27 Şubat 2014 Perşembe

Hasan Ali YÜCEL - Portreler, Yusuf Ziya Ortaç

Hasan Ali YÜCEL’ i ölümünün 51. yılında, rahmetle ve minnetle anıyoruz. Işıklar içinde yatsın.

"... kafası kadar gönlü de zengin insandı. Okurdu ve yazardı. Düşünürdü ve duyardı. Doğuyu da tatmıştı, batıyı da. Çağının ünlü bir güzeline yazdığı, "Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz?..." şarkısı onundur.
Yücel'in politika hayatı, Millî Eğitim Bakanı'yla başarılar içinde geçmiştir. Karanlık topraklarımızın ilk fecri Köy Enstitüleri, köy okulları, kız sanat enstitüleri, bir kitaplık dolusu klasikler tercümesi, opera, İnönü Ansiklopedisi... Bırakınız tümünü, bir tanesi bir insanı bahtiyar etmeye yetmez mi?
Ona komünist dediler. Neden mi?.. Bu aydınlar çorağında kaybedecek tek insanımız olmadığını bildiği ve her değerin üstüne titrediği için. Ne oldu?.. Onun kaybetmek istemediği değerlerin hepsini başka milletler kazandılar: Şimdi, kimi Fransız üniversitesinde profesör, kimi Amerika'da!..
O yabancı ve bayındır ülkelerde Millî Eğitim Bakanları hep vatan haini midirler?
Bana sorarsanız demokrasimizin en büyük kurbanı Hasan Âli Yücel'dir. Geriliğe verdiğimiz bütün kurbanlar ondan sonra gelir. Hiç unutmam. Sayın Avni Başman'a DP'nin ilk Maarif Vekili (Millî Eğitim Bakanı) olduğu günlerde sormuştum:
− En başarılı Millî Eğitim Bakanımız kimdir? Düşünmeden cevap vermişti:
− Yücel!
İşte bu Yücel'i bir gün, kendi partisi, kendi gazetesinin, Ulus'un sayfalarından bile kovdu!
O kırılmış kalbin, ansızın duruşuna değil, bu kadar dayanışına şaşmalıyız."

* * * * * * * * * * * * * 
Kaynak: Tarih Tarih / Bir Varmış Bir Yokmuş - Portreler, Yusuf Ziya Ortaç

ZEYTİNİN TERİ - KÖY ENSTİTÜLÜ BİR ÖĞTERETMENİN YAPTIKLARI / Dr. Mehmet Uhri


ZEYTİNİN TERİ / Dr. Mehmet Uhri

Bu yazı, emekli öğretmen Hüseyin Kocakülah ve köy enstitülerine emek
verenlerin anısına ithaf olunmuştur.

Arabamız su kaynatmasa durmayacaktık, o sıcak yaz günü Balıkesir'in
Savaştepe ilçesinde. Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, hararet
sorunu olduğunu söylememe rağmen arıza bulamamışlardı. Dağda su
kaynattıktan sonra motorun soğumasını bekleyip ancak Savaştepe'ye
kadar gidebilmiştik.

Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın da canı sıkkındı. Günlerden
pazardı ve her yer tatildi. Sanayi sitesinde arabaya baktıracak
birilerini aradık, bulamadık. Can sıkıntısı ve çaresizlik içinde
söylenirken tamirci aradığımızı duyan birileri aracılığıyla tanıştık;Hüseyin amcayla.

Elinde küçük bir alet çantası vardı. Yardımcı olmak istediğini
söyledi.

Motora yaklaştı, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir yere
dokunmadan uzun uzun motoru ve çalışmasını izledi. "motorun soğutma
sisteminde sorun görmediğinden" söz etti. Bir süre daha bakındı.
Sonra"buldum galiba" diye haykırdı.
"Her şey normal görünüyor ve su kaynatıyor ise araba su eksiltiyor
demektir. Muhtemelen kalorifer peteği delinmiş, su kaçırıyordur. O
takdirde döşemelerin ıslak olmalı" dedi. Gerçekten de onca uzmanın
çalıştığı servisin bulamadığı sorunu kısa sürede görmüştü.
Arabanın kalorifer sistemi su kaçırıyor eksilen soğutma suyu yüzünden
araba hararet yapıyordu. Kalorifer sistemini devre dışı bırakıp geçici
bile olsa su kaçağını önleyip sorunu çözdü, Hüseyin amca.
Teşekkür edip borcumu sordum. Arabanın camındaki tıp armasını
gösterdi;
- Doktor musun?
- Evet.
- Bizim hanımın yıllardır geçmeyen ağrıları var. Gelip bakarsan
ödeşiriz. Ben de hanıma doktor götürmüş, gönlünü almış olurum. Hem de
çayımızı içer soluklanırsınız.
Hep beraber, Hüseyin amcanın evine gittik. Tek katlı bahçeli şirin bir evdi.

