13 Aralık 2013 Cuma

Sevgi Öğretmenim Hüseyin Girgin İçin Öğrencileri Dediler ki....



Nesrin Z. Inankul Dediki :
Canım öğretmenim,
Seni saygı ve rahmetle anıyorum.
Işıklar içinde uyu!
Atila Girgin: Sevgili Nesrin Kardeşim, iyi dileklerinize sonsuz teşekkürler. Sevgili büyüğümüzün, sizler gibi güzel dostların anılarında yaşıyor olması, bizler için büyük mutluluk. Sağolasın. 
*******************
Sezai Gönen Dediki :
Rahmetli cok sevgili hüseyin amcam ögretmenler günün kutlu olsun.
Atila Ağabeyin: Sevgili Sezai Kardeşim, iyi dileklerinize sonsuz teşekkürler. Sevgili babacığımızın sen ve senin gibi güzel dostların anılarında yaşıyor olması bizler için büyük mutluluk. Sağolasın. Gözlerinden öpüyorum. .
*******************
Koray Tezcan Dediki :
O, hepimizin ilk öğretmeniydi...
Bütün "ilk"leri önce O'ndan öğrendik.
Bizlere ömür boyu yürüyeceğimiz yolu gösterdi...
Işıklar içinde olsun. Saygıyla sevgiyle anıyoruz.
*******************
Nur'unAlaNur Dediki :
Hüseyin Öğretmenim. siz beni okutmadınız sanmanıyınız . Bazen olurki varlığınızda yapamadığınız şeyleri yokluğunula daha güzel ve mükemmel yaparsınız. ben sizin o güzel öğretilerinizi ve nadide ve bihemta olan şahsiyetinizi öğrencileriniz olan ağabeylerimden pek sıklıkla dinledim dinledim dinledim. ve sizi yürekten sevdim. öğretilerinizi beynime kazıdım.. Siz benim için asla ölmediniz. çocukluğumdan gençliğime ve şimdi ihtiyarlığıma ve belkide ölünceye kadar kalbimde ve ruhumda yaşattıklarımın en önünde olanlardansınız.. elbe bizde geleceğiz yanınıza ve şahadet edeceğiz bizim öğretmenizmizdi ve bizlere hep doğruyu anlattı ve gösterdi diye şahitlik edeceğiz.. İnşallah cennet hep birlikte olmak dilek ve temennizsiyle nurlar içinde yatasınız.. henüz yenice öğrendiğim vefatınız dolayısıylede sevgili oğlunuz canım abim Atilla bey ilde yenice tanıştık .ne mutlu bize. siz asla merak buyurmayınız geride bıraktığınız asil evladınız ve bizler seni ilelebet anacağız ve anmayada devam edeceğiz.. Dualarımdasın aziz öğretmenim..
*******************

10 Kasım 2013 Pazar

TÜRK DEVRİMİNİN AYDINLANMA OCAKLARI: KÖY ENSTİTÜLERİ









 

 

 

KÖY ENSTİTÜLERİ
İlkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılmış okullardır. Tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde milli eğitim bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yönetti.

Neredeyse tüm Anadolu'nun okulsuz ve öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, dönemin başbakanı İsmet İnönü'nün himayesinde, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından İsmail Hakkı Tonguç'un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, istenerek yapılacak bir görevden çok zorunluluk olarak algılanıyordu. Çalıkuşu romanındaki karakter gibi gönüllü ve özverili öğretmenlerin sayısı azdı. Oysa okuma yazma oranı Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda %5 bile değildi. Bunun yanında nüfusun %80'lik bölümü köylerde yaşıyordu. Köy Enstitülerinin kurulması ve yaygınlaşması konusunda pedagoji uzmanı Halil Fikret Kanat'ın önemli çalışmaları vardı. Kanat, zorunluluktan değil özveriyle öğrenci yetiştirecek köye göre öğretmen fikrini savunmuştu.
1940 yılından başlayarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Türkiye'de seçilen şehirlerden uzak ancak tren yollarına yakın tarıma elverişli 21 bölgede köy ilkokullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştı. Öğretmenler köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak hem de modern ve ilmi tarım tekniklerini öğretecekti. Öğretmenler gittiği yörelerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba deftere dayalı öğretim yerine iş için, iş içinde eğitim ilkesi tatbik ediliyordu. Her köy enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin %50'lik bölümü temel örgün eğitim konularını içeriyordu. Geri kalanı ise uygulamalı eğitimdi.

