gölköy, Akpınar, Akçadağ, Pazarönü, Yıldızeli, Beşikdüzü, Pulur, Dicle, Erciş, Cılavuz!.. Tüm Tür­kiye'yi kaplayan aydınlık, kültür, bilim, sanat, ulu­salcılık, insan ve yurttaş sevgisi kaynakları, ocak­ları!..

Sevgili Mustafa Balbay'ın "Heyecan Yaşlan­maz" adlı yeni kitabındaki "Köy Enstitüleri" yazı­sını okuyorum: "Toplumu aydmlatmak, yönet­mekten zordur" diye başlamış, yetmiş yıl önce atılan uygarlık adımlarının öncüsü Hasan Ali Yücel'in şu sözleriyle bitirmiş:

"Bir kişinin atacağı dev adımları değil, bin kişinin atacağı insan adımlarını özlüyorum ... "

* * * * * * * * * *  

KAYNAK: OKTAY AKBAL, (Cumhuriyet - 16 Nisan 2009)



Köy Enstitüleri - Özgürleşme Eylemi / Mehmet BAŞARAN

Köy Enstitüleri Özgürleşme Eylemi / Mehmet BAŞARAN

" insanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenme­siyle elde edilecek zaferdir" der, Köy Enstitülerinin kurucu­su İsmail Hakkı Tonguç "Canlandırıla­cak Köy" adlı yapıtında. Korkuları yene yene, zorbalardan zorbalıklardan kurtula­rak günümüze doğru gelmiyor bu insan? Korkuları yene yene bilimi, sanatı, uygar­lığı yaratmadı mı? Yeniden Doğuş (Rönesans), Aydınlanma dönemi, Fransız Devrimi, nice yiğitliklerle kazanılan, ya­şamı yeni aşamalara ulaştıran yengiler... İç korkuları, dış korkuları yenmeden ulaşı­labilir mi özgürlük, eşitlik, hoşgörü, insanca paylaşım gibi evrensel değerlere ... Ger­çekleştirilebilir mi halk yönetimi? .. Yaşa­mak, korkuyla savaşım bugün de. Yeni zor­balar, egemenler, kapitalizm, korkuya yas­lanarak, yeni korkular üreterek sürdürüyor egemenliklerini.

Bir yurtsever: Tonguç

Toplumumuzu köleliklerin her çeşidin­den kurtarmayı, eğitimi sürekli özgürleş­me eylemine dönüştürmeyi amaçlayan bir büyük eğitimci Tonguç, hazır düşüncele­rin, çözümlerin, Tanzimat öykünmeciliği­nin üstüne çıkarak yaratıcılığa ulaşmış. Kur­tuluş savaşçısının kanıyla haritasını çizdi­ği Anadolu'ya dört elle sarılmış bir yurt­sever. Dünya eğitimine katkı sayılan yaşamı eğitim ortamına, özgürleşme eylemine dönüştüren Köy Enstitülerinin, eğitim imecelerinin yaratıcısı.

"Yaşamın amacı, ileri millet olarak yaşamaktır, ortaçağ hayatından farksız geri bir hayata razı olan insan kalaba­lığıyla çağımız uygarlığına katılamayız, diri millet haline gelemeyiz..." İleri uluslann geri bir yaşama razı insan kala­balıkları olmaktan nasıl kurtulduklarını, hangi aşamalardan geçtiklerini çok iyi in­celemiş, kendi toplumsal, ekonomik ko­şullarımıza göre toprağımızı, insanımızı en iyi şekilde değerlendirecek eğitim dizgesini yaratmış ...

Bir yerden bir yere ulaşmanın çok zor ol­duğu dönemde, 61 il, 305 ilçe, 9150 köy gördükten sonra yazmış Canlandırıla­cak Köy adlı yapıtını. Bilimin yol göstericiliğiyle eğilmiş konusuna: "Diri millet olma", "canlanma", "canlandırma" onun eğitim anlayışının temel kavramları. Anadolu insanı, yüzyılların sömürüsü, baskısı altında ezgindir; yağmacılık, saldırı, zaptiye, ağa korkusuyla yılgındır. Geri üre­tim yaşamının, toplumsal bellekteki boşi­nanların tutsağıdır.

