Öğretmenler;
geleceğimizi aydınlatan bilgi ve sevgi güneşi güzel insanlar, sizlere olan
saygımızın devamlılığının bir göstergesi olması düşüncesiyle bu değerli
görsellikleri, dostlarla paylaşmak istedim.
İyi ki vardılar da bizleri yurt ve insan sevgisini, ideali ve en yüce değerin
insan olduğunu, öğretimin, eğitimin, öğretmenin ne olduğunu, ne olması
gerektiğini öğrettiler.
1960'lı yılların Sarayköy'ünden, anılarda iz bırakan sevgili öğretmenlerimizden
bazıları ve öğrencilerinin fotoğraflarını sizlerle paylaşarak, zaman tünelinde
o güzel yıllara bir tur atarak, sevgili öğretmenlerimizi saygı ve şükranla
anmak isterim.
Yitirdiklerimize tanrıdan rahmet diler, halen aramızda olan sevgili
büyüklerimize de sağlık, esenlik ve kaliteli ve gönüllerince bir yaşam dilerim.
O günlerin
tanığı dostlardan anılar demeti:
Mehmet Yaman:
Benim dönemimde
Gazi ilkokulunda öğretmenlik yapan öğretmenlerimizden hatırlayabildiklerim,
Ahmet Küçük, Sadık Kocabaş, Hüseyin Girgin, Ömer Gültekin, Mustafa Meriç, Rafet
Taş, Hüseyin Bardak, Nejat Deniz, Meftune Aycan, Suzan Kudal öğretmenlerimizin
ve bütün öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutlar, hayat olmayan
öğretmenlerimize Allahtan rahmet, sağ olanlara uzun ömürler diler, saygılarımı
sunarım.
Emin
Helvacılar:
Dünyanın En
Değerli Varlıkları Olan Siz Öğretmenler! Bugün, Türk Öğretmeninin Şeref
Günüdür. Ona Olan Saygıyı Yenileme, Onun Yüceliğini Anma Günüdür. Böyle Anlamlı
Bir Günde Hepinizi Sevgiyle, Candan Kutluyoruz.
İbrahim
Helvacı: İste demişsin ya Atila gaadeşim 'Anlatmaya kalksak duvarlara
sığmaz' deye. Ben buree nası sığdırcen o gadaa derin mevzulara hinci? Emme
madem istedin, eccik yazıveren. Ihıcık, oku gaari:
Konuyu "Cumhuriyetimizn kuruluş yıllarından bugüne eğitim ve öğretim
sistemimizde nereden nereye geldik?" sorusuyla özetleyebiliriz. Bu soruya
İlkokul öğretmenlerimden söz ederek yanıt vermeye çalışayım:
1955 yılında başladığım ilkokulun 1 ve 2.nci sınıflarını Sarayköy Gazi
İlkokulu'nda okudum. Öğretmenim Abdullah Aslankara idi. Rahmetli öğretmenim
derslerde hiç söz etmedi ama, ben onun Çanakkale Savaşlarına katıldığını üç-beş
sene önce internetten öğrendim.
Böyle bir öğretmen öğrencisine ne öğretirse onu öğrendim!..
1957 yılında, 24 Mayıs İlkokulu açıldıktan sonra kaydım oraya aktarıldı. 3, 4
ve 5.nci sınıfları 24 Mayıs İlkokulu'nda Galip Haznedar'ın öğrencisi olarak
okudum ve 1960 yılında oradan mezun oldum. Rahmetli öğretmenim müzik
derslerinde sınıf arkadaşlarımdan Bayram Küçük'ü tahtaya kaldırır ve ondan bir
türkü okumasını isterdi. Bayram da her defasında Çanakkale türküsünü
okurdu:
" Çanakkale içinde vurdular beni / Ölmeden mezara koydular beni...."
Galip Bey de oturduğu öğretmen kürsüsünde başını bir eline dayayıp, sessizce
ağlardı, (şimdi bunları yazarken ben de ağlıyorum).