1940-1946 arasında köy enstitülerinde 15.000 dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştı. Aynı dönemde 750.000 yeni fidan dikilmişti. Oluşturulan bağların miktarı ise 1.200 dönümdü. Ayrıca 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 3 balıkhane, 100 km. yol yapılmıştı. Sulama kanalları oluşturularak enstitü öğrencilerinin uygulamalı eğitim gördüğü çiftliklere sulama suyu öğrenciler tarafından getirilmişti.

1946 yılında 15000 öğrenci ve 500 öğretmeni vardır.
Dersler: Türkçe, Matematik, Fizik, Tarih ve Yurttaşlık Bilgisi dersleri kültür dersleri olarak gösteriliyordu.
Ziraat Dersleri, Teknik Dersler ise uygulamalı dersler olarak gösterilirdi.
Sanat: Köylerde büyümüş öğrencilere klasik müzik enstrümanları ve geleneksel sazları çalması öğretiliyordu. Aşık Veysel, enstitüleri gezip öğrencilere saz çalmasını gösteriyordu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü bu konuda en zengin enstrüman envanterine sahipti. Daha sonra açılan Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'ndeki derslere Ankara Konservatuvarı öğretmenleri geliyordu. Köy kökenli öğrencilerden kurulu orkestralar müzik eserlerini seslendiriyordu.
Mandolin, taşınması ve öğreniminin kolaylığı nedeniyle yaygınlıkla kullanılan enstrümanlardan biriydi. Müzik grupları, 17 Nisan şenlikleri, sınıf geceleri veya okulu ziyaret eden bir yönetici için kısa hazırlık provaları yaptıktan sonra konserler vermekteydi.
Hasanoğlan Köy Enstitüsü'nde gerçekleştirilen bir bitirme töreni programı, enstitülerde yapılan sanatsal faaliyetlerin kapsamı konusunda örnek olarak gösterilebilir. İstiklal marşı ile başlayan programda sırasıyla; konuşma korosu (sağlık kolu mezunları), marş ve türküler (Akın Marşı, Halay Başı Türküsü), oyunlar (Arpazlı, Biço), mandolin konseri (Arılar, Semada Yıldızlar - öğretmen kolu mezunları), marş ve türküler (Vatan Marşı, Ördek isen Göle Gel Türküsü - yüksek kısım mezunları), oyunlar (Bengi, Dağlı), keman konseri (Mozart'tan rondolar; Allegro Vivo, Allegretto, Allegro A'la Turca - güzel sanatlar kolu), koro (Asker Dönüşü, Köy Okulu, İndim Dere Beklerim, Çoban - güzel sanatlar kolu), temsil (Anton Çehov'un Teklif adlı oyunu), konuşma ve diploma töreni, İleri Marşı (topluca), zeybek ve oyunlar (dışarıda topluca) yer almıştı. Programda ayrıca şiirler okunmuş ve müzik dersliğinde piyano ve saz konserleri verilmiştir. Sergilenmiş olan, yönetmenliğini Cüneyt Gökçer'in yaptığı oyunun yanı sıra enstitüde son bir yıl içinde sergilenen diğer tiyatro oyunları Molière'in Zoraki Tabip ve Kibarlık Budalası adlı oyunları, Sofokles'in Kral Oedipus'u, Gogol'ün Müfettiş'i ve Shakespeare'in Bir Yaz Gecesi Rüyası adlı oyunudur.
Enstitülerde hazırlanan programlar, toplumun sanat ve kültür hayatına katkıda bulunulması amacıyla çevre il ve köylere de götürülerek sergilenmiştir.

