Gönen
Köy Enstitülü Yusuf Korkut’un anısına / Atilla Küçükkayıkcı
(Yeniden
İmece DERGİSİ,Sayı: 43)
Gönen
Köy Enstitülü eğitim çınarı, demokratik öğretmen hareketinin
unutulmaz önderlerinden Yusuf Korkut 26 Haziran 2019 günü
İzmir-Özdere’de aramızdan ayrıldı. 92 yaşında yaşamını
yitiren Yusuf Korkut’u 27 Haziran 2019 günü Özdere’nin Kesre
köyü gömütlüğünde sonsuzluğa uğurladık. Yeni Kuşak Köy
Enstitülüler Derneği imecesine değerli katkıları hiç bir zaman
unutulmayacak. Anısı önünde saygıyla eğilirken, Yeniden İmece
dergimizin 43. sayısında genel başkanımız Prof. Dr. Kemal
Kocabaş’ın Yusuf Korkut’la yaptığı söyleşiyi sayfamıza
aldık.
Gönen
Köy Enstitüsü 1947, İstanbul Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü
1967 Çıkışlı Emekli Öğretmen Yusuf Korkut:
“Ben
Köy Enstitülü bir sosyalistim, hayata hep emek penceresinden,
bütün sol hareketlere de saygı ile baktım. Eşim Keziban Korkut
bütün bu süreçlerde benim can yoldaşımdı. O olmasaydı tüm bu
güçlükleri aşamazdım.”
Yusuf
Korkut amcayı Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Özdere
buluşmalarında tanıdım. Gönen Köy Enstitüsü çıkışlı
sosyalist, ilerici bir öğretmen. Eşi Keziban Korkut, Gönen Köy
Enstitüsü 1950 çıkışlı. 3 çocukları vardı. Yener Korkut’u,
Amerika’da çok başarılı bir müzik insanıyken 2013 yılında,
kızları Güven Korkut’u da daha önceki yıllarda kaybetmişlerdi.
Yusuf Amca, 2 Temmuz 2014 günü de sevgili eşi Keziban Korkut’u
kaybetti ve küçük oğlu Tonguç Korkut ile beraber kaldılar.
Yusuf
Amca ilerici, Köy Enstitülü bir öğretmen olarak Türkiye’nin
bütün acılarını yaşadı. Sürgünler, soruşturmalarla geçen
bir yaşam sürecinde o enstitüden aldığı ışıkla, hayata hep
iyiden güzelden ve emekten yana baktı.
Yusuf
Amca’yı bütün yönleriyle dergiye taşımayı epeydir
planlıyordum. Bu yaz Avukat Sabri Kurt Amca ile birlikte Anadolu
Öğretmen Liselerinin kapatılması konusunda iptal davası
çalışmasını Özdere-Orta Mahalle Kaktüs Aile Çay Bahçesi’nde
yaptık. Sık sık onunla ve Mustafa Gazalcı Öğretmen’imle yan
yana geldik. Yaşamın yoğunluğunun neden olduğu gecikmeyi aşarak
bu yaz kendisiyle mutlaka söyleşi yapma konusunda anlaşmıştık.
Nihayet 17 Eylül 2014 günü sabah saat 10’da Gümüldür Orta
Mahallede Kaktüs Çay Bahçesi’ndeydik.
Sevgili
arkadaşım Ertuğrul Erdem ve Yusuf amcanın oğlu Tonguç Korkut da
söyleşiye katıldılar. Yaklaşık iki saat boyunca ben sordum,
Yusuf Amca yanıtladı. Zaman zaman hüzünlendi, olayları
genellikle hatırladı ve açıklıkla aktardı. Keziban Teyze’nin
kaybı onu sarsmıştı. İlerleyen günlerde söyleşiye devam etmek
üzere ara verdik. Bu arada o fotoğrafları ve bazı belgeleri
hazırlayacaktı. 24 Eylül 2014 günü ikinci söyleşiyi yaparak
dergi yazısını tamamlamaya karar verdik.
İki
gün sonra Yusuf Amca’nın oğlu Tonguç fotoğrafları tarayarak
bana iletmişti. 24 Eylül 2014 günü aynı mekanda Yusuf Amca’ya
söyleşiyi tek tek okudum. Ek sorular vardı. Onları sordum.
Yaklaşık iki saat beraber olmuştuk ve söyleşi tamamlanmıştı.