Böyle bir öğretmen öğrencisine ne öğretirse onu öğrendim!...
Rahmetli öğretmenim o yıllarda Terazi Çeşme Meydanı'na yakın bir sokakta, bir
göz evde otururdu. Fötr şapkası, jilet gibi ütülü pantolunu, takım elbisesi ve
boyalı-cilalı ayakkabısı ile her zaman tertemiz ve pırl pırıl giyinir,
Sarayköy'de adeta Cumhuriyet'i ve Atatürk'ü temsil ederdi. Evinden çikıp
Belediye önünden Atatürk Caddesi boyunca okula giderken, dükkanlarının önünde
oturan esnaf, Galip Bey'i görünce ayağa kalkar, onu selamlardı. Galip Bey de
her seferinde başındaki fötr şapkasını eliyle yukarı doğru kaldırarak onların
selamına karşılık verirdi.
Sınıf öğretmenlerim oldukları için sadece sevgili öğretmenlerim Abdullah Bey ve
Galip Bey'in adlarını andım. Ayni yıllarda Gazi İlokukulu, 24 Mayıs İlkokulu ve
Sarayköy Ortaokulu'nda Sarayköylülere hizmet vermiş olan diğer sevgili
öğretmenlerimizin adlarını tek tek yazamadım. Tüm öğretmenlerimizi saygı ve
sevgi ile anıyorum. Aramızdan ayrılmış olanlara rahmet, yaşamını sürdürmekte
olanlara sağlıklar diliyorum.
Ve son söz: Şimdi böyle öğretmenler var mı? Yoksa, neden yok?
***********************************
Ali Haydar
Çetinkol: Merhaba İbrahim ! Merhaba Atila ! İzleyebildiğim kadarıyla siz
iyi bir öğretmensiniz ... Algıladığım üzre ; EQ'SU ve IQ'su üst boyutta olan
kardeşlerimsiniz... İbrahim ! " şimdi böyle öğretmenler var mı ? Yoksa
neden yok ? " diye soruyorsunuz ve yanıtını hepimizden daha iyi
biliyorsunuz ama ; amaç ' düşünsel jimnastik yaptırmak ' !.. Evet bugün de
böyle öğretmenler var !.. Sizin gibi... Atila gibi ... ve niceleri gibi...
Özlenen öğretmenlerin çoğalması için gün 24 saat ... ömür boyu ' MÜCADELE '
vermek gerekir diye düşünüyorum !.. Konu çok... çok... önemli . İDEOLOJİK-SINIFSAL
TEMELE dayalı bir konu EĞİTİM ... Örneğin ; hepimizin bildiği KÖY ENSTİTÜLERİ .
17.nisan.1940 'da kuruldu. Ocak.1954'te Demokrat Parti tarafından kapatıldı. Ve
çok yazık oldu !.. 1946 'da HASAN ALİ YÜCEL'in yerine FAŞİST Reşat Şemsettin
Sirer Milli Eğitim Bakanı oldu. CHP andığım yıllarda tek başına iktidar
olmasına karşın , KÖY ENSTİTÜLERİ "KARŞIDEVRİMİN" acımasız kıyımına
uğradı. CHP iktidarda kalabilmek için D E V R İ M L E R DE N ödün verdi. İmam
Hatip okulları, İlahiyat Fakültesi, tekke ve türbeler açıldı !!! İlkokullara D
İ N dersi koydular !.. Bu kadar ödüne karşın , 14.Mayıs.1950'de DP iktidar oldu
... Karşıdevrim günümüze kadar geldi dayandı... Bizler halen DAL uykulardayız
!.. Oysa ; Anadolu aydınlanmasında ulusal eğitim kurumlarımızın başında
geliyordu KÖY ENSTİTÜLERİ . Yatılıydı . Kız-erkek karma eğitime yönelikti. Bu
okullarda TEMEL EĞİTİM şöyleydi : Yüzde 50 KÜLTÜR, yüzde 25 TARIM, yüzde 25
TEKNİK. Zamanla EĞİTİM ; KÜLTÜR- TARIM- TEKNİK üçgeninden EZBERCİLİĞE DÖNDÜ ...
