18 Ekim 2021 Pazartesi

Olimpiyat kürsüsünde bir köy enstitülü / Kemal Ateş

 Olimpiyat kürsüsünde bir köy enstitülü / Kemal Ateş

AHMET Bilek’i bilmemek köy enstitülerini biraz eksik bilmektir. Kapanalı yıllar oldu, her geçen gün bir başka yönü, bir başka özelliği, bir başka farklılığı ortaya çıkıyor bu kurumların.

Köy enstitülerinde spor konusunda nerdeyse hiç yazılmadı, konuşulmadı. Ulusal güreş takımına kısa zamanda beş kadar güreşçi verdi enstitüler, bilmiyoruz… İki olimpik güreşçi yetiştirdiğini de bilmiyoruz… Bunlardan biri olimpiyat şampiyonu oldu, bilmiyoruz... Atletizm pistlerinde Türkiye dereceleri için koşan atletler yetiştirdiğini de bilmiyoruz.

Bunları bilmemek, köy enstitülerini biraz eksik bilmektir; abartmıyorum, şampiyon Ahmet Bilek’i bilmemek, köy enstitülerini eksik bilmektir. Konferanslarımda, aralarından bir de olimpiyat şampiyonu çıktığını öğrenen enstitü mezunlarının, hem şaşırdıklarını, hem sevindiklerini gördüm. 

Köy enstitülerini araştırırken, sporun da sanat kadar önemli olduğunu bilemedik belki de…


BİLEK'İN BAŞARI ÖYKÜSÜ

Ayrı kulvarlardan gelseler de Ahmet Bilek’in köy enstitülerinden yetişen F. Baykurt, M. Makal gibi şöhretlerin hemen yanına konacak bir başarı öyküsü var. Güreşi 1947 yılında girdiği Kızılçullu Köy Enstitüsünde öğrendi. İlk güreş hocasının İsmail Pehlivan adında biri olduğunu bir arkadaşından dinledim. Kızılçullu’da Ahmet’in elinden tutan öğretmeni Basri Gürkan, yıllar sonra Ankara Deneme Lisesi’nde de beden eğitimi öğretmeni olarak çalıştı, basketbolcu Kemal Erdenay’ları o yetiştirdi.

Yaşar Doğu, Celal Atik gibi efsaneleşmiş şampiyonları anlattığım Neşter ve Madalya’nın, ardından Ahmet Bilek’i konu aldığım Sessiz Şampiyon’un araştırmaları on yılımı aldı. Bu iki romanım için epey koşturdum, çalıştım, araştırdım. Türk güreşinin altın yıllarını yaratanlar gençliğimin en güzel günlerini anımsatırlar bana, çünkü onlarla aynı soyunma odalarında giyinip soyunduk, aynı mindere ter döktük. Türk güreşinin o altın yıllarını araştırırken, Türkiye’de gitmediğim yer kalmadı, ardından Roma’ya, Almanya’ya değin yolculuklarım uzadı. Yüzlerce kişiyle konuştum, İLEF’li öğrencilerimin de yardımıyla binlerce gazeteyi taradım.

KÖY ENSTİTÜLERİ SPORA KAZANDIRDI

Ahmet Bilek’in köy enstitülerinden yetişmesi bir rastlantı mıydı? Onun romanını yazarken, kafamda hep bu soru da vardı.