Köy Enstitülerinin Kapatılması
2. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 1945 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin'in Türkiye'den Kars, Artvin ve Ardahan'ı ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef de ABD'den askeri destek istemişti. Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ama karşılığında Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri"leri gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti. 1946 yılında hükümetin yaklaşan seçimleri yitirme kaygısıyla CHP içinden muhalif milletvekillerinin başını çektiği örgütlü muhalefetin kampanyasıyla, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Önceleri yaratıcılığın ön plana çıktığı eğitim anlayışının yerine giderek geleneksel, ezberci eğitimin yerleştiği öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar. Köy Enstitülerine yöneltilen ve kapatılmaları ile sonuçlanan belli başlı eleştiriler birkaç ana başlık altında toplanabilir. Enstitülerde öğrenciler tek tip üniforma giyiyordu ve enstitü müdürü bile buna uyup aynı üniformayı giyiyordu. Öğrenciler bizzat yönetime katılıyorlardı. Bu ve benzeri sebepler ile enstitülere komünistlik suçlamaları yapılıyor arada bir ihbar mektuplarını dikkate alan polisin baskınlarına uğruyordu. Kız öğrencilerin erkek öğrenciler ile karma eğitim görmesi sonu gelmez dedikodulara neden oluyordu. Köylüler okul ve enstitü inşaatlarına yardım ile devlet tarafından mükellef kılınmıştı. Bu zorlamalar köylülere angarya olarak geliyordu. Öğrencilerin boğaz tokluğuna öğrenim görecekleri kendi okullarının inşasında çalıştırılmaları eleştirilmekteydi. Köylere atanan öğretmenler yörenin toprak ağalarıyla sorunlar yaşıyorlardı. Bu geçimsizlikler köy öğretmenlerinin toprak ağalarının seçtirdiği milletvekillerine şikayet olarak ulaşıyordu. Bu durum toprak sahiplerinin durmaksızın Ankara'ya baskı yapmalarına neden oluyordu.
Kaynak:Tarih Tarih
https://www.facebook.com/photo.php
fbid=390990994368148&set=a.180559425411307.45174.171286783005238&type=1&theater
* * * * * * * * * *

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURUMSAL KALITINA DAİR KÜLTÜR BAKANLIĞINDAN DEĞERLİ BİR AÇIKLAMA”

Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün, Konya Valiliği’ne gönderdiği 4 Ocak 2000 tarihli yazısına dayanıyor. Kararda şu ifadeler yer alıyor:

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri’nin Cumhuriyet dönemi çağdaş kültürel gelişmemizde çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Toplumsal aydınlanmamıza büyük katkıda bulunan ve dünyanın birçok ülkesinde örnek eğitim kurumu olarak esin kaynağı yapılan Köy Enstitülerinin birçoğunun binaları da halen Cumhuriyet dönemi anılarını taşıyarak varlıklarını sürdürmektedir.

Yurt düzeyine yayılmış bulunan Köy Enstitüsü binaları, önemli tarihsel ve kültürel süreçlere tanıklık eden ve Cumhuriyet döneminin Atatürk ilkelerini yaşama geçirmek üzere eğitim ve çağdaş uygarlık hedeflerini simgeleyen kimlikleriyle, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6.maddesi gereği korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarıdır.

Bu nedenle ekli listede yer alan ve Valiliğimiz sınırları içersinde bulunan Köy Enstitüsü binalarının 2863 sayılı yasa gereğince korunmalarının sağlanması ve yapılacak her türlü uygulama öncesinde Bakanlığımızdan izin alınması hususunda gereğini rica ederim.”

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: http://girgin-huseyin.blogspot.com/2022/07/ivriz-koy-enstitusu-peskes-mi-cekiliyor.html

* * * * * * * * * * * *


6 Kasım 2013 Çarşamba

Başöğretmen M. Kemal Atatürk'ten Öğretmenlere Öğütler...