Bu okullardan mezun olanlar Anadolu'ya yanlarında 100- 150 kitapla birlikte
gidiyordu !.. Zamanla gerici iktidarlar- gerici yetkililer tarafından kitaplar
" SUÇ UNSURU " oldu ... S O N L A R K E N : Rahmetli HASAN ALİ YÜCEL
, Temmuz 1960 'ta yayımlanan Yeditepe Dergisinin " TONGUÇ ÖZEL SAYISINDA
" duygularını şöyle dile getiriyordu : " BİR GÜN KÖY ENSTİTÜLERİ'
NDEN BİRİNDE BİR BAYAN ÖĞRETMENİ , YENİ GELMİŞ BİR KIZ ÇOCUĞUNU DİZİNE YATIRMIŞ
BAŞINDAN B İ T İ N İ AYIKLARKEN GÖRMÜŞTÜK . Biraz sonra ( Tonguç'la )
birbirimize baktığımız zaman GÖZLERİMİZDEN AKAN YAŞLARI BULMUŞTUK. SEVGİSİZ
AKMAYACAK BU SICAK YAŞLARIN SAHİBİNE - KIZIL SUÇ - atanların gözleri karalara
batsın " . Özlediğimiz, düşlediğimiz ÖĞRETMENLERİN çoğalması dileğiyle ;
Sevgiler... Saygılar... sunar... Sol göğsünüzün altındaki cevahirin sonsuza dek
sönmemesi temennisiyle ; gözlerinizden öperim...
***********************************
İbrahim
Helvacı: Sevgili kardeşim, has akrabam Ali merhaba.
İiltifatların için çok teşekkürler.Yukarıda sorduğum " Şimdi böyle
öğretmenler var mı ? Yoksa neden yok ? " sorusunun yanıtı hakkında elbette
kişisel düşüncelerim var. Ama (tam da senin söylediğin gibi) bu sorduğum
soruyu, (tesadüfen bile olsa) okuyan birileri olursa, dursun bir düşünsün
istedim. Mücadele insanı Ali Haydar bunu noktayı hiç kaçırır mı?... :)
Türkiye'deki eğitim sürecinin nereden nereye geldiği konusunda, sadece kişisel
eğitim sürecimizde yaşadıklarımızdan yola çıkarak saatlerce konuşup, sayfalarca
yazabiliriz. Yıllar içinde kitap, dergi, gazete gibi kaynaklardan okuyup
öğrendiğimiz ve büyüklerimizden dinlediklerimizi de hesaba katarsak günlerce
konuşur, ciltlerce kitap yazabiliriz.
Senin de sözünü ettiğin Köy Enstitüleri destanını kısa süredi boğdular; neden
boğdukları bugün içinde bulunduğumuz durumdan belli değil mi? Bu aydınlanma
ocağını boğanların başında Reşat Şemsettin Sirer'in adını yazmışsın; onun
yanında Şemsettin Günaltay'ı da unutmamak gerekir...