Hayır, Ahmet köy enstitüleri düzeninin sporumuza kazandırdığı bir olimpiyat şampiyonudur. 1948 yılında Kızılçullu’da enstitüler arası güreş karşılaşmalarını izledikten sonra Yaşar Doğu ve hocası Nuri Boytorun izlediği güreşçilerin adlarını da vererek, en az dört beş güreşçinin üç dört yıl sonra ulusal takımda yer alacaklarını söyler. Bu öngörünün doğru çıktığını araştırmalarımla gördüm. 1950’li yılların başlarında enstitülerden yetişen beş güreşçi ulusal takım kampına çağrıldı; bunlardan üçü, Raif Akbulut, Ahmet Kozak, Ahmet Bilek defalarca Türkiye şampiyonu oldular. Bu sayı belki daha da fazla, ben bu kadarını saptayabildim. Bu şampiyonlardan ikisi, Raif Akbulut, Ahmet Bilek olimpiyatlara katıldılar. Ben Ahmet Bilek’i köy enstitülü ilk olimpik sporcu sanıyordum, değilmiş oysa. Köy enstitülü ilk olimpik sporcu güreşçi Raif Akbulut, Pulur Köy Enstitüsünden sonra Gazi Eğitim’i bitirdi. Onun ardından Ahmet Bilek olimpiyatlara katıldı, 1960 Roma Olimpiyatları’nda birincilik kürsüsüne çıktı. Bir olimpiyatta, yalnız güreşte yedi altın kazanan yedi kahramandan biri oldu. Bu başarıyı hâlâ aşamadık, aşabileceğimizi de pek sanmıyorum.

DERSLERDEN ÖNCE BEDEN EĞİTİMİ

Köy enstitülerinin ders programlarını, beden eğitimi müfredatını da inceledim. Bu programları hazırlayan kurullarda sanki yalnız uzmanlar değil, bilge kişiler de yer almış. Anılarını okuduğum ya da dinlediğim enstitü mezunları sabahları derslerden önce 20 dakika beden eğitimi hareketleri yaptıklarını anlatırlar. Müzik eşliğinde bir gün beden eğitimi hareketleriyle, bir gün halk oyunlarıyla başlardı dersler. Beden eğitimi müfredatından küçük alıntılar size:

  • Gözü pek, çevik, tabiat zorluklarını yenebilecek, güzel vücutlu gençler yetiştirmeyi amaçlar…

  • Öğretmenin köy topluluklarında neşe yaratan bir varlık haline gelmelerine dikkat edilecektir.

  • Türk gibi kuvvetli” sözüne layık, vücut yapısı sağlam, kuvvetli ve dayanıklı gençler yetiştirmek amacı güdülür.

  • Sporun besin kadar önemli olduğu inancı öğrencilere telkin edilir.

Enstitülerin bir amacı da değerlerimizi yerelden ulusala, ulusaldan evrensele ulaştırmaktır. Ahmet Bilek’in başarı öyküsü de bu çizgide gelişir: Çayırlarda arkadaşlarıyla boğuşan çocuk, enstitüde modern güreşi öğrendi, defalarca Türkiye şampiyonu oldu, ulusal mayoyu giydi ve olimpiyat birincisi oldu.

KULA VE MANİSA BELEDİYELERİ…

Şimdi sözüm Kula ve Manisa Belediyelerine…

Ahmet’in köyüne gitmeden önce, eski muhtar Hikmet Eren’e telefonla ulaştım. Ahmet Bilek’i bilmiyorlardı, muhtar da bilmiyordu ama sağ olsun ilgi gösterdi, araştırdı, bana bilgiler verdi. Köye gittiğimde de Ahmet’i tanıyan yaşlı iki üç arkadaşına ulaştım. İki üç yaşlı dışında köylüler şampiyonlarını tanımıyorlardı. Doğup büyüdüğü evde oturanlar da, komşuları da ne Ahmet Bilek adını biliyorlardı ne de köylerinden bir şampiyon yetiştiğine dair bilgileri vardı. Sessiz Şampiyon’u okuduktan sonra duyarlı birkaç Kulalı harekete geçti, doğduğu eve bir plaket çaktılar. Resmi makamlar da harekete geçmeli, bunun arkası gelmeli. Buradan Kula ve Manisa Belediyelerine sesleniyorum. Manisa bölgesinden yetişmiş ilk ve tek şampiyonunuza vefa göstermek boynunuzun borcu. Bundan sonra vilayetinizden bir olimpiyat şampiyonu daha çıkar mı acaba, yanıtını siz verin. Ben çıkacağını sanmıyorum. Kolay değil, inanın hiç kolay değil. Ahmet Bilek 38 yaşında bu dünyaya veda etti. Kısa ömrünün 25 yılının geçtiği Kula’da kimse onu tanımazken, dokuz yılının geçtiği Almanya’nın Köllerbach kasabasında yediden yetmişe herkesin şampiyonumuzu tanıdığını gördüm. Hem de ölümünden 51 yıl sonra…

