23 Kasım 2019 Cumartesi

Köy enstitülerinde döner sermaye işletmeleri / MEHMET SAZAK

Köy enstitülerinde döner sermaye işletmeleri / MEHMET SAZAK
1967 yılında, okulumuza Pulur Köy Enstitüsü ve Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı Fikret Öztürk, müdür olarak atandı. O göreve başlar başlamaz, döner sermaye işletmesine bağlı, işliklerde ve tarım alanlarında üretim hızla gelişti.
* * * * * * * * * *
Döner sermayeler, herhangi bir kurumda mal ve hizmet üretmek amacıyla oluşturulur. Milli Eğitim alanında, teknik okullarda, Teknik, Sağlık ve Tarım Eğitimi veren üniversitelerde döner sermaye işletmeleri vardır. Bu uygulamanın ayrıcalıklı yanı, Eğitmen Kursları başta olmak üzere, Köy Öğretmen Okulları ve Köy Enstitülerinde de, döner sermaye işletmelerinin bulunmasıdır...
Bundan anlıyoruz ki, yukarıda ayrıcalıklı olarak saydığımız eğitim kurumları da, üretim yapan eğitim kurumlarıdır. Bu kurumların eğitim ilkesi: "İş için, iş içinde, iş aracılığıyla eğitimdir."
Daha 1936-1937 de Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okulları açılırken, kuruluş yasalarında, her kurumda, yirmişer bin liralık döner sermaye İşletmesi kurulması yer almıştır.
Köy Eğitmen Kursları ile Köy Öğretmen Okullarının Yönetimine İlişkin Yasa, No: 3704, Madde: 2- "Köy Öğretmen Okullarıyla Eğitmen Kurslarının her biri için, Maarif Vekâleti Bütçesinden 20.000 liraya kadar ‘mütedavil sermaye (döner sermaye) verilebilir. Bu işler için gerekli araçlar da bu sermayeden sağlanır."
Madde: 3- "Bu Öğretmen Okulları ile Eğitmen Kurslarının döner sermayeden yapacakları alım ve satım işleri, 2490 sayılı Artırma, Eksiltme ve İhale yasası hükümlerine tabi olmadığı gibi, Divan-ı Muhasebatın (Sayıştay) vizesinden de muaftır. Ancak, Döner Sermaye muhasibi, Sayıştay’a hesap vermek zorundadır. Döner Sermayenin işletilmesinden elde edilecek gelir fazlası malsandığına yatırılır."
17 Nisan 1940 tarihinde, Köy Öğretmen Okulları, 3803 sayılı yasayla Köy Enstitüsüne dönüştürülmüştür. Bu yasanın geçici B Maddesi: "7. 7. 1939 tarih ve 3704 numaralı kanunda adı geçen Köy Öğretmen Okulları, bu kanunla Köy Enstitülerine kaydedilmişlerdir. Mezkûr Kanunun metnindeki Köy Öğretmen Okulu tabirleri, Köy Enstitüleri şeklinde değiştirilmiştir" denilerek, Köy Öğretmen Okullarının yasal devamı olan Köy Enstitülerinin de, döner sermayeye sahip olacakları belirtilmiş olmaktadır.

DEMİRBAŞLARI EDİNDİLER
Köy Enstitüleri, döner sermayeleri sayesinde, işlik ve tarım araçlarını, buralar için gerekli olan demirbaşları edinmişlerdir. Buralarda çalışacak uzman usta öğreticilere kadrolar açmışlar, bu usta öğreticiler, işlik ve tarım alanlarında öğrencilerin üretime katılmalarına olanak sağlamışlardır.
Döner sermaye hizmetinde olan, demircilik, marangozluk ve yapıcılık, dikiş, dokuma, örme işliklerinde, yapı ve giyim gereksinmeleri üretilmiş, hem de öngörüldüğü şekilde öğrencilerin ustalaşmaları sağlanmıştır.
Tarla, bahçe tarımı, büyükbaş ve küçükbaş hayvan, kanatlı hayvan, arıcılık alanlarında, hem ilgili öğretmenlerin hem de ustaöğreticilerin öncülüğünde, öğrencilerin üretmesi ve ustalaşması sağlanmış, elde edilen ürünler, un, ekmek, yoğurt, süt, peynir, turşu, marmelat, bal v.b. besin maddeleri, giyim, kullanım araçları olarak değerlendirilmişlerdir.
Bitirdiğim Kastamonu Göl Köy Enstitüsünden, İlköğretmen Okuluna dönüşen okulumda yıllar sonra öğretmen olarak çalışma mutluluğuna eriştim. Döner sermayemiz çalışmasını sürdürüyordu. İşliklerde ve tarım alanlarında, öğrenci emeğinden Köy Enstitüler denli yararlanılmamasına karşın, öğrenciler, üretim işine az da olsa katıldıkları için, üretilen şey ve üretim süreci hakkında oldukça bilgi sahibi oluyorlardı.
1967 yılında, okulumuza Pulur Köy Enstitüsü ve Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı Fikret Öztürk, Müdür olarak atandı. Hem Köy Enstitüsünde, hem de Yüksek Köy Enstitüsünde, gerçek iş içinde yetişmiş olduğundan, iş ve üretim konusunda donanımlıydı. O göreve başlar başlamaz, döner sermaye işletmesine bağlı, işliklerde ve tarım alanlarında üretim hızla gelişti. İşlikler, okul gereksinmeleri dışında Milli Eğitimin okullarına, çevreye iş yapmaya başladılar. Okulların, sıra kapı ve diğer doğramaları okulumuzda yapılır oldu. Döner sermaye aracılığıyla altı öğretmen lojmanı, iki beton köprü kısa sürede yapıldı. Dışarıda yüklenici aranmış olsaydı, bu işlerin bir teki bile yapılamazdı.
Büyükbaş hayvan ahırı ve kümes genişletildi. 2500’ün üzerinde tavuğumuz ve onlarca ineğimiz vardı... Elde edilen süt ve yumurta okul gereksinmesinden fazlaydı. Fazla sütümüzü süt kurumu işletmesine satıyor, yumurta fazlamızı da özel sandıklara (Tabut) istifleyerek, soğuk hava deposunda biriktiriyorduk. Bahçe ürünlerinden, mutfak giderlerinden artanları, turşu, marmelat v.b. ürünler olarak kışa saklıyorduk.