Çaylarımızı içtik, sarılarak sevgiyle vedalaştık. İki gün
sonra metni Sevgili Tonguç’a gönderdim. O da küçük düzeltmeler
yaptı…
Yusuf
Korkut, Gönen Köy Enstitülü bir eğitim kahramanıydı. Onunla bu
söyleşiyi yaptığım için mutluydum, iyi ki onlar var…
Yusuf
Öğretmenim, çocukluğunuzu, doğum yerinizi ve köyünüzü
anlatır mısınız?
1927
Çal, Baklan Dağal Mahallesi’nde doğdum. 5 çocuklu bir köylü
ailesinde dünyaya geldim. Köyün nüfusu o yıllarda 1000-1500
kişiydi. Köyde genellikle çiftçilik yapılır, buğday, mısır,
üzüm yetiştirilirdi. Köyümüz, Baklan’a 3 km uzaklıktaydı.
Çocukluğum tümüyle ailenin tarımsal faaliyetleri içerisinde
geçti. Babam, ben dünyaya gelmeden, 20 yaşında vefat etmiş,
annem yeniden evlenmek durumunda kalmış. Ben daha çok annemin
annesi ile beraber yaşamak zorunda kaldım.
Köy
koşullarınızı ve köy ilkokulunu anlatır mısınız?
Çocukluğumda
köyde okul yoktu. 1935 yılında köyümüzde 5 sınıflı bir
ilkokul açıldı. Abdurrahman Deda isimli Atatürkçü, kurs çıkışlı
bir öğretmen 1937 yılında köye atandı. Tek öğretmen beş
sınıfa birden bakardı. Okulumuzun ilk yılı 50 öğrencisi vardı.
O yıllarda köy ilkokulları çok önemli işleri başardı. Atatürk
devrimlerini ve Cumhuriyeti köylere taşıdı. Ulusal bayramlar
köyde, halkın katılımıyla coşkulu bir şekilde kutlanırdı.
Halk oyunları ve şiirlerle köy o gün bir ulusal bayram şöleni
yaşardı. Öğretmen 50 öğrenciyi köyün sokaklarında
dolaştırırdı. İlkokul yıllarında atak bir öğrenci değildim,
derslerim genellikle iyiydi. Resim dersine karşı bir tutkum vardı.
Okulda asılı “Yavuz Zırhlısı” resmini kara kalemle çizmiştim
ve öğretmenimiz de okul duvarına asmıştı. Bu beni çok
onurlandırmıştı. 1942 yılında ilkokul bitti. Yoğun okuma arzum
vardı. O yıllarda iki seçenek vardı. Ya sanat enstitüsüne
gidecektim ya da Gönen Köy Enstitüsüne. Denizli’de sanat
enstitüsü için sınava girdim. Ben bir yakınımın yardımıyla
Gönen Köy Enstitüsüne gitmeye karar verdim. Kayıt olduktan sonra
sanat okulunu kazandığım haberini aldım ama ben kararımı
vermiştim, Gönen’de okuyacaktım.
Gönen
Köy Enstitüsüne gidiş öykünüzü ve Gönen’deki ilk
yıllarınızı anlatır mısınız?
Gönen’e
trenle gittim. Çardak’tan trene bindim ve Gönen Kırıkçayır
istasyonunda indim. Gönen’de beni bizim köyden benden önce giden
Mehmet Erdinç, bir arkadaş grubuyla karşıladı. Okul henüz
kurulma aşamasındaydı. Eğitim Gönen köyünün ilkokulunda
yapılıyordu. Kayıt sırasında eğitim başı Ayhan Karasu’yla
karşılaştım. Bana “Elini uzat yavrum” dedi ve elimde nasır
olup olmadığına bakarak, köylü mü değil mi testini yaptı,
sırtımı okşadı ve yanındakilere “Kaydedin bu çocuğu”
dedi. Ben 514 numarasıyla Gönen Köy Enstitüsü öğrencisi
olmuştum. Bir iki gün içerisinde giysiler verildi. Tulum
şeklindeki giysileri giydiğim zaman öğrenci olduğumu hissettim
ve çok mutlu oldum. Gönen’e hemen uyum sağladım ve okulumu çok
sevdim. Gönen, her tarafı öğrencilerin koşturarak iş yaptığı
cıvıl cıvıl bir öğretim ortamıydı. Pedagojik olarak yapılmış
bir iş bölümü egemendi. Tarım işleri, teknik işler, kültür
dersleri hep planlı ve örgütlü bir şekilde yürürdü.