Hanımının şikayetlerini dinleyip, muayene ettim. Çoğu yaşlılığa ve
menopoza bağlı yakınmaları için tavsiyelerde bulunup iki de ilaç yazdım.
Kadıncağızın yüzü güldü. Teşekkür etti. Çay hazırlamak için izin istedi.

Bu arada ilkokul çağındaki kızım boş durmuyor odaları karıştırıyordu. Bir
şey kırıp dökmesin diye yanına gittiğimde evin bir odasının
duvarlarının kitapla dolu olduğunu gördüm. Şaşkınlığım daha da
artmıştı.
Muhabbet ilerleyince, tamirci sandığım Hüseyin amcanın gerçekte emekli
ilkokul öğretmeni olduğunu 39 yıl devlet hizmetinde Ege'nin köyleri nde
çalışıp emekli olduktan sonra Savaştepe'ye yerleştiğini anlattı.
Çocuklarının okuyup büyük şehre gittiğini burada hanımıyla baş başa
yaşadığından dem vurdu.
- Neden buraya yerleştin?
- Ben okumayı, yazmayı, hayatı burada öğrendim. Sizler bilmezsiniz,
unutuldu gitti. Ben Savaştepe köy enstitüsünün ilk mezunlarındanı m. Hasan
Ali Yücel maarif vekili iken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada
öğrendim ben hayatı, bir şeyler öğretmenin nasıl mutluluk
verdiğini.
Ayrılamadım buralardan.
- Peki bu tamircilik işi nereden çıktı?
- Dedim ya, bilmezsiniz sizler, köy enstitüsü mezunu olmanın ne demek
olduğunu? O zamanın okulları sanırsınız. Halbuki orada bu toprağın
çocuklarına okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat
yapmayı, yemek yapmayı, bozulanları tamir etmeyi, örgü örmeyi hatta az
buçuk hekimlik yapmayı bile öğret tiler. Hayatı öğrendik ve öğretmen olup
hayatı öğrettik çocuklara.
- Yani elinizden çok iş geliyor.
- Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi soru sormayı,aklını
kullanmayı öğretiyorlardı. Zaten bu yüzden yaşatmadılar ya...

Bu arada çaylar geldi. Çayın yanında ekmek peynir ve zeytinden oluşan
kahvaltı da hazırlamıştı Hüseyin amcanın hanımı. Emekli olduktan sonra
zeytinciliğe başladığını sofradaki zeytinin de kendi ürünleri olduğundan
söz etti.
- Zeytinin hikmetini bilir misin? Meyveleri ile karnımızı doyurmuş, yağını
çıkarmışsız. Kandillerde yakıp aydınlanmışız, odunu ile
ısınmışız.
Giderek ona benzemişiz.
- Nasıl yani?
- İnsan da doğanın meyvesi değil mi?

Sofradaki zeytin çanağından aldığı zeytini ışığa doğru tutup;
- Doğup büyüdüğünde zeytin tanesi gibi acı, yeşil bir meyve insan.

Çoğunu sıkıp yağını çıkarıp posasını da sabun yapıyoruz. Yani heba olup
gidiyor. Bir kısmını sofralık ayırıyor selede tuza yatırıp acı suyunu
atmasını buruşup bu hale gelmesini sağlıyoruz. Veya salamura yapıp
olduğundan daha şişkin gösterişli hale getiriyoruz. İnsanlara da
böyle yapmıyor muyuz? Okullarda okutup okutup hayata hazırladığımızı
sanıyor ya şişiriyor ya da buruşturup atıyoruz insanları.