OKULLARDA BESİ AHIRI
Okulda profesyonel dikiş atölyesi kuruldu. Burada hem öğrenci elbiseleri dikiliyor, hem de dışarıya, iş elbisesinden, çeşitli giyeceklere değin her türlü ürün üretiliyordu.
Okulumuzun bin kişinin üzerinde yatılı öğrencisi, hizmetlisi, döner sermaye işçisi, memur ve öğretmeniyle, 1200 dolayında mevcudu vardı. Kastamonu’daki resmi kurumlar arasında en büyük et tüketicisiydik. O nedenle, et ihalelerinde, en büyük kasap okulumuzun et işini yüklenirdi. Okul ambarına girecek, yiyecek, giyecek her türlü ürünün, sözleşmeye uygun olup olmadığını kontrol eden ve öğretmenler kurulunca seçilmiş, iki öğretmen, bir Md. Yardımcısından oluşan üç kişilik bir Muayene Kurulu vardı. Ambara gelen yüklenicinin etlerini görevli kurul, sözleşmeye uygun olmadığı gerekçesiyle üst üste, onlarca kez geri gönderdi. Bu süre içinde et gereksinimi, satın alma yoluyla piyasadan karşılanıyordu. Bir süre sonra yüklenicinin baskısıyla, Kastamonu kasapları okulumuzu boykot ettiler, et vermediler. Bir süre gereksinimimizi çevre ilçelerden karşıladık. O da bir hayli zor oluyordu.
En sonunda gerçekçi çözümü bulduk. Okulumuzda, besi ahırı kurmayı kararlaştırdık. Okulda boş, uygun yapı vardı. Öğrenciliğimizde at Ahırıydı. Bir ara başka amaçlar için kullanmıştık. Yapının içinde hemen gerekli, düzenleme yapıldı. Hayvan pazarlarından, canlı hayvan satın almak üzere, tarım şefi, döner sermaye saymanı ve bir öğretmenden üç kişilik satın alma kurulu oluşturduk. Bu üç kişi ve römorkuyla birlikte okul traktörü, hayvan pazarı günleri komşu ilçelere gittiler, canlı hayvan alıp getirdiler. Bu hayvanları iki ay kadar besledik, veteriner denetiminde kestirerek okulumuzun et gereksinmesini karşıladık. İşte, Köy Enstitüsü geleneğinin ve döner sermaye kurumunun başarısıydı bu... Okulumuzda, üretim geleneğini Köy Enstitüleri düzeyine çıkaran değerli Müdürüm Fikret Öztürk’ü özlem ve rahmetle anıyorum...
Fikret Öztürk’ün okulumuzda yerleştirdiği üretim geleneği sonraki yıllarda da sürdü. 1974-75 yıllarında, Müdür Başyardımcısı ve Döner sermaye kurulu başkanıydım. Kurulumuz, Md. Başyardımcısı, Atölye, Tarım şefleri ile Döner Sermaye Saymanından oluşuyordu. 15 günde bir toplanır, on beş günlük iş ve üretim planını hazırlardık. Gerek besi ahırında, gerek süt için beslediğimiz büyükbaş hayvanlarımız çoğalmıştı.
1950 yılında ülkemize gelen Bulgaristan göçmenlerinden 15 aileye, Köy Enstitümüzün kuru tarım arazilerinden önemli bir kısmı verilmiş ve bu aileler, kendileri için enstitümüz öğrencilerince yapılan 15 eve yerleştirilmişlerdi. Bu nedenle, hayvanlarımız için, ot ve saman gereksinmesini sağlamakta zorlanıyorduk. Döner sermaye komisyonumuz komşu Göl Köyünden yulaf ekmek için tarla kiralamaya karar vermişti. Yeteri kadar tarla kiraladık, umduğumuzun çok ötesinde yulaf otu elde ettik. Samanlığımız, bitişiğine yaptığımız ek yapı dolmuş, yulaf otunu koyacak yer bulmakta zorlanıyorduk. Bir süre, sinema salonu olarak kullandığımız demircilik atölyemize ot doldurmak zorunda kalmıştık.