Bu uzun ve derin konuyu, (gene kendi açımdan) güncel bir tespitle şöyle
bağlamak isterim:
Hemşehrimiz, kardeşimiz, Öğretmen ve Yazar Hasan Kallimci, "DÜNYADAKİ
SARAYKÖYLÜ DOSTLAR, MERHABA" grubunun duvarına 16 Kasım'da bir haber
koydu. Haberi buraya aynen alıntılıyorum:
"BEYLERBEYİ'NİN İLK IŞIKLARI
Dokuz Eylül Üniversitesi Doktora Öğrencisi Gülizar Beril AKSOY, Geçmişten
Günümüze Denizli dergisinin Ocak-Nisan 2011 tarihli 27. Sayısında,
“Beylerbeyi’nin İlk Işıkları” başlığı altında bir yazı yayımlamıştır. Aksoy’un
bu yazısında; Beylerbeyi doğumlu Öğretmen Hasan YAŞAR’ın 1949 yılında
Beylerbeyi Köyünde öğretmenliğe başladığı; köye 1961 yılında elektrik
bağlatması; içme suyu bağlatma çalışmalarında sonuca ulaşamaması; okul
bahçesini duvarla çevirttirerek diktiği zeytin ağaçlarıyla köyde zeytinciliği
başlattığı; okul bahçesine şeftali ve kayısı fidanları dikerek köylüyü
meyveciliğe özendirmesi; kavak gül, zambaklar dikerek okul bahçesinin bir park
görüntüsü almasını sağlaması; okul binasının bakımında bir imşaat işçisi gibi
çalışmasını, okul bahçesine Atatürk büstü diktirmesi, okula çocuklarını
göndermeyen kendi akraba ve arkadaşlarını bile mahkemeye vererek hapis
yatmalarına sebep olması; 1964 yılında köyden ayrılıncaya kadar içlerinde
öğretmen, doktor, mühendis bulunan 101 kız, 88 erkek toplam 189 öğrenci mezun
ettiği anlatıyor. Dört sayfalık bu yazıda konu ile ilgili olarak altı tane de
fotoğrafa yer verilmiştir.".
Bu yazıyı okur okumaz, yazıda adı geçen ve doğduğu köyde 1949 yılında
öğretmenliğe başlayan HASAN YAŞAR'ın kim olduğunu çok merak ettim. Kesinlikle
Köy Enstitüsü mezunu olduğunu düşündüm. Çünkü Köy Enstitüleri,cumhuriyetin ve
medeniyetin ışığını Anadolu'ya taşımak için kurulmuştu ve köyüden alıp öğretmen
olarak yetiştirdiği bozkır çocuklarını, (genellikle) kendi köylerine öğretmen
olarak gönderiyordu.
Haberde adı geçen "Geçmişten Günümüze Denizli" dergisini ve haberin
ayrıntıllarını internette aradım, buldum: (http://dergi.csavakfi.org.tr/Default.aspx)
Ve olayın tam düşündüğüm gibi olduğunu gördüm: Beylerbeyi köyünün kavruk
çocuğu, 1932 doğumlu HASAN YAŞAR, 1944 yılında ISPARTA GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ'ne
gitmiş ve 1949 yılında,17 yaşında iken kendi köyüne öğretmen olarak dönmüştü.
HASAN ÖĞRETMEN'in kendi köyüne getirdiği medeniyeti ve aydınlığı merak edenler
o yazıyı internetten indirip okumalılar..
Bu yazı ile tanıdığım hemşehrimiz, HASAN YAŞAR öğretmenimiz halen hayatta mı
bilmiyorum; hayatta ise sağlıklar diliyor, ellerinden öpüyorum. Aramızdan ayrılmışsa
ruhun şad, mekanı cennet olsun!
Ve sevgili kardeşim Ali;
Yanıtını bilmeme rağmen (herkes de bu konuda 'fikir cimnastiği yapsın' diye)
ayni soruyubir daha soruyorum:
"Şimdi böyle öğretmenler var mı? Yoksa, neden yok?"...
En içten selam ve sevgilerimle...
dergi.csavakfi.org.tr
***********************************
Atila
Girgin: Sevgili İbrahim ve Ali ağabeylerim, geniş ufuklu ve sorunun özünü
ortaya koyan değerli açıklamalarınıza yürekten katılıyorum. Hani şöyle bi
kıyısından dokunuverelim dedikte nerelere geldik değilmi? Duvarlara sığcek gibi
değil işin özüne doğru ilerlemek. Ben bu konuyu en genel bir tanımla "
SİSTEM, siStEm, SİSTEM" OLARAK yanıtlasak herhalde daha özlü olacak diye
düşünüyorum. Eğitimimizi piyasanın vahşi koşullarına teslim eden, ve hatta
tercihini bilerek ve isteyerek bu yönde kullanan sistem başlıca suçludur. Evet
sevgiyle anacağımız çok değerli öğretmenlerimiz herdaim var ve varolmayada
devam edecek, ancak belirleyici olan onların bireysel duruşları değil,
payasanın acımasız koşullarıdır. Eğitimimizin diplere vurmasının temel nedenini
böyle görüyorum. Dost selamlarımla. Esenlikler dileklerim.