Öğretmenler !
Erkek ve kız çocuklarımızın, aynı şekilde bütün öğretim basamaklarındaki eğitimleri uygulamalı olmalıdır.
Yurt evladı, her öğrenim basamağında, ekonomik hayatta başarılı, iz bırakan, eser sahibi olacak şekilde bilgilerle donatılmalıdır.
Ulusal ahlâkımız, çağdaş esaslarla ve hür fikirlerle artırılmalı ve takviye olunmalıdır . Bu çok mühimdir, bilhassa nazarı dikkatinizi çekerim....
Sizin başarınız Cumhuriyetin başarısı olacaktır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk (İzmir konuşması)

5 Kasım 2013 Salı

TÜRKİYE'DE KÖY ENSTİTÜLERİ / Sabahattin Eyüpoğlu







GÖRSELLERDEN İLK 5 TANESİ GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜNE, DİĞERLERİ KIZILÇULLU KÖY ENSTİTÜSÜNE AİTTİR.

TÜRKİYE'DE KÖY ENSTİTÜLERİ
Sabahattin Eyüpoğlu – 1965 / İstanbul

Kadroların yetiştirilmesi ve yerleştirilmesikonusunda Türkiyenin^girişmiş olduğu en ilginç deneme kuşkusuz 1939-1946 yılları arasında Köy Enstitüsü denemesidir. Üniversiteyi Batılı ölçülere uydurma amacı güden köklü üniversite reformdan sonra Kemal Atatürk nihayet Türk halkının dörtte üçünün yaşadığı ve devletin tahsildar ve askere alınacakları toplayacak subaydan başka kimseyi göndermediği 40.000 köyün eğitilmesi gibi büyük bir sorun üzerine eğilebiliyordu. Bu köylerin ancak bir kaç bininde, b üyük kentlerdeki öğretmen okullarında iyi kötü yetişmiş ilk okul öğretmenleri, her türlü güçlüğü yenerek görevlerini yerine getirebiliyorlardı.
Atatürk tarafından köylerdeki koşolları incelemekle görevlendirilmiş bir inceleme komisyonu Ankara'ya iki basit gözlemle dönüyordu, bunlardan biri şaşırtıcı, öbürü düşündürücüydü:
Bazı köylerde köy çocukları okulda öğrenmiş olduklarını hemen hemen bütünüyle unutmuşlardı ve yaşantılarında hiç bir şey değişmiş değildi: Okuma yazmayı bile bilmiyorlardı artık.
Okul bulunmayan bir ya da iki köyde, bazı çocukcuklar yalnız okuma yazma bilmekle kalmıyorlar, Türkiye tarihi, yeni makineler, sağlık, aritmetik üzerinde de yeter bilgilere sahip bulunuyorlardı. Bu mucize, köylüye nasıl konuşulacağını bilen, köylerine dönen onbaşı ya da çavuşlar tarafından gönüllü olarak gerçekleştirilmişti.
İleride İlköğretim Genel Müdürü olacak İsmail Hakkı Tonguç tarafından değerlendirilen bu iki gözlem önce Eskişehir'deki köy eğitmeni yetiştirme kurslarının, sonrada Köy Enstitülerinin temelini teşkil etmiştir; bu enstitülerde gönüllü olarak köy öğretmeni olan erbaşların yerini ilkokul mezunları alacak ve bunlar altı aylık basit bir kurs yerine beş yıllık düzenli bir eğitim ve öğretim göreceklerdir. Bu iki öğretmen yetiştirme yönteminde ortak nokta istihdam şekliydi: Okumuş, aydınlanmış köylü , köyüne dönüp hayatını orada kazanacak, buraya kendisiyle yeni fikir ve bilgiler getirecek.