Minderlerin bu ilk şampiyon öğretmeninin, kendi köyünde, kendi ilçesinde bilinmemesi çok hazin… Bir sokağa olsun adının verilmemiş olması çok acı… 

* * * * * * * * * * * * * * *

KAYNAK: Kemal Ateş, aydinlik.com.tr https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/olimpiyat-kursusunde-bir-koy-enstitulu-261319

* * * * * * * * * * * * * * *

12 Ekim 2021 Salı

Köy edebiyatının örgütçü aydını: Fakir Baykurt / AYDIN KARATAŞ

Köy edebiyatının örgütçü aydını: Fakir Baykurt / AYDIN KARATAŞ

Fakir Baykurt, ülkemizdeki köy edebiyatının gelişmesine büyük katkıda bulunan bir yazardır. 'Yapıtlarımın esin kaynağının yüzde 75’ini yaşam, yüzde 25’ini ise düş gücüm oluşturur' diyen Baykurt, hep ezilen, sömürülen insanların öyküsünü yazar

Asıl adı Tahir olan Fakir Baykurt, 15 Haziran 1929 yılında Burdur –Yeşilova– Akçaköy’ünde arpalar biçilirken dünyaya gözlerini açar. Şehit amcasının adı verilir Tahir’e. Babası Dütçeler’in Kara Veli’si, annesi Kara Aliler’in Elif’idir. Baba 14 yıl askerlik yapmıştır. Altı kardeştir. Çok az kıraç toprağı olan aile yoksuldur. Ana baba okuryazar değildir. 

Salgın hastalıkların ve bakımsızlığın egemen olduğu yörede Tahir’in yaşaması şansa kalır. Sıtma yakasını bırakmaz. Aklı erer ermez işe koyulur, ailesinin geçim mücadelesine katılır. İlkokul ikinci sınıfı bitirdiği yıl, babası hastalanır ve ölür. Yetim kalan Tahir’i Nazilli’nin bir köyünde oturan dayısı bakıp okutacağı vaadiyle yanına alır. Dayı sözünde durmaz, küçük Tahir’i hem çalıştırır, hem döver. Üç yıl bu zulme katlanan Tahir, sonunda oradan kaçar, köyüne döner. Zorla da olsa ilkokul üçüncü sınıfa yazılan Tahir, köyün sığırını güder. İlkokulu başarıyla bitiren Tahir için Gönen Köy Enstitüsü yolu görünür.

1943-48 arası Isparta Gönen Köy Enstitüsü’nde okuyan Baykurt, başarılı bir öğrenci olur. 1944 yılında “Fesleğen Kokulum” adlı şiiri Türk’e Doğru dergisinde yayımlanır. Dergi ve gazetelerde yayımlanan birçok şiiri onu küçük yaşta ünlü yapar. Posta memuru yanlışlıkla adını “Tahir” yerine “Fakir” yazınca takma ad arayışında olan Baykurt bu adı kullanmaya başlar. Köy enstitüsündeki son iki yılı baskıyla, soruşturmalarla geçen Baykurt, zorla da olsa 19 yaşında enstitüyü bitirir, köy öğretmeni olarak çalışmaya başlar.