Okul
müdürünüz Ömer Uzgil’i ve öğretmenlerinizi anlatır mısınız?
Ömer
Uzgil, iyi yetişmiş çok iyi bir insandı ve bir hümanist idi. Eşi
öğretmen değildi. Yanılmıyorsam İsmail Hakkı Tonguç’un
akrabasıydı. Onu anamız gibi severdik. Her akşam kızlar
yatakhanesine gider, kız öğrencilerin üzerlerini örterdi. Ömer
Uzgil de erkek yatakhanelerini dolaşarak öğrencilerle ilgilenirdi.
Gazi Eğitim Resim Bölümü çıkışlıydı. Tonguç’un
öğrencilerindendi. Doğayı çok severdi. Resim iş derslerini
sürekli doğada yaptırırdı. Bize çok zor koşullarda yaşamanın
ve başarmanın yollarını öğretirdi. Karadeniz bölgesinde
kayaların üstüne ve aralarına toprak taşıyarak mısır
tarlalarının yaratıldığını anlatırdı konuşmalarında.
Bir
gün resim dersinde sınıfın en uzun ve en kısa boylu öğrencisinin
resimlerini yaptırdı. Ders sonunda tüm resimleri sınıfın
ortasına sererek öğrencilerle her resme ait değerlendirmeler
yaptı. Benim yaptığım resim onun ilgisini çekmişti. Ressam
İbrahim Çallı’nın İstanbul’daki çocuk resim sergisine benim
resmimi göndermişti. O, tam bir öğretmendi, Hakkı Tonguç’a
benzerdi, sürekli halk ve öğrencilerle iletişim halindeydi. Bizim
yaratıcılıklarımızı geliştirmek için her türlü katkıyı
sağlıyordu.
Ömer
Uzgil’in Gönen’de bir çocuğu oldu ve adını da “Gönen”
koydu. Uzgil doğasever, hayvan sever bir insandı. At arabasıyla
inşaat alanına malzeme taşıdığım bir gün üst sınıflardan
bir abi geldi, “Sen arkaya geç, arabayı ben süreceğim” dedi.
Yolda Ömer Uzgil ile karşılaştık. Hayvanlara çok yük bindiğini
söyleyerek “Hayvanlara taşıyamayacağı yükü yüklemeyip,
eziyet etmeyeceksiniz” diyerek üst sınıflardaki abiye kızıp
arabadan indirmişti. Bu olayı hiç unutamam.
Gönen’de
Ayhan Karasu eğitim başı, Osman Gürkan ise tarım başıydı.
Beni en çok etkileyen öğretmen resim öğretmeni Görgü Karamuz
oldu. Görgü Karamuz Gazi Eğitim mezunu ve Hakkı Tonguç’un
öğrencisiydi. Enstitünün duvarlarına öğrencilerle birlikte
“Eti üzüm salkımı” yapmıştı. Öğrencilerle birlikte
üretilen bu sanat eseri 1947’de okula atanan gerici yöneticiler
tarafından kaldırıldı. Ben daha çok resim derslerine
yoğunlaşmıştım. Müziğe ilgim olmasına rağmen mandolin çalma
konusunda iyi değildim.
1942-1947
arası yılları genel olarak anlatır mısınız?
1942-1947
yılları arası Gönen Köy Enstitüsünün tümüyle inşa edildiği
yıllardır. Bu dönemde enstitü mekansal olarak inşa edilirken
bizler de çok önemli değişimler yaşadık. Köyden ham madde
olarak gelmiştik. Çatalı, kaşığı, bardağı bilmezdik.
Gönen’de dünyamız değişiverdi. Uygarlıkla tanıştık,
insanlaşma süreçlerimiz zenginleşti.
İlkokul
yıllarında gazete dergi okur, muhtar odası beklerdim. Buraya
“Anadolu, Ulus, Karagöz” gibi gazete ve dergiler gelirdi, onları
okurdum. Muhtar odası bekçiliği bana böyle bir katkı sağlamıştı.
