20 Kasım 2014 Perşembe

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ / Atila Girgin

24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ
tüm yurtsever öğretmenlerimize kutlu olsun. Ne mutlu ben Mustafa Kemal'in öğretmeniyim diyen sevgili öğretmenlerimize, Ne mutlu Mustafa Kemal idealinin ardılı sevgili öğretmenlerimize.

“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, herşeyden evvel Türkiye’nin istikbâline, kendi benliğine, millî an’anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir.” (1 Mart 1922 TBMM açış konuşmasından). M. K. ATATÜRK

SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZDEN HALEN ARAMIZDA OLANLARA GÖNÜLLERİNCE BİR YAŞAM DİLER, SAYGILARIMIZI SUNARKEN, YİTİRDİĞİMİZ SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZE TANRIDAN RAHMET DİLERİZ. İYİ Kİ VARDINIZ DA ÖĞRENCİLERİNİZ OLDUK SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZ. SİZLERİ ASLA UNUTMADIK, GÖNÜLLERDE VE ANILARDA YAŞIYORSUNUZ, YAŞAMAYA DA DEVAM EDECEKSİNİZ.
Sevgili dostlar, 24 KASIM Öğretmenler Günü anısına; 1960'lı yıllarda Sarayköy Okullarında görev yapan sevgili öğretmenlerimizin görselleriyle oluşturduğumuz bu albümü, siz dostlarla paylaşmak istedik.
O kuşak öğretmenlerimiz Cumhuriyetin 2-3. kuşak bireyleri olarak, genç Cumhuriyetin gerçek birer eğitim emekçileriydiler. Uğraşlarında ana eksen Atatürk ideali, yurt ve insan sevgisiyle donatılmışlıktı.
Bizler onlardan öğrendik, sevgiyi, dostluğu, kardeşliği, biz onlardan öğrendik Atatürk'ümüzü, yurt ve dünya sevgisini. Halen yaşamda bizlerle birlikte olan sevgili öğretmenlerimize sağlıklı ve gönüllerince bir yaşam dilerken, aramızda olmayan, sonsuzluğa uğurladığımız sevgili öğretmenlerimize Tanrıdan rahmet diliyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.

* * * * * * * * * 

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURUMSAL KALITINA DAİR KÜLTÜR BAKANLIĞINDAN DEĞERLİ BİR AÇIKLAMA”

Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün, Konya Valiliği’ne gönderdiği 4 Ocak 2000 tarihli yazısına dayanıyor. Kararda şu ifadeler yer alıyor:

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri’nin Cumhuriyet dönemi çağdaş kültürel gelişmemizde çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Toplumsal aydınlanmamıza büyük katkıda bulunan ve dünyanın birçok ülkesinde örnek eğitim kurumu olarak esin kaynağı yapılan Köy Enstitülerinin birçoğunun binaları da halen Cumhuriyet dönemi anılarını taşıyarak varlıklarını sürdürmektedir.

Yurt düzeyine yayılmış bulunan Köy Enstitüsü binaları, önemli tarihsel ve kültürel süreçlere tanıklık eden ve Cumhuriyet döneminin Atatürk ilkelerini yaşama geçirmek üzere eğitim ve çağdaş uygarlık hedeflerini simgeleyen kimlikleriyle, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6.maddesi gereği korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarıdır.

Bu nedenle ekli listede yer alan ve Valiliğimiz sınırları içersinde bulunan Köy Enstitüsü binalarının 2863 sayılı yasa gereğince korunmalarının sağlanması ve yapılacak her türlü uygulama öncesinde Bakanlığımızdan izin alınması hususunda gereğini rica ederim.”

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: http://girgin-huseyin.blogspot.com/2022/07/ivriz-koy-enstitusu-peskes-mi-cekiliyor.html

* * * * * * * * * * * *

24 Eylül 2014 Çarşamba

Eşekli Kütüphaneci - Fakir Baykurt


Mustafa Güzelgöz ve Eşeği
(Eşekli Kütüphaneci / Fakir Baykurt)

Ürgüp'te bir eşek heykeli olduğunu biliyor muydunuz?
Eşeğin heykeli mi olurmuş dediğinizi duyuyor gibiyim.
Eğer o eşek yıllarca köylere kitap taşımışsa neden olmasın?
Tabii asıl konu kütüphaneci Mustafa Güzelgöz'ün hikayesidir.
Yıl 1943.
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:
“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten…
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.
O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.
Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası da olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.
İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare (Ödünç) Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar:
“Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”
Köydeki çocuklar şaşırır.
Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var.
Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir.
Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.
Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.
Zenith ve Singer’e mektup yazar:
“Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.
* * * * * * * * * * * * * 
Kaynak: İkinci Adam Yayınları
https://www.facebook.com/erolozkan1959/posts/10202627976609835?notif_t=close_friend_activity