Beş yıllık köy öğretmenliğinden sonra Baykurt, “yoksullar üniversitesi” olan Gazi Eğitim Enstitüsü sınavlarını kazanır, iki yıl burada okur. Soruşturmalar peşini bırakmaz Baykurt’un. Şiirin yanı sıra öykü de yazmaya başlar, yazdıklarını dergi ve gazetelere gönderir. Çevresindeki aydınlarla dostluklar kurmaya özen gösterir. Halktan kopuk aydınlara uzak durur; “Halkın yattığı yatakta yatmayan, yediği kaptan yemeyen, halkla et tırnak kaynaşmayan aydınım demesin” der.

Gazi Eğitimi bitiren Baykurt, Sivas Lisesi’ne atanır, ancak kısa bir süre sonra kendisinin Hafik Ortaokulu’na tayini çıkar. Zor koşullarda çalışır. 1955 yılında ilk öykü kitabı Çilli yayımlanır. Askere çağrıldığında 27 yaşındadır. Konya’da askerliğini yaparken “Yılanların Öcü”nü yazar. Bu roman 1958 Yunus Nadi Ödülü’nü alır, daha sonra romanın filmi çekilir. Ödül sahibi Baykurt artık ünlü birisidir, yazmaya hız verir, ardı ardına kitapları yayımlanır. Artvin-Şavşat’ta görev yaparken de soruşturmalardan bir türlü kurtulamayan Baykurt, 1959’da Ankara’ya sürgüne gönderilir. Sürgün edildiği yer Teknik Öğretim Müsteşarlığı Yapı İşleri Bölümü’dür. Gazetedeki bir yazısından dolayı altı ay açığa alınır. 27 Mayıs 1960 Devriminden sonra ilköğretim müfettişi olarak mesleğine döner. 1962’de ABD’ye giden Baykurt, orada bir yıl ders araçları konusunda uzmanlık eğitimi görür.

ÖĞRETMENLERİN ÖRGÜTÇÜSÜ

1965’te kurulan Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucu başkanı olan Baykurt, kısa sürede iyi bir örgütçü olduğunu kanıtlar. Yoğun baskılar altında ve bol sürgünlerin yaşandığı yıllarda arkadaşlarıyla birlikte TÖS’ü büyütür. TÖS, milli eğitimde uygulanan ABD projelerine karşı çıkar; ulusal-halkçı eğitimi savunur, toprak reformunun yapılmasını ister, petrol ve madenlerimizin yabancılar tarafından talan edilmesine karşı mücadele yürütür. TÖS önderliğinde Ankara’da 15 Şubat 1968’de büyük öğretmen yürüyüşü başarıyla gerçekleşir. 4-8 Eylül 1968’de Devrimci Eğitim Şurâsı toplanır. Baykurt birleştiricidir. Sayıları az da olsa ilkokul öğretmenlerinin kurduğu İlk Sen’le birlikte eylem yapmaya önem verir. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun (TÖDMF) TÖS’e katılımını Baykurt sağlar.

Değişik zamanlarda yurt gezisine çıkan Fakir Baykurt, özellikle köy öğretmenleri tarafından ilgiyle karşılanır. TÖS’ün gelişmesinden rahatsız olan gerici çevreler, TÖS’e ve Baykurt’a çeşitli iftiralar atar, öğretmenlere ve Baykurt’a fiili saldırıda bulunurlar. Açığa alınan Baykurt mahkeme kararıyla mesleğine döner. Milli Eğitim hemen onu Gaziantep –Islahiye– Fevzipaşa Ortaokulu’na sürgüne gönderir. 7 Temmuz 1969 tarihinde Kayseri’de başlayan TÖS Genel Kurulu’nun yapıldığı sinema salonu ikinci gün kundaklanır. 800 kişinin bulunduğu sinema taşlanır, ateşe verilmek istenir. Baykurt arkadaşlarıyla birlikte saldırıya karşı direnir. Birçok öğretmen yaralanır, ölümden döner. Askerlerin denetiminde Kayseri’den otobüslerle çıkarılan öğretmenler Ankara’ya getirilir. TÖS Genel Kurulu Ankara’da tamamlanır. Öğretmenlerin can güvenliğinin kalmadığı, sürgün edildiği koşullarda dört gün süren TÖS Boykotu, 15-18 Aralık 1969 tarihleri arasında büyük bir katılımla ve başarıyla sonuçlanır.