"Sizin köy enstitülerinde yaptığınız da böyle bir şey değil miydi" diye
soracak oldum. Hanımına baktı gülüştüler.
- Hurma zeytini bilir misin?
- Bilmem. Hiç duymadım.
- Egenin bazı yerlerinde olur. Ağaç aynı ağaçtır ama her yıl kasım ayı
sonu gibi denizden karaya esen rüzgar ile zeytin ağaçlarına bir mantar
bulaşır. Bu mantar zeytinin terini giderir, acısını dalında alır.
Dalında olgunlaşır zeytinler. Toplandığınd a yemeğe hazırdır
anlayacağın.
- Eeee.
- Köy enstitüleri de böyleydi. Dalında olgunlaşan zeytinler gibi
insanları oldukları yerde yetiştirmeye, onların bilgilerini de diğer
insanlara bulaştırmayı amaçlamıştı. Doğup büyüdüğü ortamda
olgunlaştırıyorlardı, insanı. Hayata hazırlıyorlardı .

Sustuğumu görünce. Hanımından boşalan bardakları doldurmasını rica etti.

"işte bu yüzden, öğrendiklerimin zekatını vermek, zeytinin terini
hatırlatmak için buradayım, doktorcum, unutulsun istemiyorum" dedi.
Kitaplığından çıkardığı iki kitabı kızıma hediye etti. Vedalaştık.
Arkamızdan bir tas su döküp, uğurladılar.

* * * * * * * * * * * * *
Dr. Mehmet Uhri
Not: Bu yazı, emekli öğretmen Hüseyin Kocakülah ve köy enstitülerine emek
verenlerin anısına ithaf olunmuştur.
* * * * * * * * * * * * * 

24 Şubat 2014 Pazartesi

MUSTAFAKEMALİM.wmv

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK SARIZEYBEK.wmv

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK SEVGİYLE GÜLEN GÖZLER.wmv

GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ GÜNLERİ / HÜSEYİN GİRGİN VE ARKADAŞLARI


1940' lı yıllar: 
ISPARTA GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ GÜNLERİNDEN GÖRSELLERDE HÜSEYİN GİRGİN ÖĞRETMENİMİZ VE SEVGİLİ ARKADAŞLARI.
SELAM OLSUN KÖY ENSTİTÜSÜ GELENEĞİNDEN SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZE, SONSUZLUĞA UĞURLADIĞIMIZ BÜYÜKLERİMİZİ RAHMET VE ÖZLEMLE ANIYOR, YAŞAMDA OLAN SEVGİLİ BÜYÜKLERİMİZE SAĞLIK VE GÖNÜLLERİNCE BİR YAŞAM DİLİYORUZ. 
DOSTLUK VE ESENLİK DİLEKLERİMİZLE.

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURUMSAL KALITINA DAİR KÜLTÜR BAKANLIĞINDAN DEĞERLİ BİR AÇIKLAMA”

Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün, Konya Valiliği’ne gönderdiği 4 Ocak 2000 tarihli yazısına dayanıyor. Kararda şu ifadeler yer alıyor:

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri’nin Cumhuriyet dönemi çağdaş kültürel gelişmemizde çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Toplumsal aydınlanmamıza büyük katkıda bulunan ve dünyanın birçok ülkesinde örnek eğitim kurumu olarak esin kaynağı yapılan Köy Enstitülerinin birçoğunun binaları da halen Cumhuriyet dönemi anılarını taşıyarak varlıklarını sürdürmektedir.

Yurt düzeyine yayılmış bulunan Köy Enstitüsü binaları, önemli tarihsel ve kültürel süreçlere tanıklık eden ve Cumhuriyet döneminin Atatürk ilkelerini yaşama geçirmek üzere eğitim ve çağdaş uygarlık hedeflerini simgeleyen kimlikleriyle, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6.maddesi gereği korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarıdır.

Bu nedenle ekli listede yer alan ve Valiliğimiz sınırları içersinde bulunan Köy Enstitüsü binalarının 2863 sayılı yasa gereğince korunmalarının sağlanması ve yapılacak her türlü uygulama öncesinde Bakanlığımızdan izin alınması hususunda gereğini rica ederim.”

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: http://girgin-huseyin.blogspot.com/2022/07/ivriz-koy-enstitusu-peskes-mi-cekiliyor.html

* * * * * * * * * * * *