İŞÇİLER SENDİKALI
Döner sermayemiz iyi çalışıyor, iyi para kazanıyordu. Buna bağlı olarak işçi statüsünde çalışan kişi sayısı da artmıştı. TÖS Şube Başkanlığından gelen bir sendikacı birikimiz vardı. 1961 Anayasası’nın sağladığı haklarla, işçi sınıfı örgütlenmiş, ekonomik ve sosyal alanda pek çok kazanım elde etmişlerdi. Okulumuz döner sermayesinde çalışan işçilerimize de benzeri haklar verilmesi gerekiyordu. Bu haklarının kalıcı olması için, sendikalı olmalarının da gerekli olduğunu düşündüğümden, DİSK’e bağlı, Hizmet İş sendikasıyla ilişkiye girerek, işçilerimizin sendikaya üye olmalarına yardımcı oldum.
Üyelikler sonucunda okulumuzda Sendika Temsilciliği kuruldu. Hizmet -İş Sendikasının üyelerine sağladığı en ileri hakları gösteren toplu sözleşme metnini, Döner Sermaye Komisyonu Başkanı olarak, Milli Eğitim Bakanı adına imzaladım. Sendika Temsilcisi İbrahim Keskin, o yıl 15 günlük ücretli izni ve yolluğuyla Burhaniye’deki Disk Eğitim Kampına gitti. Sözleşmeye göre her yıl bu haktan yararlanacaktı. Öyle sanıyorum ki, döner sermaye işçilerinin sendikalaşması ve Milli Eğitim Bakanlığıyla bir Toplu Sözleşme imzalamaları Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkti...
Köy Enstitülerinde ve devamı olan İlköğretmen Okullarındaki döner sermaye işletmeleri, üretim içinde eğitim yapmaları yanında, öğretmen adaylarında emeğe saygıyı da, üretim bilincini de geliştiren çağdaş eğitim, öğretim işletmelerinden biriydi...
Köy Enstitülerinin İlköğretmen Okullarına dönüştürülmesinden sonra da işlevlerini sürdüren, döner sermaye işletmeleri, İlköğretmen Okullarının, Öğretmen Liselerine dönüştürüldükleri 1976 yılından sonra da, birkaç yıl daha yaşamışlar, 1980 sonrası bu okulların Anadolu Öğretmen Liselerine dönüştürülmeleriyle, döner sermaye işletmeleri de kapatılmış, bir bakıma Köy Enstitülerinin devamı olan bu okullar klasik liselere benzer olmuşlardır...
* * * * * * * * * * * *
Kaynak:Aydınlık.com.tr


13 Ekim 2019 Pazar

Fakir Baykurt sevgisi / Mustafa GAZALCI - Eğitimci - Yazar


Fakir Baykurt sevgisi

Mustafa GAZALCI / Eğitimci - Yazar

Aramızdan yirmi yıl önce ayrılan değerli yazar, örnek öğretmen örgütçüsü Fakir Baykurt, 1990’daki bir yazısında 'Köy Enstitüleri olmasa, birçok arkadaşım gibi ben de okuyamaz, öğretmen olamazdım. Bunun yerine çok adanmış bir tarikatçı olurdum' diyor.”
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *  
MUSTAFA GAZALCI/ EĞİTİMCİ-YAZAR, 16. VE 22. DÖNEM CHP DENİZLİ MİLLETVEKİLİ
Bugün birçok yoksul çocuğumuz ne yazık ki tarikatların ağında. Fakir Baykurt ise 1940’ların koşullarında Gönen Köy Enstitüsü’nde okuyarak, kendisini sürekli yetiştirerek seçkin bir yazar oldu. “Yılanların Öcü”, “Kaplumbağalar” , “Tırpan” gibi başyapıtlar yazdı. “Kara Bayram”, “Irazca”, “Kır Abbas”, “Dürü” gibi unutulmaz “tip”ler yarattı.
O, her koşulda yazmaya zaman ayırdı. Barış Zinciri kitabımı alınca 29 Nisan 1992’de yazdığı mektupta “...Gittikçe çoğalan sorumlulukların ve işlerin arasında yazmaya bir parça zaman bulabilmeni dilerim. Gerçekte zaman denen büyük değerin görece bir özelliği var. Hiçbirimizin işi, Tonguç’unkinden daha başımızdan aşkın olamaz. O ne iyi bir örnektir; onca işi arasında yazmaya da zaman bulabiliyordu.”
Köy Enstitüsü’nde okuduğu yıllardan ölünceye değin yazdı. Köylüyü, kentliyi, işçiyi, Almanya’daki gurbetçiyi kısaca insanı yazdı. Arı, duru, akıcı bir Türkçe kullandı. Yapıtlarıyla birçok ödül aldı. Bundan tam 20 yıl önce 11 Ekim 1999’da aramızdan ayrıldı.
Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Genel Başkanı olduğu dönemde “Devrimci Eğitim Şurasını” (1968), “Büyük Öğretmen Mitingi, Yürüyüşü” ve Büyük Öğretmen Boykotu”nu (1969) gerçekleştirdi.
TÖS’ün 1969’da, Kayseri Alemdar Sineması Genel Kurulu’nu kışkırtılmış yobazlar bastığında, Genel Başkan Fakir Baykurt arkadaşlarıyla yılmadan hepimizi savundu. Yüzlerce öğretmenin, Sivas Madımak benzeri yakılmaktan, kıl payı kurtulduğu bu toplantıda ben de genç bir öğretmen olarak Denizli Tavas delegesiydim. Kitaplarını okuyarak sevdiğim Fakir Baykurt o gün hepimizin gözünde, yüreğinde daha çok değer kazandı.
Öğretmenlik yaparken sürgün oldu, bakanlık Emrine alındı, 12 Mart’tan sonra TÖS davasından tutuklu kaldı.
1960’dan sonra ünlü Yılanların Öcü romanının oyunlaştırılarak Devlet Tiyatrolarında oynanmasına karar verilir. 1962 yılında Cumhuriyet Senatosu’nda Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesi görüşülürken bu konu tartışılır.
Adalet Partisi (AP) Samsun Senatörü Tevetoğlu, bu yapıtından dolayı Fakir Baykurt’un müfettişlikten alınmasını, sınıfa sokulmaması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürür:
Bu eserin Türk tiyatrosunda oynanmasına asla ve asla Türk Cumhuriyet Senatosu ve Türk umumi efkârı razı olamaz. Bu bir sanat skandalı değildir. Bu doğrudan doğruya kültür Bolşevizm’inin bu memlekette uygulanması için harcanan zararlı çabalar ve direnmelerdir. Buna müsaade etmeyeceğiz.”
Yılanların Öcü oyunu Devlet Tiyatrolarında oynanmaz. Bu tartışmalar olurken filmin de yasaklanmasını isteyenler olur. Bu arada filmi izleyen Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel filmi över, böylece yasaklamaktan kurtulur.
Oysa Türkçenin başyapıtlarından olan Yılanların Öcü, 1958 yılında Yunus Nadi Roman ödülünü kazandı. Çok beğenilen filmlerinden sonra geçen yıllarda dizi oldu. Roman olarak da birçok baskı yaptı.