Fevzipaşa’da iki yıldan fazla sürgünde kalan Baykurt, öğretmenlikten ayrılarak Ankara’da ODTÜ’de işe başlar. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi’nden sonra tutuklanan Baykurt, 11 ay 10 gün cezaevinde kalır. Yargıda aklanan ancak Anayasa değişikliğiyle kapatılan TÖS yerine daha sonra TÖB DER adını alacak olan TÖB kurulur. Cezaevinden çıktıktan sonra öğretmenliğe dönemeyen Baykurt, sigorta kesintilerini öder, 1976’da emekli olur.

47 yaşında emekli olan Baykurt tüm zamanını okumaya, yazmaya verir. 1978’de Kültür Bakanlığı’na danışman olan Baykurt, anarşi ve cinayetlerin hüküm sürdüğü ortamda 1979’da ülkemizden ayrılır. Avrupa’daki göçmen işçi yaşamını izlemek için Kültür Bakanlığı görevlisi olarak Almanya’ya gider ve oraya yerleşir. Baykurt, orada da öğretmenlik yapmaya, yazı yazmaya devam eder. Avrupa’daki işçilerin sorunlarını kaleme alır, yeni yapıtlar ortaya çıkarır.

Fakir Baykurt, ülkemizdeki köy edebiyatının gelişmesine büyük katkıda bulunan bir yazardır. “Yapıtlarımın esin kaynağının yüzde 75’ini yaşam, yüzde 25’ini ise düş gücüm oluşturur” diyen Baykurt, hep ezilen, sömürülen insanların öyküsünü yazar. Sekiz kitaptan oluşan özyaşam serisi önemli yapıttır; özyaşamını yazma konusunda tutuk olan tüm aydınlarımıza örnek bir davranıştır bu. 

BOL ÖDÜLLÜ YAZARLIK

Bazı yapıtları sinema ve tiyatroya uyarlanan Fakir Baykurt, birçok ödülün de sahibidir. Aldığı ödüllerin bazıları şunlardır: 1958 Yunus Nadi Roman Ödülü (Yılanların Öcü), 1970 TRT Sanat Ödülleri (Tırpan), 1970 TRT Sanat Ödülleri (Sınırdaki Ölü), 1971 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü (Tırpan), 1974 Sait Faik Hikâye Armağanı (Can Parası), 1978 Orhan Kemal Roman Armağanı (Kara Ahmet Destanı), 1979 Tiyatro 79 Dergisi tarafından Yılın Oyunu Ödülü (Sakarca), 1980 Avni Dilligil Tiyatro Ödülü (Tırpan), 1984 Berlin Senatosu Çocuk Yazını Ödülü (Barış Çöreği), 1985 Alman Endüstri Birliği (BDI) Yazın Ödülü (Gece Vardiyası), 1998 Sedat Simavi Roman Ödülü (Yarım Ekmek).

Özü hep çocuk kalır Baykurt’un. Yolda giderken bile kaldırımdaki ağaçların dallarına sıçramayı sever. Yarenlik yapmaktan hoşlanır. Oturduğu mahallede yol kenarındaki ağaçlara ağkurtları dadanınca mahalle gençleriyle ağaçlardan kurt kesesi toplayacak kadar doğa dostudur o. Zorluklardan hiç yılmaz. Zamanını çok iyi değerlendirir; zaman değerlendirme ustasıdır. Toplumcudur.

Bahçeleri çitsiz, kilitsiz kapısız bir dünya” özlemiyle 11 Ekim 1999’da, 70 yaşındayken aramızdan ayrılır Baykurt. Bu ayrılık bedenendir; sayıları 40’ı bulan kitaplarıyla hep aramızda yaşıyor.