İsmail Hakkı Tonguç tarafından düşünülen ve bir 1940 yasasında yer alan Köy Enstitüsü yalnız bir okul değil aynı zamanda modern bir çiftlik ve öğrencilerin kendi binalarını bizzat kendileri yapmayı, toprağı işlemeyi öğrendikleri, başlangıçta lise derslerinden çok farklı olmayan derslerini bir yandan izlerken bir yandan da yaşantılarını düzenledikleri bir yatılı kurumdur. Öğretim elden geldiğince yeni bir dünyanın kuruluşuna yardım etmeliydi. Ortak ve üretici çalışma bu yetiştirmenin temel ilkesiydi ve Anadolu köylüsü bunu binlerce yıldan beri imece adı altında bildiği için bu çalışmayı çok kolay ayak uyduruyordu. Figya'da doğmuş klasik ozan Ezop da masallarında bu tür ortak çalışmadan söz eder.
Geleceğin öncüsü, köyünde yolunu şaşırmasın diye her enstitünün belirli bir bölgenin koşullarına uymasıi özel kolaylıkları olmayan bir yere kurulması, önceden dikkatle hazırlanmış bir tasarıya göre yapılması, pahalı ve bakımı güç tesislerden kaçınması, acil ihtiyaçlarını bir an önce hazırlayacak duruma gelmesi gerekiyordu.
Tutucu pedegogların karamsarlık ve bozgunculuğuna karşın atölyeleri, meyve bahçeleri, ekin tarlaları, kooperatifleri, kendilerinin ürettikleri elektrik enerjisiyle yirmi enstitünün tam bir üretici etkinlik içinde bulunduğu 1946'ya kadar her şey çok iyi yürüdü. Birbirlerine yardım ekipleri gönderen bu enstitülerin hepsinde öğrenci sayısı maksimum olan 1000' e erişecekti. Ankara yakınında 1943'te kurulan Yüksek Köy Enstitüsü, Köy Enstitüleri için yeni tipte öğretmenler yetiştirmişti bile, yine öğretmenlerin köylere yerleştirilmesini kolaylaştırmak amacını güden araştırma merkezleri hemen hemen kendiliklerinden doğmuştu. İlk yetişen köy öğretmenlerienstitü tarafından sağlanan hayvan, araç ve gereçleriyle okul-çiftliklerine yerleşmişlerdi. Köy öğretmeni ayda yalnız 20 lira alıyordu ( O zamanın parasıyla aşağı yukarı 4 dolar ), ama işlenmemiş tarlaları ekebilirdi, kendisinin ilişkilerini sürdürmek zorunluluğunda bulunduğu enstitünün gözetimi altında bu tarlaları işleme olanağı vardı.
Ne var ki, bu deneme ilk meyvelerini vermeye başlamışken, bir gericilik hareketi hortlayıp birden bire bu atılımı durdurdu. Ama fikir yine bütün canlılığıyla ayakta durmaktadır ve denilebilirki Türkiye öğretmen yetiştirme ve kullanmada şimdiye dek böylesine özgün, böylesine etkili bir yol bulamamıştır henüz. Bir kişiyi ancak doğup büyüdüğü bir köye yerleştirmek amacıyla okuyup yetiştirdiğimiz tek kurumumuz bu Köy Enstitüleridir. Burada kültürle teknik, ülküyle gerçek bilinci aynı amaçta birleşiyordu: HALKIN SEVİYESİNİ YÜKSELTMEK.