11.10.2019 / www.aydinlik.com.tr – Özgürlük Meydanı

9 Eylül 2019 Pazartesi

GERALİ / SARAYKÖY: 1940/80'li yılların Gerali ve Sarayköyünden “ BİR TAT...



GERALİ / SARAYKÖY: 1940/80'li yılların Gerali ve Sarayköyünden “ BİR TATLI HÜZÜN, NOSTALJİ !...”
Düzenleme: Atila Girgin,
Merhaba sevgili dostlar!...
Bu videoyla sizleri 1940,1950,1960,1970,1980'li yılların Gerali ve Sarayköyüne götürmek istedik.Bu videoyla Köy Enstitülü kuşaktan Sarayköy/Gerali kökenli sevgili öğretmenimiz Hüseyin Girgin, sevgili eşi Zinet Hanım ve Sarayköy ve Gerali kökenli bazı ailelere ait görseller sunacağız. Görseller yöreye ilişkin nostaljik kent belleği özelliği taşımaktadır. Dönemin toplumsal yaşamından kesitler sunan bu görsellerle; yörenin kültürel kent belleğine not düşmek, anılarımızı tazelemek, unutulmasını önlemek, anımsanmasına katkı sunmak istedik. Sonsuzluğa uğurladığımız insanlarımızı rahmet ve saygıyla anıyoruz. Keyfiyet sizlerin. Önemserseniz; haydi iyi seyirler, dost kalın, dostlukla kalın.
* * * * * * * * * * * * * * * * *
Sarayköy'e ilişkin kardeş bağlantılar:
https://saraykoyozlemi.weebly.com/ http://saraykoyozlemi.blogspot.com/http://saraykoyheyetimilliye.blogspot...ttp://girgin-huseyin.blogspot.com/ http://tahsildaryusufefendi.blogspot...
https://gerali.weebly.com/ttps://www.instagram.com/saraykoyozl...https://www.instagram.com/geralidostl...https://sites.google.com/site/sarayko...https://sites.google.com/site/geralid...

19 Ağustos 2019 Pazartesi

YALAN HABERLER: Sağanak yağmur gibi Yağmaktadır üstüne üstüne. Dürüstlük...



YALAN HABERLER: Sağanak yağmur gibi Yağmaktadır üstüne üstüne. Dürüstlük doğruluk hak getire Bilgi kirliliği her yan.
Ah o yalan haberler Yalan haberler.
Kafalar karışık, algılar alt üst Beyinlerse tutsak. Kutsanan değerler karmakarışık Diyemiyorum artık uyan.
Ah o yalan haberler Yalan haberler.

ONLAR HEP BÖYLEMİ !..: Kökenleri yurtları ayrı, Dilleri dinleri ayrı, Am...



ONLAR HEP BÖYLEMİ !..: Kökenleri yurtları ayrı, Dilleri dinleri ayrı, Ama onlar dost, onlar kardeş. Hepside iyi niyetli, Gel gör ki hepsi yoksul, Sanki yazgıları aynı. Yurtları ayrı, Kimileri Asyalı Afrikalı, Kimileri de Güney Amerikalı. Ama onlar dost, onlar kardeş. Gel gör ki yoksul mu yoksul, Sanki yazgıları aynı. Yoksulluklarımı yazgıdan, Yoksa yazgılarımı yoksulluktan. Yoksulluk başa bela, Bu yazgı neden ola. Yanlış olan bir şeyler var, Bir şeyler var yanlış olan. Umut ufkun ardında, Hem de en erişilmez sanılan. Her şeyini yitirsen de, Yitirme onu asla. Umut insanda, Umut doslukta ve dayanışmada.

8 Ağustos 2019 Perşembe

Yaşama Dair / Dün, Bugün, Yarın / Geçmişin elçileri var Taşır belleğine...



Yaşama Dair / ( Dün, Bugün, Yarın )
Geçmişin elçileri var Taşır belleğine anıları. Taşır neşeyi de, hüznü de Belleğinin derinliklerine bir bir. Ne günlerden geldik, Ne günlere gideceğiz kim bilir. Anıların dalgalı denizi'de, Günün neşesi de, hüznü de, Yarınların bilinmezi de, Hep bizim için. Ne günlerden geldik, Ne günlere gideceğiz kim bilir. Ne günler gördük, Ne günler göreceğiz daha kim bilir. Günün neşesi var, hüznü de, Görene, görebilene. Ne günlerden geldik, Ne günlere gideceğiz kim bilir. İşte geldin, ve de gidiyorsun, Geçmişin tanığı, bugünün yaşayanı. Ya yarının ne olacak, Yarın için düşüncen ne. Ne günlerden geldik, Ne günlere gideceğiz kim bilir.

YAPAY ÖZGÜRLÜK: Dediler ki özgürsünüz Soğuk savaş bitti. Evrensel değerl...



YAPAY ÖZGÜRLÜK: Dediler ki özgürsünüz Soğuk savaş bitti. Evrensel değerler geçerli Yöresel zorbalıkta bitiyor, Özgürsünüz artık özgür.
Tüketim serbest alabildiğince İstediğince seyahat de öyle. Gönlünüzce bir yaşam Serbest artık sürdürebildiğince, Özgürsünüz artık özgür.
Komşu bakkal kapattı dükkânı Komşu kasapta öyle, Mahalle manavı da oldu sokak satıcısı Dört tekerlekli arabasıyla, Onlar da özgür artık, onlar da özgür.
Yeni bir yaşam dayatıldı Özgürsünüz artık diyerek, İnsanlar ya işsiz ya da ucuz iş gücü Küresel ve yerel egemene. Açlıklarıyla artık onlarda özgür.

YALAKA ADAM: Adamın birisi, Görünüşü mülayim. Görünüşte hem halim, hem d...



YALAKA ADAM: Adamın birisi, Görünüşü mülayim. Görünüşte hem halim, hem de selim. Ama yalaka mı, yalaka.
Onun için yalaka diyorlar Evet hem de en alasından. Bakıyorsun diyenlere Onlar, ondanda yalaka.
Naturalarımı böyle, Yoksa sonradanmı oldular bilmem. Ah bir bilebilsem, Bir bilebilsem.
Bilsem de, anlayabilsem, Anlayabilsem de, Bir şeyler yapabilsem, Yapabilsem.
Vah benim güzel halkım, Vah benim güzel insanım Sen ne yalakalar gördün, Daha nelerini göreceksin.

UZAKTAKİ DOSTTAN MEKTUP GELDİ / Sıcacık söylemleriyle Isıtıyor içini ins...



UZAKTAKİ DOSTTAN MEKTUP GELDİ: Bir mektup geldi uzaklardan Uzaktaki bir dosttan. Sıcacık söylemleriyle Isıtıyor içini insanın.
Geleceğe umutla bakan Zorlukları birlikte göğüsleyen Çoşkularıda paylaşan Dostları soruyor bir bir.
Sil artık onları O tatlı anılardan. Artık çok değiştiler Senin gibi değiller mi desem. Kimisi güncel çıkar Kimisi düşüncede Değişerek geliştiler, Gelişerek dönüştüler mi desem.
Ne desem nasıl desem Ne yazsam nasıl yazsam Ah bir bilsem Bir bilebilsem.



21 Temmuz 2019 Pazar

DÜŞÜN BİRAZ !... Düşünmek insana özgü, Çevreni sarmalayan Neden niçin na...



DÜŞÜN BİRAZ !...
Düşünmek insana özgü, Çevreni sarmalayan Neden niçin nasılı Düşün biraz. Bilincini ışıtacak
Yolunu aydınlatacak Neden niçin nasılı Düşün biraz. İnsanoğlu düşünür Düşünmeyen güdülür
Güdülmek sürüye gerek Düşün biraz. Güdülenlerdensen eğer Ve de kabüllenmiş, Yapılacak fazla şey yok Söylenecek sözde. İnsana özgüdür kardeşlik İnsana özgüdür dostluk Dostluk insana yaraşır Dostluğun adı kardeşlik. Düşünmek insana özgü, İnsan olmanın erdemini, İnsan kalabilmenin yöntemini, Düşün biraz.

19 Haziran 2019 Çarşamba

Eğitimde Adaleti ve Geleceği Düşünmek

Eğitimde Adaleti ve Geleceği Düşünmek
Uluslararası Sempozyum
Köy Enstitülerinin kuruluşunun 
78. Yıl dönümü
Balçova Belediyesi / Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED)






17 Nisan 2019 Çarşamba

Köy Enstitüleri böyle katledildi! / MEHMET SAZAK


Köy Enstitüleri böyle katledildi!
MEHMET SAZAK - Köy Enstitüsü mezunu 17.4.2019 / Aydınlık.com.tr

Yazar Mustafa Ekmekçi: Gerçekte Köy Enstitüleri, onu kuran CHP’nin iktidarında yine onun elleriyle kapatıldı. Demokrat Parti’nin yaptığı sadece bunu, yasallaştırmak olur. İkinci perde, birincisine göre daha kısa sürdü. Fazla tartışma bile olmadı