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: Köy edebiyatının örgütçü aydını / https://www.aydinlik.com.tr/

https://www.aydinlik.com.tr/haber/fakir-baykurt-koy-edebiyatinin-orgutcu-aydini-260446

* * * * * * * * * * * *

7 Ekim 2021 Perşembe

ATATÜRK'E DAİR / Hiç söylediler mi? / Tamer Timur

ATATÜRK'E DAİR / Hiç söylediler mi? / Tamer Timur

? Çankaya Köşk’ündeyken en lüks yemeğinin kuru fasulye pilavdan öteye gitmediğini,
? Devlet meselelerini tartışmaktan sofrada yemeğini yiyemeyip; gece yarısından sonra köşkün aşçısına yumurta pişirttiğini;
? İçeri girdiği zaman sofrada ayağa kalkan kişilere elle işaret ederek oturunuz yemekteyken kalkılmaz dediğini,
? En önemli misafirleri bile olsa çok fazla yemek çeşidi istemediğini; buna sebep olarak ta “hem sıhhat, hem de iktisadi açıdan doğru değildir” dediğini, cephede tek başına özel yemek değil erleriyle birlikte yemek yediğini,
? Trablusgarpta yokluktan gazete kağıdına sardığı tütün benzeri otları içtiğini,
? Yetimhaneleri ziyaretinde her bir çocuğun tabağından birer kaşık bulgur pilavı yediğini ve onlara doyuyor musunuz çocuklarım dediğini.
? Bu millete hiç söylediler mi ?
? Varsa yoksa ne kadar rakı içerdi...vs
? Büyük Gazi, Yüce Ata'mız seni bir kez daha minnet ve şükranla anıyoruz.
Yolun yolumuzdur.
Sonsuza dek daima.

* * * * * * * * * * * * * ** * *

KAYNAK:” KÖY ENSTİTÜLÜLERİN ÇOCUKLARI” FACEBOOK GRUBU

https://www.facebook.com/groups/691168624252507

https://www.facebook.com/photo?fbid=185917416974457&set=gm.1538272966573428

ATATÜRK'Ü ELEŞTİREN ÖĞRETMEN / Falih Rıfkı Atay

ATATÜRK'Ü ELEŞTİREN ÖĞRETMEN / Falih Rıfkı Atay, Babanız Atatürk 

Bir öğretmen Atatürk aleyhinde kötü şiir yazmıştı. Kendisini hizmetten çıkarmışlardı. Öğretmen yeniden kadroya girmek için dört bir yana başvuruyordu. Bir gün Bakan’ın yanına gitti. Ehliyetli de bir gençti.
Bakan:
-Oğlum, dedi, hakkınızda biz hiçbir şey yapamayız.
-Niçin yapamazsınız?
-Oğlum suçun Atatürk’ün şahsına ait. Biz karar veremeyiz.
-Öyleyse ben Atatürk’ün karşısına çıkacağım.
-Hele biraz bekle! Çok inatçı imişsin. Bana bir hafta sonra yine gel.
Bakan ilk karşılaştığı anda Atatürk’e meseleyi açtı:
-Hani efendim, hakkınızda ağır bir hiciv yazan öğretmen vardı.
-Evet.
-Af kanunundan faydalanarak yeniden öğretmen olmak istiyor.
-Öğretmen yapılmasına yasal bir engel var mıdır?
-Hayır, efendim!
-O halde niçin bana soruyorsunuz?
-İşlediği suç sizin hakkınızda.
-Aşk olsun sana! Beni şahsi dargınlığım için kamu emirlerini yerine getirmenizden hoşlanmayacak kadar egoist mi sanıyorsun? Kendisini hemen ilk açılacak yere tayin ediniz.

* * * * * * * * * * * *

KAYNAK: “KÖY ENSTİTÜLÜLERİN ÇOCUKLARI “FACEBOOK GRUBU / TANER TİMUR PAYLAŞIMI

https://www.facebook.com/groups/691168624252507

https://www.facebook.com/photo?fbid=186639556902243&set=gm.1538972053170186