19 Mayıs 2016 Perşembe

Köy Enstitülerinin Kapanışı, Kemal Ateş


KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURUMSAL KALITINA DAİR KÜLTÜR BAKANLIĞINDAN DEĞERLİ BİR AÇIKLAMA”

Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün, Konya Valiliği’ne gönderdiği 4 Ocak 2000 tarihli yazısına dayanıyor. Kararda şu ifadeler yer alıyor:

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri’nin Cumhuriyet dönemi çağdaş kültürel gelişmemizde çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Toplumsal aydınlanmamıza büyük katkıda bulunan ve dünyanın birçok ülkesinde örnek eğitim kurumu olarak esin kaynağı yapılan Köy Enstitülerinin birçoğunun binaları da halen Cumhuriyet dönemi anılarını taşıyarak varlıklarını sürdürmektedir.

Yurt düzeyine yayılmış bulunan Köy Enstitüsü binaları, önemli tarihsel ve kültürel süreçlere tanıklık eden ve Cumhuriyet döneminin Atatürk ilkelerini yaşama geçirmek üzere eğitim ve çağdaş uygarlık hedeflerini simgeleyen kimlikleriyle, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6.maddesi gereği korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarıdır.

Bu nedenle ekli listede yer alan ve Valiliğimiz sınırları içersinde bulunan Köy Enstitüsü binalarının 2863 sayılı yasa gereğince korunmalarının sağlanması ve yapılacak her türlü uygulama öncesinde Bakanlığımızdan izin alınması hususunda gereğini rica ederim.”

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: http://girgin-huseyin.blogspot.com/2022/07/ivriz-koy-enstitusu-peskes-mi-cekiliyor.html

* * * * * * * * * * * *


17 Mayıs 2016 Salı

Beni Köy Enstitüsü Mezunları Yetiştirdi / Aziz Sancar


KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURUMSAL KALITINA DAİR KÜLTÜR BAKANLIĞINDAN DEĞERLİ BİR AÇIKLAMA”

Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Müdürlüğü’nün, Konya Valiliği’ne gönderdiği 4 Ocak 2000 tarihli yazısına dayanıyor. Kararda şu ifadeler yer alıyor:

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri’nin Cumhuriyet dönemi çağdaş kültürel gelişmemizde çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Toplumsal aydınlanmamıza büyük katkıda bulunan ve dünyanın birçok ülkesinde örnek eğitim kurumu olarak esin kaynağı yapılan Köy Enstitülerinin birçoğunun binaları da halen Cumhuriyet dönemi anılarını taşıyarak varlıklarını sürdürmektedir.

Yurt düzeyine yayılmış bulunan Köy Enstitüsü binaları, önemli tarihsel ve kültürel süreçlere tanıklık eden ve Cumhuriyet döneminin Atatürk ilkelerini yaşama geçirmek üzere eğitim ve çağdaş uygarlık hedeflerini simgeleyen kimlikleriyle, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 6.maddesi gereği korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarıdır.

Bu nedenle ekli listede yer alan ve Valiliğimiz sınırları içersinde bulunan Köy Enstitüsü binalarının 2863 sayılı yasa gereğince korunmalarının sağlanması ve yapılacak her türlü uygulama öncesinde Bakanlığımızdan izin alınması hususunda gereğini rica ederim.”

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: http://girgin-huseyin.blogspot.com/2022/07/ivriz-koy-enstitusu-peskes-mi-cekiliyor.html

* * * * * * * * * * * *

5 Mayıs 2016 Perşembe

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün Milli Eğitim Bakanı MUSTAFA NECATİ BEY / İbrahim Helvacı


