5 Aralık 2023 Salı

Mehmet Cimi'den " TONGUÇ BABA " / M. Güner DEMİRAY

KAYNAK: CUMHURİYET KİTAP
SAYI: 295, SAYFA: 15
* * * * * * * * * * * * * * *
Tonguç Baba - Ülkeyi Kucaklayan Adam / Mehmet Cimi
Boğaziçi Yayınları, 1995, 2. Bası.
* * * * * * * * * * * * * * * 

KAYNAK: GÜLER YALÇIN - "KAVEG KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ" FACEBOOK SAYFASI- 26 KASIM 2023
* * * * * * * * * * 
MEHMET CIMI OGRETMENI, KOCA ÇINARI YITIRDIGIMIZI OGRENDIM. COK UZGUNUM..PAYLAŞIM: ATİLLA KÜÇÜKKAYIKÇI

ESKİŞEHİR ÇİFTELER KE ÇIKIŞLI (1949) YAZAR, ŞAİR, EĞİTİMCİ MEHMET CİMİ 1931 Büyükoturak köyü , Banaz, Uşak doğumludur. Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra (1949) Uşak, İzmir ve İstanbul'da ilkokul öğretmeni olarak görev yapar. 1979'da emekli oldu. İlk ürünü olan "Geçmişi Anış" şiirinin yayınlanmasından itibaren (1949) şiir ve yazıları Edebiyat Dünyası, Varlık, Köy ve Eğitim, Gayret, Gerçekler Postası, Abece ve Kıyı dergilerinde yayınlanır. "Tonguç Baba Ülkeyi Kucaklayan Adam" adlı yapıtıyla 1988'de Ferit Oğuzbayır Düşün ve Sanat Ödülünü alır.

"0 Yıllar Dile Gelse" adlı yapıtıyla, 34 köy enstitülü eğitimcinin öykülerini kaleme almıştır.

Yapıtları:
Sosyal Şiirler Antolojisi (1967)
Tonguç Baba, Ülkeyi Kucaklayan Adam (1990),
O Yıllar Dile Gelse (1997).
Abbas'ın İçindeki Kuş (1996),
Yol Verin Değnekten Atıma (1996),
Yazgısını Değiştiren Çocuk (2000).

Halen İzmir Narlıdere Huzur ve Bakımevi'nde yaşamakta olan değerli öğretmenimizin ellerinden saygıyla öpüyor, sağlıklı uzun bir ömür diliyoruz.
_______