Köy Enstitülerinin kapatılması konusunda, yıllardır ortalıkta bir söylenti dolaşmaktadır: "Kinyas Kartal ve diğer Köy Ağaları toplanmışlar, Menderes'e 'Köy Enstitülerini kapatırsan oyumuz senin' demişler, "Menderes de bu okulları, 27 Ocak 1954 tarihinde kapatmış."
Bu söylentiyi çıkaran, iki dönem CHP Milletvekilliği yapan, 4 Haziran 2013 günü kaybettiğimiz Sabri Tığlı'dır. Bu söylenti, 24 Mayıs 1991 tarihinde ölen Kinyas Kartal'ın ölümünden beş yıl sonra, 27 Temmuz 1996 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde Dursun Kut tarafından yayınlanmıştır. Ne yazık ki, bazı çevreler, bu yayına can simidi gibi sarılmışlar, bu konuda yazılar yazıp, konferanslar verir olmuşlardır...
Bilimsel, sosyal, eğitsel vb. konularda hüküm verebilmek için, konunun özüne inmek, oluşumun belgelerini gözönüne almak gerekir. Köy Enstitüleri, 1946-1948 yılları arasında, dönüşüme uğramış, kazandığı yeni biçimin, adından başka Köy Enstitüsüyle bir ilişkisi kalmamıştır...
DÖNÜŞÜM EVRESİ
İşte Köy Enstitülerinin dönüşüm evreleri:
Köy Enstitülerinin kurucularından, efsane Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel'e, Recep Peker hükümetinde görev verilmediğinden, 5 Ağustos 1946 günü Bakanlığı sona ermiştir.
Köy Enstitülerinin kurucusu, teorisyeni İsmail Hakkı Tonguç 21 Eylül 1946 günü Genel Müdürlükten ayrılmıştır. Bu ayrılışı, Yücel'in yerine getirilen Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer, 19 Kasım 1951 günü toplanan TBMM Köy Enstitüleri gizli oturumunda, şöyle dillendirmiştir: "Biraz evvel ismi telaffuz edilen adam etrafını kandırmıştı. (Tonguç Baba sesleri) Evet Tonguç Baba... Bütün hüsnüniyet sahiplerini, bütün iyiniyet sahiplerini kandırmıştı. Tonguç Baba'yı defederken hiçbir mukavemetle karşılaşmadım..." "500 kişilik kadrodan, 400 kişiyi ayırırken hiçbir taraftan güçlük görmedim. Yardım gördüm."
1947 yılında kuruluşlarından beri uygulanmakta olan, Köy Enstitülerinin üretime dönük izlenceleri yürürlükten kaldırılmış, hazırlanan yeni izlencede, Köy Enstitülerinin ana sistemini oluşturan, öğrencilerin ikinci sınıftan sonra bazı dallarda ustalaşmaları uygulamalarına son verilmiş, gerçek iş yerine, minyatür iş öne çıkarılmıştır. 1947'den önceki Öğretim İzlencesine göre: Erkek öğrenciler, ikinci sınıftan başlayarak, demircilik, marangozluk, yapıcılık kollarında, kızlar ise; biçki-dikiş, örgü ve dokumacılık, ziraat sanatları dallarından birisini seçerek iş derslerinde okul bitinceye değin seçtiği kolda çalışarak ustalaşırlardı.
TÜKETİCİYE DÖNÜŞÜM
Çeşitli Köy Enstitülerinde ve en son Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde müdürlük yapan Hürrem Arman, dönüşümü şöyle anlatıyor: "Enstitülerdeki eğitim-öğretim yavaş yavaş düzenin tüketicilerini yetiştiren okullara dönüştürüldü. Enstitülerin, mezunlarıyla ilişkileri kesildi, yani örgüt yok edildi." (Piramidin Tabanı, C:2 s.303.)
1947 sonrasında Köy Enstitüsünde öğrenciydim. 1947 yılında hazırlanan Köy Enstitüleri izlencesinde, haftalık ders saatleri ve buna bağlı olarak, Tarım ve İş derslerinin saatleri de azaltılmıştı. Yeni Bakan Sirer: "Köy Enstitülerinde, hem öğretmen, hem demirci, hem marangoz çıkacak bu bir hayaldir" diyordu... Kalem efendisi kılıklı öğretmen olmamız istendiği için, gerçek iş yapmadık, herhangi bir dalda ustalaştırılmadık. İşliklerde kalasın, demirin ucundan tutarak ustalara yardımcı olduk. Tel büktük, elbise askılığı, çekiç, çanta vb. benzerlerini yaptık. Yani, el becerilerimizi biraz geliştiren minyatür işler yaptık. Gerçek iş olan, kapı, pencere yapmadık. Duvar örmedik. Ustanın yanında harç kardık, tuğla taşıdık. Gerçek Köy Enstitüsünün öğrencileri, kendilerine verilen bir yapının planını toprağa uygular, o yapı için her türlü marangoz, demircilik ve yapı elemanlarını üretir, uygular, yapıyı öngörülen zamanda yaparak kullanıma sunarlardı.
KAPATILMA AŞAMASI
19 Şubat 1947'de değiştirilen Köy Enstitüleri Yönetmeliği’nin 184. Maddesi: Öğrencinin yapmakta serbest olmadığı işler: Enstitü içinde toplantı yapmak, nutuk söylemek, konferans vermek, enstitü dışında toplantı ve gösterilere katılmak, enstitü içinde ve dışında kitap, dergi, broşür, beyanname dağıtmak. Duvarlara ilan yapıştırmak, duvar gazetesi çıkarmak. Özel bir genelgeyle bu eylemlerin denetlenmesi Enstitü müdürlerinden alınarak, MEB'e verilmiştir... (Türkiye'de Köy Enstitüleri, Fay KIRBY, s.354.)
Köy Enstitülerine öğretmen yetiştiren, Yüksek Köy Enstitüsü 27 Kasım 1947'de, eğitmen kursları 28 Haziran 1948'de kapatılmıştır.
10 Eylül 1947 tarihine yayınlanan 5129 sayılı yasaya göre, Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenleri ve sağlık memurları için kamulaştırılmış olan tarım arazileri bedeli karşılığında eski sahiplerine verilecek, tarım ve iş çalışmaları amacıyla, öğretmen ve sağlık memurlarına verilmiş olan, hayvanlar ve diğer demirbaşlar maliye bakanlığına teslim edilecek ve satılacaktır...
1950-1951 öğretim yılında sağlık kolları kapatıldı.
10-11 Haziran 1947'de çıkarılan bir genelgeyle, köy öğretmenleri için, Köy Enstitülerinde 45 günlük bir tamamlayıcı kurs açılıyordu. Amaç, onların bilgi açıklarını kapatma perdesi altında, onlarda yetersizlik duygusu yaratmaya dönük bir işkenceydi.
1944 Kızılçullu Köy Enstitüsü çıkışlı, 94 yaşında Âlim Başaran'ın anılarından: "31 Ekim 1944'te mezun oldum. Ertesi günü Halkalı Köyü’nde göreve başladım. Bana bir demirci atölyesinde gerekli olan her türlü aletle birlikte iki at, bir inek, bir araba verildi. Köy muhtarı da 30 dönüm arazi tahsis etmişti. Biz bu üretim araçlarıyla önemli ekonomik olanaklar elde ettik, para kazandık. 1948'de Köy Enstitüleri programı değiştirilince, Mal Müdürlükleri aracılığıyla bunları bizden geri aldılar." (Öğretmen Dünyası, Nisan 2019, s.31.)
İNÖNÜ'NÜN AÇIKLAMASI
10- İsmet İnönü, Köy Enstitülerinin kapatılmasına giden girişimler konusunda şöyle diyor: "Ben Köy Enstitü düşüncesine inanmışımdır. İnanmış bir insan, sonuna kadar bunu yürütür. İdealizmde, felsefede bu böyledir. Ama ben politikacıyım, uygulayıcıyım. Ben gücüme göre, gücümün var olduğu yerde, gücümü gösterebilirim. Ben bir dahi değilim (....) Ben gücümün bittiği yerde; bir politikacı, bir deneyimli insan olarak bir noktada, onu gelecekte yeniden uygulamak üzere bir noktada dururum..."
Milli Eğitim Bakanı Sirer, 3 Mart 1951 tarihinde Ulus gazetesinde yayınlanan bir yazısında: "Köy Enstitülerinin Öğretmen Okulu haline getirileceği haberinde bir yanlışlık olacak. Çünkü bu Enstitüler, dört yıldan beri birer öğretmen okulundan başka bir şey değillerdir" diyordu...
"Gerçekte Köy Enstitüleri, onu kuran CHP'nin iktidarında yine onun elleriyle kapatılır. Demokrat Partinin yaptığı sadece bunu, yani kapanışı yasallaştırmak olur. İkinci perde, birincisine göre daha kısa sürer. Fazla tartışma bile olmaz." (Mustafa Ekmekçi, Yeni Toplum, Köy Enstitüleri Özel Sayı, 5 Nisan 1976.)
İŞİN ÖZETİ
Yukarıda görüleceği üzere, özellikle kurucu lider İsmet İnönü'nün ve yıkıcı Sirer'in söyledikleri önemle göz önüne alınırsa, Köy Enstitüleri 1946'dan sonra Köy Enstitüsü özelliğini yitirmiştir. Üretme yok, tartışma yok, gazete çıkarma yok, okuma sınırlanmış, kitaplar seçime uğramış, sakıncalı sayılanları başta klasikler olmak üzere yakılmıştır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Mustafa Ekmekçi, çok güzel özetlemiş. 27 Ocak 1954'te 6234 sayılı yasayla yapılan; işlevini yitirmiş, Köy Enstitülerinde asılı duran "Köy Enstitüsü" levhasının indirilerek, yerine: "İlköğretmen Okulu" levhasının asılmasından ibarettir, bu konuda sürdürülen açıklamaların, gerçeği perdelemekten öte bir anlam ve işlevi yoktur.
* * * * * * * * * * 