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün Milli Eğitim Bakanı MUSTAFA NECATİ BEY'in bir sözü:
"Okuttuğundan çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır, ihtiyarlar ve bezginlik getirir... Araştırma, irdelemeye düşkün, ak saçlı bir öğretmen sürgit genç ve dinçtir".
**********************
‎1925-1929 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapan MUSTAFA NECATİ BEY'in Bakanlığı sırasında gerçekleştirdikleri işlerin bazıları şunlardır:
"- Maarif Teşkilatı’na dair kanunu çıkardı, eğitim işlerini valilerin kontrolünden çıkararak bakanlığın kontrolüne aldı. Kanun’da yer alan “MAARİF HİZMETİNDE ASIL OLAN ÖĞRETMENLİKTİR” hükmü ile öğretmenlik mesleğini itibarlı hale getirdi; öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yaptı.
- 10 bölge merkezinde birer öğretmen okulu inşaatı başlattı. Bunlardan ilki, bugünkü Gazi Eğitim Fakültesi Binası’nda hizmete giren Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü, ikincisi İzmir Erkek Öğretmen Okulu, üçüncüsü bugün Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi olarak binasında hizmet veren Balıkesir Necatibey Muallim Mektebi’dir.
- Uzman öğretmen yetiştirmek üzere Avrupa’ya öğrenci gönderilmesini sağladı.
- Yeni bir ilkokul programı hazırlandı ve “toplu öğretim” Avrupa ile aynı anda Türkiye’de uygulanmaya başlandı.
- Ortaöğretim parasızlaştırıldı; okul kitapları bakanlıkça bastırıldı.
- Yabancı okullar denetim altına alındı.
- Köylere öğretmen yetiştirmek için Köy öğretmen okulları modeli planlandı. Denizli ve Kayseri’de köy muallim mektebi açıldı.
- Harf İnkılabı gerçekleştirildi. Yeni harfleri öğretmek için Millet Mektepleri kuruldu, okuma-yazma seferberliği başlatıldı."
Yukarıdaki bilgileri Vikipedi 'den aldım.
Yıllarca süren savaşlardan sonra yıkılan bir imparatorluktan arta kalan enkaz üzerinde, harap ve bitap düşmüş, yoksulluk içindeki bir halkla yeniden kurulan bir ülkenin, TÜRKİYE CUMHURİYET'in 31 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı'nın yaptıklarına bakar mısınız?
Bir de bugüne bakar mısınız?
Ağlıyorum....

Öğretmenler tarihin her döneminde ağır bedel ödemişlermidir? / İbrahim Helvacı




"Öğretmenler TARİHİN HER DÖNEMİNDE mücadele etmiş ve HEP AĞIR BEDEL ÖDEMİŞLERDİR" sözünün, hatalı, duygusal bir değerlendirme ve HAKSIZ bir tepki olduğunu düşünüyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu 1920 yılı ile 1946 yılında Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer dönemine kadar geçen zaman diliminde "öğretmenlere ağır bedel ödettirdiler" demek doğru mudur?
Bu dönem içinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan yalnızca iki isim vereceğim. Bu değerli büyüklerimizin Cummhuriyetimizin kuruluş ve sonraki yıllarında eğitim sistemimiz için yaptıklarını incelemenizi öneririm:

!) 1925-1929 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan (bakan olduğu tarihte 31 yaşında),1929 yılında 35 yaşında iken yaşama veda eden MUSTAFA NECATİ BEY (Uğural). (Aşağıdaki adresi tıklayınız):
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Necati_U%C4%9Fural

2) 1938-1946 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan (bakan olduğu tarihte 41 yaşında), İSMAİL HAKKI TONGUÇ başkanlığında oluşturduğu eğitimci kadrosu ile Köy Enstitülerini yaşama geçiren HASAN ALİ YÜCEL. (Aşağıdaki adresi tıklayınız):
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hasan_%C3%82li_Y%C3%BCcel

3) Ve 1920-1946 döneminin diğer Milli Eğitim Bakanları:
http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti_Mill%C3%AE_E%C4%9Fitim_Bakanlar%C4%B1_listesi

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün önderliğinde;
- Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne kadar ne kaldıysa, onları kanla ve tırnaklarıyla Anadolu toprağına eken ve sulayan,
- Cumhıuriyet'in ancak öğretmenler sayesinde büyüyüp yeşereğini bilerek, yokluk-yoksulluk içindeki bir ülkede çağdaş bir eğitim sistemi kuran,
- Yetiştirdiği öğretmenlere, özellikle kadın öğretmenlere en büyük değeri veren,
bu fedakar insanlar mi öğretmenlere AĞIR BEDEL ÖDETMİŞLER? Bunu söylemek (bence) haksızlıktan da öte bir şey...

- Gerçek anlamda yüreği Türkiye Cumhuriyeti sevgisiyle atan,
- Cumhuriyetimiz için gecesini gündüzüne katarak kuşaklar boyunca insan yetiştiren,
- Bu görevlerini yaparken, özellikle 1946'dan sonraki tüm siyasi dönemlerde büyük baskılarla karşılaşan,
- Bu baskılara rağmen her türlü sıkıntıya göğüs gererek görevini ve mücadelesini sürdüren,
yaşayan ve yaşamdan ayrılmış olan tüm Cumhuriyet öğretmenlerini en derin saygılarımla selamlar, ellerinden öperim.
Mustafa Necati Uğural - Vikipedi
tr.wikipedia.org
Atatürk’ün yakın düşünce ve mesai arkadaşlarından, Kuvay-ı Milliye hareketinde y...

Öğretmenler örgütlü mücadelede hep ağır bedeller ödemişlerdir / Aynur Çömez Yakupoğlu


Öğretmenler tarihin her döneminde örgütlü mücadele etmiş ve hep ağır bedeller ödemişlerdir.
12 EYLÜL FAŞİZMİNDEN sonra ilk memur örgütlenmesinide EĞİTİM İŞ SENDİKASINI kurarak öğretmenler başlatmıştır.Bizler bu sendikayı kurup illerde şubelerin açılışlarını yapmaya başladığımızda MEMUR SENDİKASI yasası yoktu.
Örgütlü mücadelemiz sonucunda şimdi memurların sendikası var.Fakat içim yanarak söylüyorum şu anda gerici sendikalar yetki sahibi oldu.
Günümüzde öğretmen MİNA URGAN ın BİR DİNAZOR!UN ANILARI kitabını öğrencilerine önerdiği için soruşturma geçriyorsa zaten olmayan mücadele azmini iyice yok edip susuyor.
İnsanı dik tutan unsurlardan biriside ekonomik özgürlüğüdür. Kalıcı işinin olmasıdır.Ne yazık ki bu iktidar Öğretmenleri kadrolu almayıp ücretli ders saati hesabıyla çalıştırmakta.
Eeeee bu şekilde derse giren öğretmen iş güvencesi olmadan nasıl dik duracak. Sınıfta yaptırımı ne kadar olacak. Sonuç ortada ülkede eğitim sistemi çöktü. Sağlık sistemi çöktü. Tüm bunlara rağmen ben hala umudumu yitirmedim.
Bu ülkenin yurtseverleri, devrimcileri var. Yılmadan mücadele edeceğiz. Başaracağız.Çocuklarıma yaşanabilir bir ülke bırakmak görevim bunda kararlıyım. Bu ülkede biz göremesekte çocuklarımız devrimi görecekler.............

Beylerbeyi köyünün kavruk çocuğu, Köy Enstitülü HASAN YAŞAR Öğretmenimiz / İbrahim Helvacı


Türkiye'deki eğitim sürecinin nereden nereye geldiği konusunda, sadece kişisel eğitim sürecimizde yaşadıklarımızdan yola çıkarak saatlerce konuşup, sayfalarca yazabiliriz. Yıllar içinde kitap, dergi, gazete gibi kaynaklardan okuyup öğrendiğimiz ve büyüklerimizden dinlediklerimizi de hesaba katarsak günlerce konuşur, ciltlerce kitap yazabiliriz.
Köy Enstitüleri destanını kısa sürede boğdular; neden boğdukları bugün içinde bulunduğumuz durumdan belli değil mi? Bu aydınlanma ocağını boğanların başında Reşat Şemsettin Sirer'in adını yazmışsın; onun yanında Şemsettin Günaltay'ı da unutmamak gerekir...
Bu uzun ve derin konuyu, (gene kendi açımdan) güncel bir tespitle şöyle bağlamak isterim:
Hemşehrimiz, kardeşimiz, Öğretmen ve Yazar Hasan Kallimci, "DÜNYADAKİ SARAYKÖYLÜ DOSTLAR, MERHABA" grubunun duvarına 16 Kasım'da bir haber koydu. Haberi buraya aynen alıntılıyorum:

"BEYLERBEYİ'NİN İLK IŞIKLARI
Dokuz Eylül Üniversitesi Doktora Öğrencisi Gülizar Beril AKSOY, Geçmişten Günümüze Denizli dergisinin Ocak-Nisan 2011 tarihli 27. Sayısında, “Beylerbeyi’nin İlk Işıkları” başlığı altında bir yazı yayımlamıştır. Aksoy’un bu yazısında; Beylerbeyi doğumlu Öğretmen Hasan YAŞAR’ın 1949 yılında Beylerbeyi Köyünde öğretmenliğe başladığı; köye 1961 yılında elektrik bağlatması; içme suyu bağlatma çalışmalarında sonuca ulaşamaması; okul bahçesini duvarla çevirttirerek diktiği zeytin ağaçlarıyla köyde zeytinciliği başlattığı; okul bahçesine şeftali ve kayısı fidanları dikerek köylüyü meyveciliğe özendirmesi; kavak gül, zambaklar dikerek okul bahçesinin bir park görüntüsü almasını sağlaması; okul binasının bakımında bir imşaat işçisi gibi çalışmasını, okul bahçesine Atatürk büstü diktirmesi, okula çocuklarını göndermeyen kendi akraba ve arkadaşlarını bile mahkemeye vererek hapis yatmalarına sebep olması; 1964 yılında köyden ayrılıncaya kadar içlerinde öğretmen, doktor, mühendis bulunan 101 kız, 88 erkek toplam 189 öğrenci mezun ettiği anlatıyor. Dört sayfalık bu yazıda konu ile ilgili olarak altı tane de fotoğrafa yer verilmiştir.".