Sabahattin Eyüpoğlu – 1965
(“Kadroların Yetiştirilmesi” Konulu Kollokyum. 1965 / İSTANBUL )

Kaynak: Köy Enstitüleri Üzerine / Sabahattin Eyüpoğlu - Nisan 1999 / Cumhuriyet Gazetesi Yayınları

9 Temmuz 2013 Salı

ATATÜRK'TEN İSMET PAŞAYA TARİHİ MEKTUP / Kurtul Altuğ








KAYNAK: ATATÜRK'TEN İSMET PAŞAYA TARİHİ MEKTUP - (BELGE/RAPOR-AYDINLIK GAZETESİ/06 TEMMUZ 2013)

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Zinet Girgin Hanımefendinin Vefatının 1. Yıl Dönümü

-28/05/2013 - 
SEVGİLİ ANNEMİZİ SONSUZLUĞA UĞURLAYIŞIMIZIN 1. YIL DÖNÜMÜ

Sevgili öğretmenim, Sevgili babacığım, bizlerden haber soracak oluyorsan, herşey bildiğiniz gibi, tüm yakınların başta,evlatların, torunların olmak üzere hepimiz sizleri özlemle ve rahmetle anıyoruz. 
Biliyorsun ki, 28/05/21013 Tarihi yaşamımızdan bir başka kopuşun da başlangıcı oldu. Sevgili annemizi, yani senin sevgili eşini sonsuzluğa uğurlayışımızın 1. yıl dönümü.
Sizleri, tekrar tekrar saygı ve rahmetle anıyoruz,
Işıklar içerisinde yatın benim sevgili büyüklerim.
Toprağınız bol olsun.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Köy Enstitülerinin hedef kitlesi / Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz
















KÖY ENSTİTÜLERİ MARŞI


Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine.

Milletin her kazancı, milletin kesesine.

Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine

Toprakla savaş için ziraat cephesine.

 

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.

Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

 

İnsanı insan eden, ilkin bu soy, bu toprak

En yeni aletlerle, en içten çalışarak,

Türk için, yine yakın dünyaya örnek olmak,

Kafa dinç, el nasırlı, gönül rahat, alın ak.

 

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.

Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.

 

Kuracağız öz yurtta dirliği, düzenliği.

Yıkıyor engelleri ulus egemenliği.

Görsün köyler bolluğu, rahatlığı, şenliği.

Bizimdir o yenilmek bilmeyen Türk benliği

 

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.

Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.


Köy Enstitüleri, fakir Türkiye'de, öğrencinin, öğretmenin, okulun üretici olmasını istiyordu. Batı'da, ezberci okula karşı öne sürülen iş eğitimi ilkesi, Türkiye' de yarınki dünyanın eğitim yolu olmakla kalmayıp, bağımsız bir milli ekonomi kurmanın yolu, yollarından biri olmak üzereydi. Kurulabilmiş yirmi Köy Enstitüsü'nden her biri on yıl sonra kendi kendisini beslemek, hatta bazı bölgelerde devlete kazanç sağlamak inancı, hiç değilse umuduyla kurulmuştu. Arifiye Köy Enstitüsü'nün balık işletme kurumu bir kaç yıl içinde umutları aşmış bir duruma gelmişti bile.(Sabahattin Eyüpoğlu – Köy Enstitüleri Üzerine / Cumhuriyet Gazetesi Tarih ve Kültür Dizisi Kitapları).
* * * * * * * * * 

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURUMSAL KALITINA DAİR KÜLTÜR BAKANLIĞINDAN DEĞERLİ BİR AÇIKLAMA”

Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün, Konya Valiliği’ne gönderdiği 4 Ocak 2000 tarihli yazısına dayanıyor. Kararda şu ifadeler yer alıyor:

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri’nin Cumhuriyet dönemi çağdaş kültürel gelişmemizde çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Toplumsal aydınlanmamıza büyük katkıda bulunan ve dünyanın birçok ülkesinde örnek eğitim kurumu olarak esin kaynağı yapılan Köy Enstitülerinin birçoğunun binaları da halen Cumhuriyet dönemi anılarını taşıyarak varlıklarını sürdürmektedir.

Yurt düzeyine yayılmış bulunan Köy Enstitüsü binaları, önemli tarihsel ve kültürel süreçlere tanıklık eden ve Cumhuriyet döneminin Atatürk ilkelerini yaşama geçirmek üzere eğitim ve çağdaş uygarlık hedeflerini simgeleyen kimlikleriyle, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6.maddesi gereği korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarıdır.

Bu nedenle ekli listede yer alan ve Valiliğimiz sınırları içersinde bulunan Köy Enstitüsü binalarının 2863 sayılı yasa gereğince korunmalarının sağlanması ve yapılacak her türlü uygulama öncesinde Bakanlığımızdan izin alınması hususunda gereğini rica ederim.”

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: http://girgin-huseyin.blogspot.com/2022/07/ivriz-koy-enstitusu-peskes-mi-cekiliyor.html

* * * * * * * * * * * *