M. GÜNER DEMİRAY

Eğitim çıkmazına girdiğimiz şu günlerde öğretmen-yazar Mehmet Cimi’nin “1988 Ferit Oğuz Bayır Düşün ve Sanat Ödülü”nü almış “Ülkeyi Kucaklayan Adam Tonguç Baba" adlı yapıtını okuyorum. Mehmet Cimi bu kitabında Tonguç’un destan yaşamını anlatıyor. “Tonguç Baba”, düşün ağırlıklı biyografik bir romandır. Sayın yazar Ahmet Cemal Cumhuriyet’te çıkan “Magellan’ı Okurken” adlı makalesinde: “Biyografi her ne kadar belli bir kişinin yaşamını çıkış noktası alan bir tür ise de yalnızca irdelenen kişinin yaşamının bilinmesi, bu bağlamda yeterli değildir. Biyografiyi tarih açısından asıl önemli kılan öğe, ele alınan kişilerin yaşadıkları dönemin bütünü içerisinde gereken yere oturtulabilmeleridir. (...)” demektedir. İşte Mehmet Cimi yalın, içten bir anlatım ve titiz bir incelemeyle Tonguç’u, o dönemin bütünselliği içerisine koymayı başarmıştır. Aydınlanmayı halkına götüren insanı çağına bağıntılı olarak çiziyor bize. Ama ne yazık ki yazınımız bu türde yeterli yapıtlara sahip değil. Sanatçılarımız bu dala da eğilmeli bence. Bu alanda monografiler de yaratılabilir. Çünkü ülkemizin genç kuşakları uzak ve yakın geçmişimizin “mucize insanlarını” bu tür yapıtlarla tanıyarak bilinçlenirler ve ona göre geleceğimizi dokurlar.
Eğitim karmaşası
Elimde “Tonguç Baba”. Bugün içinden çıkılamayan eğitim karmaşasının ve çetin eğitim sorunlarının nedenlerini nesnel olarak daha iyi yakalıyorum bu aydınlık kitapla. Bu yapıt, eğitimimiz üzerine çöreklenen kara bulutların neden, nasıl oluştuğunun anahtarım veriyor bana. Şimdi neden bir eğitim ağlatısı (trajedi) yaşadığımızı üzülerek daha bir derinden duyuyorum.
Temel sorun nedir? O dönemde Saffet Arıkan parmak basıyor hemen: “Ülke insanının bilmezlikten -cehalet- kurtarılmasıydı. Bu sorun ne zaman çözümlenir, Türkiye’nin kendisine özgü demokrasisi de o zaman oluşurdu. Bunun için de; Atatürk’ün ortaya koyduğu ilkelere sarılıp olanca gücümüzle köye ve köylüye yönelmeliydik. Köy kalkınmaya başlayınca, Türk ulusu kendi demokrasisini zorlama ve yapay yollarla değil, doğal yollarla kendisi açacaktı. Zaten 1 Mart 1922’de Atatürk, şu sözleriyle ışıtmıştı bilincimizi ilkin: “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylümüzdür. Öyleyse, herkesten daha çok gönenç, mutluluk ve varlığa en çok hak kazanmış, en çok yaraşır olan köylüdür.” Bilindiği gibi o zamanlar ulusumuz köylü bir yapıdaydı. Bu çoğunluk, yüzyıllardır karabilisizliğin yokuşunda bırakılmıştı. Bu saygın toplumu düze çıkarmak, çağın ışığına kavuşturmak varolmak demekti bir bakıma. Bunun için bilmezliğin karanlığını yok edecek, toprağı kirizmalayacak düşünür bir eğitim önderine gereksinim vardı. Bu da Tonguç olabilirdi ancak. Tonguç, geceyi şafağa ulaştırmada biçilmiş kaftandı.
Silistre'nin Tataratmaca köyünden gelen Tonguç’un Kastamonu Öğretmen Okuluna kabul ediliş olayı, onun gelişim basamaklarında önemli bir yer tutar. Onda halkçı bir eğitim düşüncesinin ilk tohumlarını oluşturur. Issız bozkırlar, kimsesiz köyler yansır bilincine. Sonra o başarılı bir öğretmendir. Bu nedenle pedagoji öğrenimi görmesi ve Batı uygarlığını yerinde ve yakından tanıması için Almanya’ya gönderilir. Eğitim felsefesini kuramda (teori) Pestalozzi, Jon Dewey, Kerschensteinner, pratikte yaşamın, yurdun gerçekleri biçimlendirir. Sayın Cimi şöyle demektedir: “Tonguç’un ileride girişeceği büyük eğitim atılımında Kerschensteiner’in ileri sürdüğü görüşlere daha sıcak baktığını görmek olasıdır. Eğitimci Kerschensteiner özellikle meslek eğitiminde ülke insanının özyapılı (karakterli), ulus çıkarlarını gözeten, sorumluluk taşıyan, dürüst olmasını isterdi. Okulların işleyişini iyileştirerek kuru bilgilerle öğrencinin belleğine yüklenmekten daha çok; üretime, iş eğitimine yönelik olmasını öngörürdü. (...) s. 46”

Köy Enstitüleri 1935’ten bu yana İlköğretim Genel Müdürlüğü’nü vekaleten yürüten Tonguç’un Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığıma gelmesiyle asaleti onanır. Eski Bakan Arıkan da memnundur bu durumdan. Gözü arkada kalmayacaktır artık. Daha etkin, daha atılımcı bir bakandır Hasan Ali. Eğitmen Kursları ve Köy Öğretmen Okulları deneyi olumlu
sonuçlar vermiştir. Ama ilköğretimi yüzde yüz gerçekleştirmek ve eğitim yoluyla “Canlandırılacak Köy” için çağdaş donanımlı bir eğitim ordusuna gereksinim vardır. İnönü de konuşmalarında sık sık bu davayı dile getirir: “Kesinlikle inanıyoruz ki, köylümüzün öğrenimi ve geçimini yüksek bir düzeye ulaştırdığımız gün, ulusumuzun her alanda gücü, bugün düşlenmesi bile zor, yüksek ve görkemli bir düzeye ulaşacaktır." Ve nihayet tünelin sonundaki ışık görünür. 3803 sayılı yasayla 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri açılmaya başlaır. Kısa zamanda yurdun dört bucağında 20 meşale karanlıkları aydınlatmaya durur. Tonguç’un eğitim düşleri çiçeklenmeye başlamıştır artık.

Aynı yolda aynı emek
Gönüllerde bir tek dilek
Türk köyünü önde görmek
Türk köyünü önde görmek.