Bu yazıyı okur okumaz, yazıda adı geçen ve doğduğu köyde 1949 yılında öğretmenliğe başlayan HASAN YAŞAR'ın kim olduğunu çok merak ettim. Kesinlikle Köy Enstitüsü mezunu olduğunu düşündüm. Çünkü Köy Enstitüleri,cumhuriyetin ve medeniyetin ışığını Anadolu'ya taşımak için kurulmuştu ve köyüden alıp öğretmen olarak yetiştirdiği bozkır çocuklarını, (genellikle) kendi köylerine öğretmen olarak gönderiyordu.
Haberde adı geçen "Geçmişten Günümüze Denizli" dergisini ve haberin ayrıntıllarını internette aradım, buldum: (http://dergi.csavakfi.org.tr/Default.aspx)
Ve olayın tam düşündüğüm gibi olduğunu gördüm: Beylerbeyi köyünün kavruk çocuğu, 1932 doğumlu HASAN YAŞAR, 1944 yılında ISPARTA GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ'ne gitmiş ve 1949 yılında,17 yaşında iken kendi köyüne öğretmen olarak dönmüştü. HASAN ÖĞRETMEN'in kendi köyüne getirdiği medeniyeti ve aydınlığı merak edenler o yazıyı internetten indirip okumalılar..
Bu yazı ile tanıdığım hemşehrimiz, HASAN YAŞAR öğretmenimiz halen hayatta mı bilmiyorum; hayatta ise sağlıklar diliyor, ellerinden öpüyorum. Aramızdan ayrılmışsa ruhun şad, mekanı cennet olsun!
.: Geçmişten Günümüze Denizli Dergisi :.
dergi.csavakfi.org.tr

ÖĞRETMENLERİMİZ VE KÖY ENSTİTÜLERİNE DAİR / Ali Haydar Çetinkol


Özlenen öğretmenlerin çoğalması için gün 24 saat .. ömür boyu '
MÜCADELE ' vermek gerekir diye düşünüyorum !.. Konu çok...
çok... önemli . İDEOLOJİK-SINIFSAL TEMELE dayalı bir konu
EĞİTİM ... Örneğin ; hepimizin bildiği KÖY ENSTİTÜLERİ .
17.nisan.1940 'da kuruldu. Ocak.1954'te Demokrat Parti
tarafından kapatıldı. Ve çok yazık oldu !.. 1946 'da HASAN ALİ
YÜCEL'in yerine FAŞİST Reşat Şemsettin Sirer Milli Eğitim
Bakanı oldu. CHP andığım yıllarda tek başına iktidar olmasına
karşın , KÖY ENSTİTÜLERİ "KARŞIDEVRİMİN" acımasız
kıyımına uğradı. CHP iktidarda kalabilmek için
D E V R İ M L E R DE N ödün verdi. İmam Hatip okulları,
İlahiyat Fakültesi, tekke ve türbeler açıldı !!! İlkokullara D İ N
dersi koydular !.. Bu kadar ödüne karşın , 14.Mayıs.1950'de DP iktidar oldu ...
Karşıdevrim günümüze kadar geldi dayandı... Bizler halen DAL
uykulardayız !.. Oysa ; Anadolu aydınlanmasında ulusal eğitim
kurumlarımızın başında geliyordu KÖY ENSTİTÜLERİ . Yatılıydı
Kız-erkek karma eğitime yönelikti. Bu okullarda TEMEL
EĞİTİM şöyleydi : Yüzde 50 KÜLTÜR, yüzde 25 TARIM, yüzde
25 TEKNİK. Zamanla EĞİTİM ; KÜLTÜR- TARIM- TEKNİK
üçgeninden EZBERCİLİĞE DÖNDÜ ... Bu okullardan mezun
olanlar Anadolu'ya yanlarında 100- 150 kitapla birlikte gidiyordu
!.. Zamanla gerici iktidarlar- gerici yetkililer tarafından kitaplar "
SUÇ UNSURU " oldu ... S O N L A R K E N : Rahmetli HASAN
ALİ YÜCEL , Temmuz 1960 'ta yayımlanan Yeditepe Dergisinin "
TONGUÇ ÖZEL SAYISINDA " duygularını şöyle dile getiriyordu :
" BİR GÜN KÖY ENSTİTÜLERİ' NDEN BİRİNDE BİR BAYAN
ÖĞRETMENİ , YENİ GELMİŞ BİR KIZ ÇOCUĞUNU DİZİNE
YATIRMIŞ BAŞINDAN B İ T İ N İ AYIKLARKEN
GÖRMÜŞTÜK . Biraz sonra ( Tonguç'la ) birbirimize baktığımız
zaman GÖZLERİMİZDEN AKAN YAŞLARI BULMUŞTUK.
SEVGİSİZ AKMAYACAK BU SICAK YAŞLARIN SAHİBİNE -
KIZIL SUÇ - atanların gözleri karalara batsın " . Özlediğimiz,
düşlediğimiz ÖĞRETMENLERİN çoğalması dileğiyle ; Sevgiler...
Saygılar... sunar... Sol göğsünüzün altındaki cevahirin sonsuza
dek sönmemesi temennisiyle ; gözlerinizden öperim...