KAYNAK:

7 Mart 2019 Perşembe

Sözlü ve Yazılı Belgeler Işığında Cılavuz Köy Enstitüsü / Hikmet Çiçek

Sözlü ve Yazılı Belgeler Işığında Cılavuz Köy Enstitüsü / Hikmet Çiçek 

Savaş yıllarıydı, ekmek gramla tartılarak veriliyordu. Öğrenciler sabahları un çorbası, bulgur çorbası, öğleyin az etli fasulye yanında da bulgur pilavı…
Öğrencilerin bunları yedikleri bir gün okula gelen Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye özel yemek çıkartılınca okul karıştı. Adalet ve eşitlik duygusu ile yetiştirilmiş olan öğrenciler buna itiraz ettiler.
Okulun müdürü Rauf İnan eleştirilere şöyle cevap verir: “Ben, Cumhurbaşkanı olduğu için değil İsmet İnönü şeker hastasıdır bu nedenle perhiz olduğu için özel yemek çıkarttım. Siz öğrenciler hasta olduğunuz da revir de size de durumunuza göre özel yemek çıkartmıyor muyuz?” der.
Öğrenciler ikna olur, konu kapanır,
VAR MI ŞİMDİ BÖYLE BİR ANLAYIŞ?
O okullar, hem geçmişteki hem de günümüzdeki eğitim kurumlarından tamamen farklıydı. Duvarları ve güvenliği yoktu. Yaz tatiline çıkılan, kapısına kilidin vurulduğu belli bir zaman dilimi de yoktu. Yine bu okullarda sınıfta kalmak da söz konusu değildi. Öğrenciler çalışkanlar, tembeller, başarılılar ve başarısızlar gibi sınıflandırmalara tabi tutulmazlardı. Bu kurumlarda öğrencilerin onurları da kırılmaz. Öğrenciye şiddet uygulandığı takdirde, öğrencinin karşılık verme hakkı olduğu ilan edilirdi. Bu kurumlarda kız öğrencilere yönelik pozitif ayrımcılık uygulanırdı.
Köy Enstitülerinden söz ediyoruz. Eğitim tarihimizin yüz akı köy enstitülerinden.
MUALLİM OKULU'NDAN KÖY ENSTİTÜSÜ'NE
Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, 1926 yılında 4 köyde“Muallim Okulu” açtıktan sonra olumlu sonuç alınınca, köy gençlerinin kısa bir eğitimden geçirilerek kendi köylerinde eğitmen olarak görevlendirilmesi kararı alındı.
İlk uygulama 1936’da başladı ve 84 köylü genç Eskişehir’e bağlı Çifteler’de açılan bir kurstan sonra köy eğitmeni olarak görevlendirildi. Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan döneminde Eskişehir Çifteler (1937), İzmir Kızılçullu (1937), Edirne Kepirtepe (1938) ve Kastamonu Gölköy’de (1939) deneme niteliğinde dört Köy Öğretmen Okulu açıldı.
17 Nisan 1940 Hasan Ali Yücel döneminde “Köy Enstitüsü” adıyla Türkiye’nin eğitim tarihinde yeni bir dönem başlıyordu. 1946’ya kadar Anadolu’nun çeşitli yerlerinde 21 köy enstitüsü açılacaktı.
TRUMAN DOKTRİNİ BÖYLE İSTEDİ!
1946’da Hasan Ali Yücel’ in yerine Milli Eğitim Bakanlığı’na Reşat Şemsettin Sirer’i getirilir.Bir yıl sonra Truman Doktrini ilan edilecektir. “Soğuk Savaş” yılları başlamaktadır.Truman Doktrini’nin Türkiye’ye acil yardım paketikarşılığında Sovyetler Birliği’nden esinlenerek yapılan uygulamaların kaldırılması istenecektir: “5 yıllık kalkınma planları” ve Köy Enstitüleri gibi!
Reşat Şemsettin Sirer, Truman Doktrini’nin çocuğudur!
İlk işi İmam Hatip ve Kur’an kurslarını açması ve Ankara Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünü kapatmak olacaktır. Sonra devamı gelecektir. Sirer, Köy Enstitüleri'ni Köy Öğretmen Okulları'na dönüştürecek, Köy Öğretmen Okulları da 27 Ocak 1954 tarihinde Demokrat Parti hükümeti tarafından kapatılacaktır. Yapılan bir karşı devrimdir.
CILAVUZ KÖY ENSTİTÜSÜ
Bu kitabın ilk baskısı Kasım 2011 yılında yapıldı ve çok kısa bir zamanda tükendi. Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu’nun “Sözlü ve Yazılı Belgeler Işığında Cılavuz Köy Enstitüsü” kitabının yenilenmiş ve gözden geçirilmiş 3. basımı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıktı.
Cılavuz Köy Enstitüsü, köy enstitüleri tarihinde önemli bir yere sahip. Kars’ın şimdiki adı Susuz olan Cılavuz ilçesindeki Enstitü mezunları arasında edebiyat, sanat, politika ve bilim alanında yüz akı insanlar yetişti. Bu insanlar aracılığıyla Türkiye’nin öğretmen örgütlenmesine büyük katkı sağlandı. O mezunların başındasevgiyle, saygıyla andığımız Dursun Akçam gelir.Ümit Kaftancıoğlu, Mustafa Turan, Gültekin Gazioğlu, Rasim Bakırcıoğlu, İsa Öztürk, Osman Nuri Alper, Nizamettin Göçmen gibi yazar ve halkbilimciler Cılavuz mezunudurlar.