8 Eylül 2014 Pazartesi

O BİR KÖY ENSTİTÜLÜDÜR - İBRAHİM ÇAMCI ÖĞRETMENİM


O BİR KÖY ENSTİTÜLÜDÜR / İBRAHİM ÇAMCI ÖĞRETMENİM

Sevgili dostlar, sizlere yakınlarda tanıştığım aydınlık yüzlü bir değerli öğretmenimi, Köy Enstitülerinin aydınlanmacı ışığından nasiplenmiş ve o aydınlığı öğrencilerine aktarmak adına var gücüyle çalışmış bir değerli insanımızın anımsanmasına katkı adına, onun gülen yüzünü, sevecen ve sıcacık bakışlarını öğrencileri, dostları ve sevenleriyle paylaşmak istedim.
Sevgili öğretmenimizin eğitim toplumundaki yeri ve aydınlanma mücadelesindeki uğraşları dostları ve öğretmen arkadaşları tarafından çok iyi biliniyor. Bunun tanığı olmaktan mutluluk duyuyorum.
Bilinenin yanında onun mücadele kararlılığını yeni kuşak genç öğretmen dostlarımızda bilsin istedim. Atatürkçü eğitim tarihimizin unutulmaması gereken eğitim emekçileri arasındaki eşsiz yerini vurgulayarak, milli eğitim tarihimizin sayfalarındaki unutulmaz yerini tarihe not düşmek adına sizlerle paylaşmak istedim.
1948 Gölköy Köy Enstitüsü Mezunu bu değerli öğretmenimiz, Kararlı bir aydınlanmacı olarak Köy Enstitülerinin kendisine sağladığı yurtseverlik bilincini her daim öğrencilerine, genç meslektaşlarına aktarmakta hiç ama hiç geri durmamış, kendisini çağından ve insanından sorumlu bir eğitimci bilmiş, bu bilinç ve sorumlulukla da önderlik görevini her zaman yapmıştır.
Ondaki bu karalı ve Atatürkçü aydınlık tavrı, zaman zaman idarecilik le görevlendirilmesine, değişik okullarda müdürlükler yapmasını gerektirmiş, zaman zamanda yoz, aydınlanma karşıtı iktidarlar tarafından da görevden alınmasına, sürgün atanmalar yaşamasına neden olmuştur.
Sevgili öğretmenimiz ise, kararlı, aydınlanmacı ve yurtsever duruşunu tüm mesleki yaşamı boyunca sürdürmüş, asla sekter davranmamış, bu ve benzeri davranışlarıyla da gerçek bir eğitim emekçisinin nasıl olması gerektiğini tüm genç arkadaşlarına göstererek, ağabeylik ve önderlik misyonunu hep sürdüregelmiştir.

İyi ki varsınız Sevgili İbrahim öğretmenim, yıllarca kalem ve tebeşir tutarak eğitimimize ve aydınlanmamıza katkı sağlayan o kutsi ellerinizden saygıyla öpüyor, sizleri yürekten selamlıyorum. Sizlere sağlıklı ve gönlünüzce bir yaşam diliyorum. Dostluk ve esenlik dileklerimle. 

24 Temmuz 2014 Perşembe

1940-1950'li Yıllara Ait Köy Enstitüsü ve Bazı Diğer Kurumsal Nitelikte Belgeler






Sevgili Hüseyin Girgin Öğretmenimizin dosyaları arasından edindiğimiz ve bir dönemin eğitim ve toplumsal yaşamı açısından kurumsal nitelikte olan ve anısal değeri olan bu belgeleri, özelliklerini de düşünerek dostlarla paylaşmak istedim.
Hüseyin Girgin öğretmenimizin sevgili öğrencileri, dost ve yakınlarına armağan olsun.
Dostluk ve esenlik dileklerimle.

15 Temmuz 2014 Salı

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ - Ceyhun Atuf KANSU






DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ / Ceyhun Atuf KANSU

"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya getirin." --- Köy öğretmeni Şefik Sınıg'in son sözleri.

* * * * * * * * * * * * * * * * *  
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Öğrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirin...ve sonra öleceğim.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kir ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları...
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Koy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum.
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kop dağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum.
Yalnız ve çileli hayatimin çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu essiz çiçek.
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yasamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım.

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yasadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir.
Simdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,

Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya.

* * * * * * * * * * * 
Kaynak: http://yunus.hacettepe.edu.tr/~sadi/dizeler/ceyhun-atuf-kansu.html
* * * * * * * * * * * 
CEYHUN ATUF KANSU (1919-1978)
İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Uzun yillar çocuk hekimi olarak hizmet verdi. 1978'de Ankara'da öldü.
Şiir Kitapları:
Cocuklar Gemisi (1946), Yanik Hava (1951), Haziran Defteri (1955),
Yurdumdan (1960), Bagimsizlik Gulu (1965), Sakarya Meydan Savasi (1970), Bugday, Kadin, Gul ve Gokyuzu (1970), Tum Siirleri (Hazirlayan: Vecihi Timuroglu, 1978).
"Ceyhun Atuf Kansu, baştan itibaren ülkücüdür. O, hayatın zenginlikleriyle bugünkü anlayişı besleyebilecek bir insan sevgisiyle siir yazmaktadir. Şiirleri hiçbir zaman didaktik olmamıştır; söylev çekmez, insan manzaraları verir, halk albumune fotograflar toplar, gercegi tesbit eden ufak ufak ve sayisiz tutanaklar duzenler. Yine de son siralarda tarihle fazla ilgilenisi, fikrin onemini arttirmistir misralarinda."
(Cemal Sureya, 1976)
Kaynak: Ahmet Necdet, Modern Turk Siiri Yönelimler, Tanıklıklar, Örnekler
Broy Yayinevi, Ekim 1993.

TONGUÇ BABA / ÖNER YAĞCI