Gönen’de zengin bir kütüphanemiz vardı, bu okuma alışkanlığım
Gönen’de de sürdü. Niyazi Berkes’i, Panait Istrati’yi,
Tolstoy’u, Maksim Gorki’yi, Çehov’u, Gogol’u ben bu
kütüphanedeki eserleriyle tanıdım. Okulun bir kütüphane kolu
vardı. Sınıf arkadaşım Çivrilli Osman Karaca çok okuyan bir
öğrenciydi. Kitaplık koluna onu seçerdik. Her kitabın seviyesine
ve anlattığı konuya hakimdi. Osman da bizden bir dönem küçük
Fakir Baykurt’u kitaplık koluna aldı, her öğrenci kütüphaneye
gittiği zaman Osman ve Fakir’e sorarak kitap seçerlerdi. Osman ve
Fakir, enstitünün en çok okuyan ve kitaplara çok hakim
arkadaşlarımızdı. Enstitü öğrencileri onların önerdiği
kitapları okurlardı.
Gönen
Köy Enstitüsüne gelen ziyaretçileri anlatır mısınız?
Bizler
Tonguç’u çok severdik. Golf pantolonu ile Gönen’e gelirdi.
Kravat takmazdı ve sırtında hep bir fotoğraf makinesi taşırdı.
Genellikle yanında Ferit Oğuzbayır bulunurdu. Ferit Oğuzbayır’ın
çok güzel davudi bir sesi vardı. Bir keresinde bizleri
toparlayarak “Emirdağı” türküsünü söyletmiş ve
öğretmişlerdi.
Okulumuza
Hasan-Ali Yücel de gelmişti. Yücel, insan sever, entellektüel,
faydalı bir insandı. Geldiklerinde yaptıklarımızı,
öğrendiklerimizi sergilemeye çalışırdık. Cumhurbaşkanı İsmet
Paşa da enstitüye gelmiş ve çalışmaları denetleyerek bizlere
olan güvenini ifade etmişti. Gönen Köy Enstitüsünde 700-800
öğrenci vardı ve bunun üçte biri kız öğrenciydi. Karma eğitim
Gönen Köy Enstitüsünde başarı ile hayata geçti. Nasıl köy
yaşamında kadın erkek tarlada beraber çalışıyorsa Gönen’de
de hayat kız erkek öğrenci dayanışmasıyla devam ediyordu. Biz
kız arkadaşlarımızı hep ailemizin bir parçası olarak gördük.
Gönen’de
sanat etkinlikleri özellikle resim, müzik, tiyatro alanında çok
yoğundu. Zaman zaman Isparta köylerine gider, sosyolojik
incelemeler yapar, ev ziyaretlerinde bulunur ve köylerle ilgili
görüş, düşünce ve değerlendirmelerimizi raporlaştırır,
tartışırdık. Köy gezileri bir pedagojik kazanımdı. Köyün
geleneklerini, el sanatlarını, yaşam kültürünü, şivelerini
değerlendirir tartışırdık. Köylerde gördüğümüz kilim
motifleri ve Isparta evlerini resim derslerine taşırdık. Ali İhsan
Beyhan adlı Gazi Eğitim çıkışlı edebiyat öğretmenimiz vardı.
Benim de içinde bulunduğum tiyatro grubunu Keçiborlu’ya götürmüş
ve orada halka ve kükürt fabrikası işçilerine emek-sermaye
çelişkileri üzerine kurgulanan oyunu sahnelemiştik. Gönen’de
12 ay ders yapılırdı ve öğrenciler bu 12 ay içerisinde 1 ay
tatil yaparlardı. Bu tatilde de köyün sorunlarıyla ilgilenir ve
bu sorunları enstitüye taşırlardı.
Köy
Enstitülerindeki gerileme süreçlerini anlatır mısınız?
1945-1946
yıllarında Köy Enstitüleri aleyhinde olumsuz değerlendirmeler
yapılmaya başlandı. 1946 seçimlerinin tümüyle emperyalizmin
boyunduruğunda yapılan seçim olduğunu düşünüyorum. 1946-1950
yılları arasında başbakanlık yapmış olan Recep Peker, Hasan
Saka, Şemsettin Günaltay ırkçı gerici bir düşün dünyasına
sahiptiler. Bugünkü duruma gelmemizde ve Cumhuriyetin kazanımların
kaybedilmesinde bu dönemin çok önemli bir payı olduğunu
düşünüyorum. Bu nedenle CHP’nin 1946-1950 arası yaptıklarıyla
ilgili olarak bir özeleştiri yapmasını, Yücel’den Tonguç’tan
özür dilemesini bekliyorum. Hepimizin de beklemesi gerekir.
Önce
Gönen’de Ömer Uzgil ve arkadaşları görevden alındı ve
enstitüye faşist, dinci öğretmenler gelmeye başladı. Hasanoğlan
Yüksek Köy Enstitüsünü tamamlayarak Gönen’e gelmiş
öğretmenlerimiz Eğitim Başı Mustafa Ünüvar, Mustafa Barış,
Ali Özcan, Orhan Doğan, Zekeriya Kayhan, Cahit Erdem, Hüseyin
Sezgin, Niyazi Başkaya başka yerlere atandılar. Okula müdür
olarak atanan ziraat öğretmeni Zekai Yörüker’in pedagoji ile
hiç ilgisi yoktu. Sürekli olarak abuk subuk bilgilerle komünizmin
zararlarını anlatır ve suçlardı. Biz beşinci sınıftaydık,
bizim dönemi en komünist öğrenciler olarak tanımlardı. Adamın
nutuk atmaya karşı bir merakı vardı. O yıllarda Fakir Baykurt 4.
sınıftaydı ve müdür tarafından gözaltındaydı.
Eşiniz
Keziban Öner Korkut’u kısaca anlatır mısınız?
Eşim
Keziban 1932 Denizli Baklan doğumlu. Babası Baklan’da bağcılık,
şarap üretimi ve bakkallık yapardı. Babası tesadüfen edindiği
bir ehliyet kitabını okuyarak ehliyet almıştı ve o bölgede ilk
otomobil sahibi olan kişiydi. Kezibanlar iki kız kardeşti.
Hemşerimdi, öğrencilik yıllarında babası sık sık okula
gelirdi. Babası öğretmenimiz Osman Gürkan’ın yakın
arkadaşıydı. Keziban, Osman Gürkan yardımıyla Gönen’e gelmiş
ve ilkokulu burada tamamlamıştı. 1950 yılında mezun olmuştu.
Aramızda 3 yıllık dönem farkı vardı.
Keziban,
şiirler yazan, günlük yayınlanan Denizli ve Nazilli Gerçek
gazetesinde yazıları yayımlanan büyük bir insandı. Koyu
Atatürkçü ve CHP’li idi. Zaman zaman beni eleştirir ama hiçbir
zaman önümü kapatmazdı. Folklora düşkündü, Pamukkale’de
yapılan halk oyunları gösterilerinde koordinatörlük yapardı. Bu
konuda valilikten pek çok teşekkür belgesi almıştı. Müziğe
meraklıydı, iyi mandolin ve akordeon çalardı. Coşkulu bir
insandı. Sınıflarında mandolin, halı, kilim, dokuma ve dikiş
kursları açardı. Evimizin her şeyi idi. Evlendiğimizde
çocuklarımızın isimlerini “Yener, Güven, Sende” koymayı
planlamıştık. 1961 yılında Tonguç Baba ölünce en küçük
oğlumuza beraber aldığımız bir kararla “Tonguç” adını
verdik.
Mezuniyeti
ve çalıştığınız yerleri anlatır mısınız?
1947
yılı Haziran ayında mezun oldum. Okuldayken mezun olduğumuzda
nereye atanacağımız belliydi. İlk tayin yerim Çivril Kıralan
köyüydü. Orada iki yıl çalıştım, sonra Çal Yukarıseyit
köyüne atandım. 1951 yılında Keziban’la evlenerek Bekilli
Kurtuluş İlkokuluna atandım. O sırada Keziban Aydın
Arapkuyu-Şevkatiye köyünde öğretmendi.
Ege
Bölgesi Köy Öğretmen Derneğiyle ilk temasınız nasıl oldu?
Ahmet
Karaca Kızılçullu Köy Enstitüsü mezunu bir öğretmendi.
Kızılçullu’dan Halil Akyavaş’ın sınıf arkadaşıydı.
Bekilli’de beraber çalışıyorduk. İzmir ile temastaydık ve
bilgiler geliyordu. Tonguç’un yerine İlköğretim Genel
Müdürlüğüne atanan Yunus Kazım Köni İzmir’de öğretmenlerle
bir toplantı yapmıştı. O yıllarda öğretmen okulu mezunlarına
çocuk zammı olarak 10 lira, Köy Enstitüsü mezunu öğretmenlere
5 lira ödenirdi. Köy Enstitülü arkadaşlarımız bu toplantıda
Köni’ye itiraz ederler ve bunun düzeltilmesini isterler. Köni
“Siz köy kökenlisiniz, çok ürersiniz size devletin gücü
yetmez” şeklinde enstitüleri aşağılayan ifadeler kullanır. Bu
açıklama enstitülü öğretmenleri üzer ve tepkilerini
gösterirler. O yıllarda düzen yanlısı “Muallimler Birliği”
adlı bir örgüt vardı ve bizi temsil etmiyordu. Halil Akyavaş
önderliğinde Bayındır Çırpı köyünde Ege bölgesi Köy
Öğretmenler Derneği kuruldu. Biz de arkadaşlarımız Ahmet Aycan
ve Ömer Alkan, Ahmet Karaca, Osman Gülgel, Remzi Taşçı ile
birlikte daha İzmir ilçelerinde şube kurulmadan Ege Bölgesi Köy
Öğretmenler Derneği Çal şubesini kurduk. Çal’a çok sık
gider, gelir olduk. Çal’daki tüm enstitülü öğretmenler bu
derneğe üye oldular, sırasıyla sonraki dönemlerde Denizli
şubeleri oluşturuldu.1950-1954 yılları arasında Bekilli Kurtuluş
İlkokulunda çalıştık ve bu yıllarda burada yeni bir okul
yapıldı. Demokrat Partililerin her türlü itirazına rağmen iyi
niyetli Milli Eğitim Müdürü ve Belediye Başkanının
katkılarıyla Alpaslan ilkokuluna müdür oldum.
Demokrat
Parti dönemini anlatır mısınız?
1950-1960
arası zor yıllardı. Demokrat Parti Köy Enstitülerine karşıydı.
Çok acımasızca Köy Enstitülü öğretmenlere saldırdılar. DP
döneminde ocak bucak teşkilatlarıyla enstitülü öğretmenler
sürgünler yaşadılar. Bir keresinde Bekilli’de DP bucak başkanı
Hüseyin Dambaz adındaki kişi, komünizm propagandası yaptığım
gerekçesiyle beni şikayet etmişti ve mahkemeye vermişti. Hakim
Bey, bucak başkanına mahkemede benim isteğim üzerine komünizmin
ne olduğunu anlayıp anlamadığını sordu. Yanıt veremeyince
hakim onu azarladı ve kovdu, böylece hakkımda açılan ilk davada
düşmüş oldu. Yine 1953 yılında Cumhuriyet bayramı törenleri
vardı, bucak müdürü, bugün yaşadıklarımıza - gördüklerimize
benzer, gösterişlerden ibaret yandaşlardan birisiydi. Tören
sırasında yağmur vardı. Törene iki okul katılmıştı. İki
okul müdürü ile bucak müdürü odasında toplandı ve “Çocukları
hasta ederiz, erteleyelim” dedim. Bu önerime diğer okul müdürü
ve belediye başkanı da katıldı. Yarın toplanalım dedik ve ben
öğrencilerimle birlikte okula dönüyordum. Bizden sonra yağmur
hafif dinince bucak müdürü töreni yapmak istemiş, bana haber
gönderdi. Ben de öğrencilerimle birlikte törene katılmadım,
okula döndüm. Bucak müdürü benim gibi bir enstitülüyü
Cumhuriyet düşmanı diye şikayet etti ama daha sonra bu davadan da
aklandım. 1954-1958 yılları arasında Baklan’da, 1958-1960
yılları arasında İsabey kasabasında çalıştım. 1960 yılında
eşim Keziban, Denizli’ye tayin oldu. Ben de 1960 ihtilalinin
talebiyle bir yıl boyunca İsabey belediye başkanlığı yaptım.
Belediye başkanlığı döneminde halk sağlığı ve özellikle tüm
evlerde tuvalet yapılması konusunda önemli çalışmalar yaptık.
1965
yılında Denizlili Bakan Orhan Dengiz zamanında Denizli’den
Adıyaman’a sürgün edildim. 1967 yılında Danıştay kararıyla
geri döndüm. Milli Eğitim Bakanlığına bu kararı uygulaması
için Ankara’ya gittim, üçüncü günde bir grubun arasında
bakan odasındaydım. “Sen buraya nasıl gelirsin”, diye bana
hakaret etmeye başladı. Sonunda “çık buradan” dedi, ben
“çıkmam” diye direndim ve tartıştık. TÖS diye bir örgütümüz
vardı. Onlara gittim, Ahmet Macit arkadaşımla gazetelere ve Akis
dergisine durumu anlattık. Danıştay kararıyla Denizli’ye
döndüm. Bu arada yeni Milli Eğitim Bakanı olan İlhami Ertem yurt
gezisine çıkmıştı. Denizli’ye gelecekti, TÖS’de konuştuk
ve toplantıya gitme kararı aldık. Zira pek çok arkadaşım
açıktaydı, sürgündeydi. Arkadaşlarımız Mehmet Ali Öztürk ve
Veli Caner sürgün edilmişlerdi. Onlar bakanla konuşursak sorunun
çözüleceğini düşünüyorlardı. Salonu milliyetçi öğretmenler
ve lümpenler doldurmuştu. Biz söz almak istedik. Söz vermediler
bakanı kaçırdılar. Akşam yemeğini Pamukkale’de bir otelde
yiyorlardı, TÖS olarak çektiğimiz telgraflarda: “Siz Türkiye
Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığına yakışmıyorsunuz, istifa edin!”
dedik. Bu kez beni Erzurum’a sürgün ettiler ve TÖS başkanı
Gönen çıkışlı Hüseyin Çölgeçen’i de açığa aldılar.
1966 yılında Danıştay kararıyla Denizli’de ilkokul
öğretmenliğine atandım. Daha sonra TÖS boykotunda yer almam
nedeniyle 3. kez sürgün edildim. 1973 yılında Ecevit yönetiminde
eğitim uzmanı olarak atamam yapıldı. 1978 yılında yeğenim
Nazif Korkut Denizli’de faşistler tarafından vuruldu, aynı yıl
İzmir’e tayinim çıktı 1978 yılında eşim ve 1979 yılında da
ben emekli oldum. Böylece 31 yıl boyunca süren öğretmenlik
meslek hayatımızı sonlandırdık ama iyiden, güzelden yana olan
kavgamız hiç bitmedi.
Demokratik
öğretmen hareketindeki süreçleri anlatır mısınız?
Çal’da
ilk kez Ege Bölgesi Köy Öğretmenler Derneği şubesi açtık.
Denizli’de TÖS, TÖB-DER yöneticisi olarak çalıştım. Denizli
TÖS’ün kurucularındanım ve ilk yönetim kurulu üyesiyim.
Arkadaşlarım Avni Aytan, M.Emin Aytan ve Mustafa Üste ile beraber
çalışmıştık. TÖB-DER’in 1972-1974 Ali Bozkurt yönetiminde
genel merkez yönetim kurulu üyeliği yaptım. Ben Köy Enstitülü
bir sosyalistim, hayata hep emek penceresinden, bütün sol
hareketlere saygı ile baktım. Eşim Keziban Korkut bütün bu
süreçlerde benim can yoldaşımdı. O olmasaydı tüm bu güçlükleri
aşamazdım. Köy Enstitüleri olmasaydı iyi bir insan, hayata emek
ve adalet penceresinden bakan bir aydın olamazdım.
Köy
Enstitüsü bana hep örgütlenme, demokratik hakları kullanma,
yanlışa, adaletsiz olana tepki verme kültürü kazandırdı. Beni
ve arkadaşlarımı insanlaştırdı, dünyayı, evreni anlamamı
sağladı. Ege Bölgesi Köy Öğretmenleri Derneği, TÖS,
TÖB-DER’in arkasındaki temel dinamik Köy Enstitüleri
hareketidir ve onun kazanımlarıdır. "
http://www.ykked.org.tr/.../177-gonen-koy-enstitulu-yusuf...
*
* * * * * * *
KAYNAK:
Atilla Küçükkayıkcı, KÖY ENSTİTÜLERİ BELGELİĞİ,807
(Yeniden
İmece 43.sayı araciliğiyla)
SÖYLEŞİ:
ISPARTA GÖNEN KE ÇIKIŞLI
EĞİTİMCİ,
SENDİKACI YUSUF KORKUT (1947) ve
EĞİTİMCİ
YAZAR KEZİBAN KORKUT (1950)