Alper Akçam, Cumhuriyet Kitap’ta Gümüşoğlu’nun kitabı üzerine şunları yazmıştı:
“Enstitülerinin kapatılışında çok önemli etkenler bir araya gelmişti. Politika sahnesinde hep etkin olmuş ve sonradan Demokrat Parti saflarında politikaya atılmış tefeci bezirgân zümre ve Emin Sazak, Kinyas Kartal gibi toprak ağaları, kapatılışta çok önemli roller oynamışlardı. Kinyas Kartal, kendisiyle yapılan bir görüşmede 'partiyle pazarlık yaparak biz kapattırdık' demişti (Dursun Kut, Cumhuriyet, 20 Temmuz 1966).
“Niyazi Berkes'e göre, Köy Enstitülerinin dönem politikacıları tarafından hedef seçilmiş olmasının ana nedeni, Bâbil artığı siyasetçilerimizin ABD'nin Truman doktrini uyarınca bölgeye gönderdiği paradan bir şeyler kapabilmek arzusudur…”
'KIZIL TEHLİKE'
“16 Kasım 1951 tarihli TBMM gizli oturumunda konuşan askeri savcı Şevki Mutlugil'in de vurguladığı gibi, uçaktan bakıldığında Hasanoğlan'daki müzik işliğinin çatısının orağa benziyor olması, köylü çocuklarının müzik çalışması yaparken daha çok sol ellerini kullanması, ABD'de yerlilere ait site hayatını incelemiş Niyazi Berkes'in Köy Enstitülerine çağrılıp konuşturulması, Çifteler Köy Enstitüsü ustaöğreticisi Asiye Eliçin'in öğrencilere Dostoyevski'nin 'komünizm propagandası yapan' (!) Kiromozov Kardeşler (savcılık tutanaklarında adı böyle verilmektedir) adlı kitabı okutması ve bu nedenle tutuklanmış olması gibi, yeterince ve ta 'köylere kadar uzanmış' bir 'kızıl tehlike' sayılmıştı!”
“Kızıl tehlike” kabul edilerek kapatılan Köy Enstitülerine, Engin Ardıç, 29 Nisan 2007 günlü Akşam Gazetesi’nde “Köy Enstitüleri Faşist Bir Müessesedir” diye saldıracaktı!
Günümüz 'liberal' aydınlarının 'faşist müessese' olarak tanımladıkları Köy Enstitüsü kurucusu İsmail Hakkı Tonguç 'Elimde olsaydı tüm dünya okullarına insanın insanı sömürmemesi diye bir ders koyardım' diyen bir devrimci eğitimcidir.
Gümüşoğlu’nun kitabını okuyunuz, ufkunuz açılacaktır.
PROF. DR. FİRDEVS GÜMÜŞOĞLU KİMDİR?
Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde lisans, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde yüksek lisans, Mimar Sinan Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde doktora yaptı.
Bilim ve Ütopya ve Kadınlar Dünyası dergilerinin kuruluşunda yer alan ve editörlük yapan Gümüşoğlu, halen Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yayımlanmış çok sayıda makalesi ve kitabı bulunmaktadır.
Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik (1928-1995), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1996.
Türkiye’nin Pasteur’u Dr. Z. Muammer Tunçman, Berfin Yayınları, İstanbul, 2001.
Cumhuriyet’te İz Bırakanlar: Onuncu Yıl Kuşağı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2001.
Ülkü Dergisi ve Kemalist Toplum, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2005.
Birgi’de Toplumsal Yaşam ve Değişim: Bir Belde Monografisi, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2008.
Cılavuz Köy Enstitüsü: Sözlü ve Yazılı Belgeler Işığında, 1. baskı, YKKED Yayınları, İzmir, 2011.
Ders Kitaplarında Toplumsal Cinsiyet (1928’den Günümüze), genişletilmiş 4. baskı, Tarihçi Kitabevi, İstanbul, 2016.
* * * * * * * * * * * * * * *
Sözlü ve Yazılı Belgeler Işığında Cılavuz Köy Enstitüsü
Hikmet Çiçek, aydinlik.com.tr, 5.3.2019
* * * * * * * * * * * * * * *

https://www.aydinlik.com.tr/sozlu-ve-yazili-belgeler-isiginda-cilavuz-koy-enstitusu-hikmet-cicek-kose-yazilari-mart-2019