Köy Enstitülerinin doğuşu

Acıları ağıda; özlemleri, bozlağa dö­nüşmüştür. Yazgı saymaktadır çekisini çilesini. Bir korkular sarmalında ölgündür. Onu uyandırmak, korkusuz baskısız dü­şünen, arayan, bilgiyle, bilinçle daha bol üreten, ürettiklerinin bölüşümünü denet­leyen, kendi kendini yönetebilecek aydın­lığa ulaştıran bir yetişme yolu tutmak ge­rekti.

İşte, üretim yaşamını eğitim ortamına dönüştüren, işçilikle öğrenciliği birleştiren, eğitimde sürekliliği, yaygınlığı, gelişen yaşama uyan esnekliği gerçekleştiren Köy Enstitüleri bu düşünceden doğdu:

Sonra sen geldin nisanlar geldi

Durdu o içimize akıttığımız kan

Yenilendi gücümüz bembeyaz

Köyler bebesi halk babası

Bize çalışmaya başladı tarlalar

İkinci Dünya Savaşı ortamında, yirmi bölgesinde Anadolu'nun gelmez denilen su­ları getiren, yanmaz denilen ışıkları yakan, bomboz kırları göverten, doğaya, insana ye­ni değerler katan üretici yaratıcı yaşam imeceleri... Kendini, çevrelerini değiştiren in­sanların özgürleşme eylemi... Bilgiyi işe, esere çevirmek... Toprağın, insanın uyanışı, canlanışı...

Şöyle der, yöneticilere yazdığı mek­tupta Tonguç:

"Enstitülerde bisiklet, motosiklet kul­lanma işini, bir müzik aracı çalmayı, şar­kı söylemeyi, milli oyunlar oynamayı herkes öğrenmelidir. Tüm zorluklarına karşın, kız-erkek yaşamın çeşitli işleri­ne, eğlencesine, acılarına, ortaklaşa ka­tılmalıdır. Bayağı olan her şeyden ka­çınmak, korunmak koşuluyla, kız-erkek yaşamı tümüyle yaşamalıdır."

Aydın kimliği

"Yaşamı tümüyle yaşamak" korkuları içten yenmek, canlanmak, görünmez ol­muş zincirleri kırmak, insanca özlemleri gerçekleştirmek değil midir? Kolay mıdır insanın değişmesi, sürekli kendini yenile­mek, aşmak, ekin, sanat dünyasına açıl­madan?..

Sürekli okumak, değerli yapıtların ha­vasını solumak, içine sindirmek gerekir. Tonguç, yüzyılların açığını kapatmak is­tercesine her enstitülünün sağlıklı bir oku­ma alışkanlığı edinmesini ister. Kitap, ek­mekle bir tutulacaktır; özgür okuma saat­leri çok iyi değerlendirilecektir. İnsan, içinden aydınlanarak, düşünceleri özüm­leyerek korkuları yener, özgürce düşüne­bilir, aydın kimliğine kavuşur ...

"Serbest okumaya değer verilmeyen eğitim kurumlarında kitap yakan, kitaplıklara kilit vurabilen, öğrencileri eşkıya takip eder gibi kovalayan gaddar kara cahiller peydah olur. Hoşgörüden eser kalmaz, hafiyelik makbul hizmet­ler arasında yer alır. Müstebitler kah­raman kesilir.

Böyle eğitim kurumu, geriliğe bütün kapılarını açar, cumhuriyete hizmet eden bir kurum olamaz, bilakis onu te­melinden yıkan bir araç haline gelir." (Canlandırılacak Köy s. 643) Öyle de olmadı mı?..

Korkuyu yenmek,

Köy Enstitülerini kapatanlar, egemen­liklerini korkuya yaslanarak, korkular üre­terek sürdürenler, önce kitaplıklara kilit vur­madı mı? 12 Martlar, 12 Eylüller, ülkeyi korku toplumuna dönüştürmedi mi?