***********************************
Aynur Çömez
Yakupoğlu: Evet böyle öğretmenler hala var.Öğretmenler tarihin her
döneminde örgütlü mücadele etmiş ve hep ağır bedeller ödemişlerdir.12 EYLÜL
FAŞİZMİNDEN sonra ilk memur örgütlenmesinide EĞİTİM İŞ SENDİKASINI kurarak
öğretmenler başlatmıştır.Bizler bu sendikayı kurup illerde şubelerin
açılışlarını yapmaya başladığımızda MEMUR SENDİKASI yasası yoktu.Örgütlü
mücadelemiz sonucunda şimdi memurların sendikası var.Fakat içim yanarak
söylüyorum şu anda gerici sendikalar yetki sahibi oldu.Güümüzde öğretmen MİNA
URGAN ın BİR DİNAZOR UN ANILARI kitabını öğrencilerine önerdiği için soruşturma
geçriyorsa zaten olmayan mücadele azmini iyice yok edip susuyor.İnsanı dik
tutan unsurlardan biriside ekonomik özgürlüğüdür.Kalıcı işinin olmasıdır.Ne
yazıkki bu iktidar Öğretmenleri kadrolu almayıp ücretli ders saati hesabıyla
çalıştırmakta.Eeeee bu şekilde derse giren öğretmen iş güvencesi olmadan nasıl
dik duracak.Sınıfta yaptırımı nekadar olacak.Sonuç ortada ülkede eğitim sistemi
çöktü.Sağlık sistemi çöktü.Tüm bunlara rağmen ben hala umudumu yitirmedim.Bu
ülkenin yurtseverleri,devrimcileri var.Yılmadan mücadele
edeceğiz.BAşaracağız.Çocuklarıma yaşanabilir bir ülke bırakmak görevim bunda
kararlıyım.Bu ülkede biz göremesekte çocuklarımız devrimi
görecekler........................
***********************************
Mehmet
Yaman: İnşallah olacaktır...
***********************************
İbrahim
Helvacı: Bir Cumhuriyet öğretmeni olan rahmetli Hüseyin Girgin hocamızın
oğlu ve benim de sevgili kardeşim Atila Girgin'in yarattığı bu 'beyin
fırtınası' ortamı için kendisine ve bu ortama katkıda bulunan Sarayköylü
değerli kardeşlerime, hemşehrilerime çok teşekkür ederim.
Aynur Hanım'ın da söylediği gibi "... Sonuç ortada ülkede eğitim sistemi
çöktü...".
Tului Özeren, Ahmet Nuri Selçuk, Abdullah Aslankara, Galip Haznedar, Ahmet
Küçük, Hüseyin Girgin, Mehmet Solmaz, Nezihe Soılmaz, Macide Tuzcu, Hatice
Gürsoy, Hilmiye Özbek, Meftune Şanver, Ömer Temiz, Rafet Taş, Ahmet Türcan,
........... ve daha binlerce Cumhuriyet kuşağı öğretmenler gibi öğretmenlerin
bugün çökmüş olan bir eğitim sistemi içinde var olmaları ve bu uğurda
verdikleri mücadele her türlü övgünün üstündedir.
Bu anlamda, Aynur Öğretmenimizin taşıdığı umut ve mücadele azmi ile
kararlılığın tüm topluma yayılmasını dilerim. Belki yaşımdan (64) ve bu yaşa
kadar yaşayıp gördüklerimdendir ama, ne yazık ki, ben bu konuda pek de büyük
umut taşımıyorum; inşaallah ben yanılırım...
Aynur Öğretmen'in "ÖğretmenlerTARİHİN HER DÖNEMİNDE mücadele etmiş ve HEP
AĞIR BEDEL ÖDEMİŞLERDİR" sözünün, hatalı, duygusal bir değerlendirme ve
HAKSIZ bir tepki olduğunu düşünüyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu 1920 yılı ile 1946 yılında Milli
Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin Sirer dönemine kadar geçen zaman diliminde
"öğretmenlere ağır bedel ödettirdiler" demek doğru mudur?
Bu dönem içinde Milli Eğitim Bakanlığı yapan yalnızca iki isim vereceğim. Bu
değerli büyüklerimizin Cummhuriyetimizin kuruluş ve sonraki yıllarında eğitim
sistemimiz için yaptıklarını incelemenizi öneririm:
!) 1925-1929 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan (bakan olduğu
tarihte 31 yaşında),1929 yılında 35 yaşında iken yaşama veda eden MUSTAFA
NECATİ BEY (Uğural). (Aşağıdaki adresi tıklayınız):
http://tr.wikipedia.org/wiki/Mustafa_Necati_U%C4%9Fural
2) 1938-1946 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı yapan (bakan olduğu
tarihte 41 yaşında), İSMAİL HAKKI TONGUÇ başkanlığında oluşturduğu eğitimci
kadrosu ile Köy Enstitülerini yaşama geçiren HASAN ALİ YÜCEL. (Aşağıdaki adresi
tıklayınız):
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hasan_%C3%82li_Y%C3%BCcel
3) Ve 1920-1946 döneminin diğer Milli Eğitim Bakanları:
http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_Cumhuriyeti_Mill%C3%AE_E%C4%9Fitim_Bakanlar%C4%B1_listesi
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün önderliğinde;
- Cumhuriyet'in kuruluşundan bugüne kadar ne kaldıysa, onları kanla ve
tırnaklarıyla Anadolu toprağına eken ve sulayan,
- Cumhıuriyet'in ancak öğretmenler sayesinde büyüyüp yeşereğini bilerek,
yokluk-yoksulluk içindeki bir ülkede çağdaş bir eğitim sistemi kuran,
- Yetiştirdiği öğretmenlere, özellikle kadın öğretmenlere en büyük değeri
veren,
bu fedakar insanlar mi öğretmenlere AĞIR BEDEL ÖDETMİŞLER? Bunu söylemek
(bence) haksızlıktan da öte bir şey...
- Gerçek anlamda yüreği Türkiye Cumhuriyeti sevgisiyle atan,
- Cumhuriyetimiz için gecesini gündüzüne katarak kuşaklar boyunca insan
yetiştiren,
- Bu görevlerini yaparken, özellikle 1946'dan sonraki tüm siyasi dönemlerde
büyük baskılarla karşılaşan,
- Bu baskılara rağmen her türlü sıkıntıya göğüs gererek görevini ve
mücadelesini sürdüren,
yaşayan ve yaşamdan ayrılmış olan tüm Cumhuriyet öğretmenlerini en derin
saygılarımla selamlar, ellerinden öperim.
tr.wikipedia.org
Atatürk’ün
yakın düşünce ve mesai arkadaşlarından, Kuvay-ı Milliye hareketinde
y...Devamını Gör
***********************************
Atila
Girgin: Kendileğinden gelişen ve böyle önemli bir konuda görüşlerini
paylaşan tüm dostların paylaşımlarını yürekten kutlamak gerekir. Türk devrim
tarihinin belirli evrelerindeki eğitim ve öğretim uğraşlarını ne de güzel
dillendirdi sevgili İbrahim ağabeyimiz. Klavye tutan ellerine , araştırmacı kimliğine
ve paylaşım uğraşındaki çabalarına sonsuz teşekkürler. Sevgili Aynur
öğretmenimizin paylaşımlarıda oldukça önemli ve kayda değer diye düşünüyorum.
Bu konunun açılımına ortam sağlıyan Sevgili Ali ağabeyimizin paylaşımları da
böyle bir paylaşım ortamına katkı ve tartışmadan öte görüş açıklama fırsatına
ortam sağaması nedeniyle sonsuz teşekkürler.Katkıları ve paylaşımları ile tüm
dostlar, tüm güzel insanlar iyi ki varsınız. Yaşam sizlerle güzel. Paylaşım ve
katkıların devamı dileğiyle. Dostluk ve esenlik dileklerimle.
***********************************
İbrahim
Helvacı: MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ün Milli Eğitim Bakanı MUSTAFA NECATİ
BEY'in bir sözü:
"Okuttuğundan çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır, ihtiyarlar ve
bezginlik getirir... Araştırma, irdelemeye düşkün, ak saçlı bir öğretmen sürgit
genç ve dinçtir".
***********************************
İbrahim
Helvacı: 1925-1929
yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapan MUSTAFA NECATİ BEY'in
Bakanlığı sırasında gerçekleştirdikleri işlerin bazıları şunlardır:
"- Maarif Teşkilatı’na dair kanunu çıkardı, eğitim işlerini valilerin
kontrolünden çıkararak bakanlığın kontrolüne aldı. Kanun’da yer alan “MAARİF
HİZMETİNDE ASIL OLAN ÖĞRETMENLİKTİR” hükmü ile öğretmenlik mesleğini itibarlı
hale getirdi; öğretmenlerin özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yaptı.
- 10 bölge merkezinde birer öğretmen okulu inşaatı başlattı. Bunlardan ilki,
bugünkü Gazi Eğitim Fakültesi Binası’nda hizmete giren Gazi Muallim Mektebi ve
Terbiye Enstitüsü, ikincisi İzmir Erkek Öğretmen Okulu, üçüncüsü bugün
Balıkesir Necatibey Eğitim Fakültesi olarak binasında hizmet veren Balıkesir
Necatibey Muallim Mektebi’dir.
- Uzman öğretmen yetiştirmek üzere Avrupa’ya öğrenci gönderilmesini sağladı.
- Yeni bir ilkokul programı hazırlandı ve “toplu öğretim” Avrupa ile aynı anda
Türkiye’de uygulanmaya başlandı.
- Ortaöğretim parasızlaştırıldı; okul kitapları bakanlıkça bastırıldı.
- Yabancı okullar denetim altına alındı.
- Köylere öğretmen yetiştirmek için Köy öğretmen okulları modeli planlandı.
Denizli ve Kayseri’de köy muallim mektebi açıldı.
- Harf İnkılabı gerçekleştirildi. Yeni harfleri öğretmek için Millet Mektepleri
kuruldu, okuma-yazma seferberliği başlatıldı."
Yukarıdaki bilgileri Vikipedi 'den aldım.
Yıllarca süren savaşlardan sonra yıkılan bir imparatorluktan arta kalan enkaz
üzerinde, harap ve bitap düşmüş, yoksulluk içindeki bir halkla yeniden kurulan
bir ülkenin, TÜRKİYE CUMHURİYET'in 31 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı'nın
yaptıklarına bakar mısınız?
Bir de bugüne bakar mısınız?
Ağlıyorum.....
***********************************
Atila
Girgin: HARİKA PAYLAŞIMLAR. BİLMEDİĞİMİZ YADA KOPUK KOPUK BİLDİĞİMİZ NİCE
BİLGİYİ BİR ARADA GÖRMENİN HEYECANINI YAŞADIM. SAĞOLASIN SEVGİLİ
AĞABEY.""Okuttuğundan çok okumayan bir öğretmen çabuk yıpranır,
ihtiyarlar ve bezginlik getirir... Araştırma, irdelemeye düşkün, ak saçlı bir
öğretmen sürgit genç ve dinçtir" BU NE GÜZEL BİR GÖRÜŞ, BU NE GÜZEL BİR
ÖNGÖRÜDÜR BÖYLE.
***********************************
Mehmet
Çevik: İBRAHİM BEY, TŞK.EDERİM. BİLGİLERİNİZDEN BEN DE YARALANDIM. EVET BU
İŞLER BUGÜN BENİ DE AĞLATIYOR.....