Eğitim ve öğretim sistemimizde nereden nereye geldik? / İbrahim Helvacı


Konuyu "Cumhuriyetimizn kuruluş yıllarından bugüne eğitim ve öğretim sistemimizde nereden nereye geldik?" sorusuyla özetleyebiliriz. Bu soruya İlkokul öğretmenlerimden söz ederek yanıt vermeye çalışayım:

1955 yılında başladığım ilkokulun 1 ve 2.nci sınıflarını Sarayköy Gazi İlkokulu'nda okudum. Öğretmenim Abdullah Aslankara idi. Rahmetli öğretmenim derslerde hiç söz etmedi ama, ben onun Çanakkale Savaşlarına katıldığını üç-beş sene önce internetten öğrendim.
Böyle bir öğretmen öğrencisine ne öğretirse onu öğrendim!..

1957 yılında, 24 Mayıs İlkokulu açıldıktan sonra kaydım oraya aktarıldı. 3, 4 ve 5.nci sınıfları 24 Mayıs İlkokulu'nda Galip Haznedar'ın öğrencisi olarak okudum ve 1960 yılında oradan mezun oldum. Rahmetli öğretmenim müzik derslerinde sınıf arkadaşlarımdan Bayram Küçük'ü tahtaya kaldırır ve ondan bir türkü okumasını isterdi. Bayram da her defasında Çanakkale türküsünü okurdu:

" Çanakkale içinde vurdular beni / Ölmeden mezara koydular beni...."

Galip Bey de oturduğu öğretmen kürsüsünde başını bir eline dayayıp, sessizce ağlardı, (şimdi bunları yazarken ben de ağlıyorum).
Böyle bir öğretmen öğrencisine ne öğretirse onu öğrendim!...

Rahmetli öğretmenim o yıllarda Terazi Çeşme Meydanı'na yakın bir sokakta, bir göz evde otururdu. Fötr şapkası, jilet gibi ütülü pantolunu, takım elbisesi ve boyalı-cilalı ayakkabısı ile her zaman tertemiz ve pırl pırıl giyinir, Sarayköy'de adeta Cumhuriyet'i ve Atatürk'ü temsil ederdi. Evinden çikıp Belediye önünden Atatürk Caddesi boyunca okula giderken, dükkanlarının önünde oturan esnaf, Galip Bey'i görünce ayağa kalkar, onu selamlardı. Galip Bey de her seferinde başındaki fötr şapkasını eliyle yukarı doğru kaldırarak onların selamına karşılık verirdi.

Sınıf öğretmenlerim oldukları için sadece sevgili öğretmenlerim Abdullah Bey ve Galip Bey'in adlarını andım. Ayni yıllarda Gazi İlokukulu, 24 Mayıs İlkokulu ve Sarayköy Ortaokulu'nda Sarayköylülere hizmet vermiş olan diğer sevgili öğretmenlerimizin adlarını tek tek yazamadım. Tüm öğretmenlerimizi saygı ve sevgi ile anıyorum. Aramızdan ayrılmış olanlara rahmet, yaşamını sürdürmekte olanlara sağlıklar diliyorum.

Ve son söz: Şimdi böyle öğretmenler var mı? Yoksa, neden yok?