Bugün de, Uğur Mumcu'nun dediği gi­bi: İdeolojide tam bağımsızlık, eğitimde Köy Enstitüleri, özgürleşme eylemi ...

* * * * * * * * * * 

KAYNAK: Mehmet BAŞARAN, ( Cumhuriyet, 17 Nisan 2009 )


Görsellerle Hüseyin Girgin öğretmenim / Atila Girgin




Sarayköy Gerali kökenli, Köy Enstitülü kuşaktan sevgili öğretmenimizin değişik zamanlarda çekilmiş fotoğraf karelerinden yararlanılarak oluşturulmuş görsel bir sunu ve öğrencilerinin duygularından bir demet:
Kendisini, saygı ve rahmetle anıyoruz.
=================
Celal Evrenüz: Ben ilkokul birinci sınıfın sonlarına doğru, okullarin kapanmasına belki bir ay kala Sarayköy Gazi Ilk Okuluna nakil oldum, aynı sene bu dördüncü naklimdi. Göçebe olduğumuzdan yaşam tarzımız çok zordu. Ben okumasını yazmasını bilmiyordum. Ögretmen denince aklıma ilk gelen, Nur içinde yatsın ögretmenim Hüseyin Girgin benimle çok ilgilendi, okumayı yazmayı ögretti, sınıfta bırakmadı, sınıfta kalsaydım belki ailem okuldan alırdı, zaten arkadaşlarımdan bir yaş daha büyüktüm. Daha sonraki senelerde normal bir ögrenci olarak bizi mezun etti. Kendini eğitime adamış, kim duysa senin öğretmenin en iyisi derdi, gerçekten de benim değerli ögretmenim en iyisiydi, nur içinde yat değerli kıymetli ögretmenim.

İbrahim Helvacı:
Sevgili öğretmenim Hüseyin Girgin'e Tanrı'dan rahmet, ailesine baş sağlığı dilerim. Evlatlarına ve yetiştirdiği öğrencilerine aktardığı Cumhuriyet ışığı yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Hocamızı hiç unutmayacağız.

Mehmet Yaman:
Benim dönemimde Gazi ilkokulunda öğretmenlik yapan öğretmenlerimizden hatırlayabildiklerim, Ahmet Küçük, Sadık Kocabaş, Hüseyin Girgin, Ömer Gültekin, Mustafa Meriç, Rafet Taş, Hüseyin Bardak, Nejat Deniz, Meftune Aycan, Suzan Kudal öğretmenlerimizin ve bütün öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlar, hayat olmayan öğretmenlerimize Allahtan rahmet, sağ olanlara uzun ömürler diler, saygılarımı sunarım.

Emin Helvacılar:
Dünyanın En Değerli Varlıkları Olan Siz Öğretmenler! Bugün, Türk Öğretmeninin Şeref Günüdür. Ona Olan Saygıyı Yenileme, Onun Yüceliğini Anma Günüdür. Böyle Anlamlı Bir Günde Hepinizi Sevgiyle, Candan Kutluyoruz.

Ali Sinan Demirkale: 
Ben İlkokulu Gazi İlkokulu’nda okudum. Öğretmenim o zamanların ünlü bir eğitimcisi olan Hüseyin Girgin’di.

Kendisi Gerali Köyü’ndendir. Köy Enstitüsü kökenli bir hocaydı. Ben de emeği çoktur. Galiba Hüseyin hocamız köy enstitüsünde gördüğü eğitimi bize de aktarmak istedi.

Mesela biz okulda piyano çalardık. Düşünsene Sarayköy’de bir ilkokulda 1960’ların başında bir piyano ve o piyanoyu çalmak isteyen öğrenciler vardı. Bunun yanında tiyatro yapardık. Duvar gazetesi çıkarırdık. Tiyatro kolunun açılmasında ben bir vesile ile katkıda bulunmuştum.

* * * * * * * * *
KAYNAK: https://saraykoyozlemi.blogspot.com/
http://saraykoyozlemi.blogspot.com/2023/01/ali-sinan-demirkale-hem-futbolda-hem-de.html