Enstitüler çağdaş, demokratik eğitim kuruluşlarıdır. Öğrenciler bizzat yönetime katılarak kişilik kazanırlar ve gelecekteki görevlerine yetkin bir biçimde hazırlanmış olurlar. Bu okulların temelindeki eğitim düşüncesi, yaparak yaşayarak öğrenmek, bilimsel araştırmaya dayalı, kültürel ağırlıklı iş eğitimi içinde yetişerek üretim yapmaktır. Kendi kendine yetmek anlayışıyla okulda ve köyde olumsuzlukları yenerek çevreyi iyi yönde değiştirmek, çağdaş, uygar bir toplum ve ortam yaratmaktır. Evet, Tonguç ve Hasan Ali Yücel’in önderliğinde bir ışık ekiple Anadolu’nun çağdaşlaşması destanı yazılmaya başlanmıştı. Ancak o zamanki yönetimin çok partili döneme geçiş adı altında karşı devrimcilere ödün vermesiyle bu aydınlık atılım durdurulmaya başlandı. Gerici güçler, eşraf, ağa ve mütegallibe takımı bu genç fidanı, çıkar hırslarının verdiği ilkellikle baltalamaya koyuldular. “Başçifçinin, Atatürk’ün sesine” kulak veren var mıydı şimdi? “Milletin her kazancı milletin kesesine” ilkesini beyler rafa kaldırmışlardı artık. Söndürülmüştü ulusal imece ışığı. Penceremizi dünya klasiklerine açan Hasan Ali’ye görevden el çektirilmişti. Tonguç, yurt sevgisinin, halkına yararlı iş yapmanın, Kemalist Devrime sahip çıkmanın bedelini ödüyordu. İnönü suskundu. Ve nihayet “karanlığın ağaları” tarafından enstitüler kapatıldı. Tonguç da 1960 haziranın da yaşama gözlerini yumdu. Ama attığı tohum güneşli gelecekleri bekliyor. Yeşerecek yine kuşkusuz.

Kısaca söylemek gerekirse Tonguç olgusu, Anadolu’nun gözelerini açma işlevidir. Toprağın uyanışıdır. Bu nedenle bir altın çağ nitelemesiyle anıyorum dönemi. Ve şimdi sayın Mehmet Cimi’nin Tonguç destanını okuduktan sonra “Nisan Çağıltısı” başlıyor dudaklarımdan.

Nisanda başlamıştı bu çağıltı,
Uzak dağ köylerinde türküler biçilmişti,
Hep yalnız, hep sessiz bırakılmış
Yiğit halkımın çocukları inip karanlığın kucağından
Kepirde, Cilavuz’da, Ivriz’de...
Işığa çıkmışlardı, halaya durmuşlardı.
Onbinler sıvamıştı kolları!
Önce ak yapılar yükselmişti yamaçlarda,
Sonra gülen ormanlar sarmıştı bozkırı.
Taşıp dökülen bereketti topraktan,
Kitaplarda satır satır yeşeren
Yeni düşler, yeni sevgilerdi.
Sarmıştı dört yanı
Binbir emeğin aydınlığı.
Bu hava Anadolu havasıydı,
Harç kokulu, ter kokulu hava!
İlk kirizmaydı susamış topraklara,
Yarık ellerin, çatlak dudakların
Güneşli imecesiydi.
Ama uğursuz eller kesti birden bu çağıltıyı,
Bir yıldız kayıp gitti göklerden.
Oğul!
Eğer bir gün açılırsan Anadolu’ya
Neler söylüyor
Dinle suları, ırmakları geçerken,
Kulak ver, neler anlatıyor
Selviler, söğütler, çamlar...
Neler yapılmış bu memleket için
Köylere bir sor,
Sor dağa taşa, kurda kuşa.
İşte o zaman anlayacaksın:
Bu destan unutulmaz.

Tonguç’un Hindistan Planlama Bakanı’na söylediği gibi t o p r a k r e f o r m u gerçekleştirilse ve bu alt yapı üzerinde enstitüler aynı eğitim düşün ve inancıyla sayıları artırılarak etkinliklerini sürdürselerdi Türk Ulusu bugün büyük bir eğitim sorunu yaşamayacak, laik, çağdaş demokrasisini doğal yollarla kendisi kurmuş olacaktı. Ama yine de Tonguç deneyiminden, bu eğitim felsefesinden bugünkü çağdaş koşullara göre yararlanmak olanaklıdır bence. Yeter ki öze inelim ve kolları sıvayalım.
* * * * * * * * * * 
Tonguç Baba-Ülkeyi Kucaklayan
Adam/ Mehmet Cimi/ Boğaziçi Yayınları, 2. Bası, İstanbul. 1995
(Alıntı kaynağı: Cumhuriyet Kitap Sayı: 295 , Taha Toros Arşivi)
* * * * * * * * * * 
PAYLAŞIM: ATİLLA KÜÇÜKKAYIKÇI - KAVEG KÖY ENSTİTÜLERİNİ ARAŞTIRMA VE EĞİTİMİ GELİŞTİRME DERNEĞİ FACEBOOK SAYFASI"27 KASIM 2023",

Hiç yorum yok: