25 Ekim 2025 Cumartesi

GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ / Çelik Silo

 


GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ / Celik Silo

Isparta Gönen Köy Enstitüsü, Türkiye’nin eğitim tarihinde önemli bir yere sahiptir.

1940 yılında kurulan bu enstitü, köylerden gelen gençlerin öğretmen olarak yetiştirilmesini amaçlamıştır.

Öğrenciler hem akademik hem müzik dersleri alırken hem de tarım, hayvancılık ve el sanatları gibi pratik bilgilerle donatılmıştır. Bu model, kırsal kalkınmayı hızlandırmış, Anadolu’nun birçok köyüne eğitim ve yenilik taşımıştır.

Gönen Köy Enstitüsü, Cumhuriyet’in aydınlanma hedeflerinin bir simgesi olmuştur.

Öğretmen okulu olarak 1954-1974 yılları arasında 2.381 kadar öğretmen yetiştiren, Gönen İlköğretmen Okulu,ülkede öğretmen yetiştirme konusunda önemli bir rol üstlenmiştir.

Okul bölgenin en iyi okulu olup, Gönen İlköğretmen Okulu’na gitmenin ayrıcalık olduğu bir dönemi yaşatmıştır.

Parasız yatılı olarak öğrenim veren Gönen İlköğretmen Okulu’nun öğrencileri aldıkları öğretmenlik

derslerinin yanı sıra okulun atölyelerinde uygulamalı dersler de alarak zanaat da öğrenmişlerdir. Ayrıca bu okulun her bir öğrencisinin mutlaka bir enstrüman çalması istenmiştir.

6 yıl eğitim veren Gönen İlköğretmen Okulu’nun öğrencileri hem laboratuvar hem atölye hem de tarım çalışmalarında bulunarak pratik yapmış ve atölyelerde ders araçlarını kendileri üretmiştir.

Üretilen bu ders araçları kullanılmak üzere staj okullarına ve bazı ilkokullara gönderilmiştir. Bu çalışmada, 1954-1974 yılları

arasında Gönen İlköğretmen Okulu’nun öğrenci, öğretmen ve mezun sayıları, öğrencilerin ders bilgileri ve yaptıkları etkinliklerin yanı sıra öğrencilerin bu okuldaki günlük yaşamları, öğretmen-öğrenci ilişkileri de ele alınmıştır. Çalışmanın eğitim tarihine katkı sunması boşluğu doldurması düşünülmüştür.

Isparta’nın 28 km kuzey batısındaki

Gönen köyünün Tınaztepe’nin eteğinde kurulmuştur.

Gönen Köy Enstitüsü, 1954 yılına kadar ülkenin çeşitli yerlerinde görev yapan 42 kız, 883 erkek olmak üzere 925 öğretmen mezun ederek ülkenin öğretmen ihtiyacını

karşılamada önemli eğitim kurumları arasında yer almıştır 1954 yılında Gönen İlköğretmen Okulu’na girmek için başvuran 1.045 öğrenci olup,

bunlardan 59’u sınavı kazanarak okula başlamaya hak kazanmıştır

1955 yılında Gönen İlköğretmen Okulu’nda 23 öğretmen görev yapmış olup, mezun edilen öğretmen sayısı ise 120 olmuştur. Aynı yılda ülke genelinde 40 kadar öğretmen yetiştiren okul bulunmuştur.

Bu okulların bir kısmı ortaokullardan sonra 3 yıllık okullar olurken bir kısmı ise ilkokuldan sonra 6 yıllık okullar olmuştur.

Gönen İlköğretmen Okulu ilkokul mezunlarına 6 yıl eğitim veren İlköğretmen Okulları arasında yer almıştır.

Isparta, Burdur, Denizli ve Afyon’dan öğrenci alan bu okula giriş için,ağustos ayında kaza merkezlerinde yazılı sınav yapılmıştır.

Başarı derecelerine göre, o yıl okula alınacak öğrencilerin 1,5 katı kadar öğrenci 2. sınava girmeye hak kazanmıştır.

2. sınav genel bilgilerden oluşup sözlü olarak yapılmıştır.

Bu sınavı da kazanan öğrenciler parasız yatılı veya gündüzlü olarak bu okulun öğrencisi olmaya hak

kazanmıştır.

Biçki, nakış, demircilik, bahçecilik vb. alanda da eğitilen Gönen İlköğretmen Okulu öğrencilerinin okullarında ihtiyaç duydukları malzemeler eğitim aldıkları alanla ilgili olmuştur.

Gönen İlköğretmen Okulu’nun 1955 yılı öğrenci sayısı 515 olup, bunların sadece 6’sı gündüzlü olarak öğrenim görmüştür. Okuldan mezun olan öğrenciler mecburi köy

hizmetlerini yapmak ile yükümlü olmuşlar ve bu mecburi hizmet parasız yatılı olarak okudukları okul süresinin 1,5 katı kadar sürmüştür. Öğretmen okulunun birinci dönemi ortaokula denktir. Bu okulların ortaokullardan farkı ise dersleridir. Ortaokullardaki

tarih, coğrafya ve yurt bilgisi dersleri, öğretmen okullarında sosyal bilgiler adı altında

verilmiş olup; fizik, kimya ve tabiat bilgisi dersleri de verilmiştir. İkinci dönem ise,

birleştirilmiş olan bu dersler ihtisas alanlarına ayrılmış ve öğrencilere öğretmenlik bilgisi olarak bazı meslek dersleri de verilmiştir. Son sınıfa gelen öğrenciler, öğretmenlerinden öğrendiklerini uygulayabilmeleri için Gönen köyündeki uygulama

okulu kısmında öğrenimlerine devam etmişleridir. Ayrıca uygulamayı arttırmak amacıyla 6 köyde bulunan staj okullarında 2 ay boyunca staj yapmışlardır.

Gönen İlköğretmen Okulu’nun son sınıf öğrencilerinin Isparta merkez

ve Isparta’nın köylerinde 3 dönem süren staj dönemleri olmuştur.

Gönen İlköğretmen Okulu’nda 6 yıllık eğitim alan öğretmen adayı hem laboratuvar hem atölye hem de tarım çalışmaları yaparak, pratik kazanmış ve atölyelerde ders araçlarını kendisi üretmiştir. Üretilen bu ders araçları staj okullarına ve bazı ilkokullara gönderilmiştir.

Okul kapalı spor salonuna da sahip olup hem müsamere hem de sinema sunumu için kullanılmıştır. Ayrıca düzenlenen kurs programları ile öğrencilere sinemacılık, meteoroloji, 

enstrüman ve koro gibi çeşitli kurslar verilmiştir.

Gönen İlköğretmen Okulu’nda bir öğrencinin bir günü şu şekilde geçmiştir:

Öğrenciler sabah saat 06:00’da yeni bir güne kalkarlar. Saat 07:00’da nöbetçi öğretmen eşliğinde ders çalışma programına katılırlar. 07:45’te zil çalar çalmaz okul

binasının önünde meydanda sabah jimnastiği yapılır, müzik öğretmeninin eşliğinde milli oyunlar oynanır. Dersler 08:30’da başlayıp, akşam 16:00’a kadar sürer ve saat 16:00’dan sonra öğrenciler serbest olmasına karşın bazı öğrenciler 16:15’te yine ders

zili ile seçmeli kurslara katılmışlardır. Bu seçmeli kurslardan birine mutlaka katılmak zorunda olmuştur. Akşam saat 18:00’a geldiğinde öğrenciler akşam çalışmalarına başlar ve öğretmenlerinin idaresinde serbest okuma yaparlar. Her sınıfın bir sınıf öğretmeni olmuştur. Serbest okuma saatinde ya sınıfça aynı kitap okunur ya da bir öğrenci okumuş olduğu bir kitabı arkadaşlarına aktarır. Bu okuma saatiyle amaç öğrenciye kitap

sevgisini aşılamak olmuştur. Saat 19:00’da yemek zilinin çalması ile beraber öğrenciler 20:00’a kadar serbest kalırlar. Yatma saatleri 21:00 olan öğrenciler, 20:00 ile 21:00 arasında akşam çalışmalarını gerçekleştirirler.

Gönen İlköğretmen Okulu’nda 13 öğrenci kolu faaliyette bulunmuş ve bunlar tamamen öğrenciler tarafından idare edilmiştir.

1955 yılında gezi ve inceleme kolu; Ankara, Antalya, Keçiborlu, Senirkent ve Eğirdir’e geziler düzenlemiştir.

Temsil kolu; sınıf geceleri düzenlemiş, yayın kolu; Gönen köyünde her 15 günde bir hoparlörle yayın yapmıştır.

Yayın kolu; önemli Türk büyüklerimiz için anma törenleri ve şiir yarışmaları da düzenlemiştir.

Müzik kolu ise, bütün öğrenci

faaliyetlerinde üstüne düşen görevi yerine getirmiştir. Ayrıca okulda eğitsel faaliyetleri takip etmek amacıyla bir grup oluşturulmuş, grup üyelerinin seçimi ise tıpkı milletvekili seçimi gibi olmuştur.

Okulun eğitsel faaliyetleri takip etmekle görevli grup üyesi seçimi

yılda 2 kez olup, seçimden bir hafta önce seçim propagandaları yapılmıştır.

Öğrencilere seçime 2 gün kala sonlandırmak koşulu ile okulun hoparlöründen seçim propagandası

yapma izni de verilmiştir.

Gizli oy açık tasnif esasına dayalı yapılan seçimin sonucunda seçilen üyelerden biri grup başkanı olurken, diğer üyeler arasında da görev dağılımı yapılmıştır.

Her üye bir eğitsel kolun başkanı ve her eğitsel kolun da bir gözetici öğretmeni bulunmuştur. Gözetici öğretmenler, eğitsel kollarının bir yılık programını

hazırlamaktan sorumlu tutulmuştur.

İlköğretim davasını benimsemekle Türk ulusu kültürel gelişmişlik adına en büyük adımını atmıştır. Bu uğurda en büyük görev Türk öğretmenlerine verilmiştir.

1961 yılında öğretmen okullarına Millî Eğitim Bakanlığı’ndan gelen emirle ortaokulların 1. ve 2. sınıflarını “iyi” ve “çok iyi”

derece ile bitiren öğrenciler alınmıştır.

Okullarındaki faaliyetleri halka taşıyan Gönen İlköğretmen Okulu öğrencileri, 21 Haziran 1961 tarihinde Ülkü İlkokulu’nda resim sergisi açmıştır.

Sergideki resimlerin konuları; köy çocuğu olan Gönen İlköğretim Okulu öğrencisinin, köyü ve köy hayatı olmuştur. 1962’de ilköğretmen okullarının sayıları 19 olup, dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel de onları korumuştur.

Gönen İlköğretmen Okulu’ndan 1965 yılında mezun olan öğrenciler için okulda tören yapılmış olup İstiklal Marşı ile başlayan törene İlköğretmen Okulları Marşı ile

devam edilmiştir.

Sonrasında Okul Müdürü Mehmet Kahvecioğlu davetlilere hitap etmiş, derslerinde başarı gösteren öğrencilere ödüller vermiştir.

Gönen İlköğretmen Okulu’ndan 1964-1965 eğitim öğretim yılında mezun olup, Isparta’ya ve diğer illere atanan öğretmenlerin isimleri ve atandıkları yerler de Isparta’nın yerel gazetesi olan “Yeni İnkılap” ta duyurulmuştur (Gönen Öğretmen Okulu Mezunlarından İlimize Tayin Edilen Öğretmenler, 21 Temmuz 1965).

Hem öğrencilerini aydınlatan

hem de köylüsüne ışık tutan Gönen İlköğretmen Okulu’nun meslek öğretmenlerinden olan tarım öğretmeni, 1965’te Gönen halkının faydalanması adına bir traktör kullanma kursu açmıştır. Kursta traktörlerin kullanışı ve parçalarının tanıtılması vb. bilgileri Gönen halkı ile paylaşan tarım öğretmeninin yapmış olduğu bu davranış, Gönen halkı tarafından takdir ile karşılanmıştır.

30 Ekim 1965 tarihinde, kuruluş tarihi 1951 olan Göller Bölgesi Köy Öğretmenler Derneğinin 14. Genel Kurul Toplantısı yapılmıştır.

Derneğin amacı; köy öğretmenleri

arasındaki mesleki bağları güçlendirmek, elde bulunan araç gereçleri birbirlerine ulaştırmak olarak belirtilmiştir.

Öğretmenler Derneği kurulmuştur.

1), okullardan her köyde bir kitaplık bulundurmalarını istemiş ancak bu pek mümkün

olmamıştır. Bu nedenle Eğitim Bakanlığı Yayın Merkezi, Göller Bölgesi Öğretmenler Derneğinde kitaplık bulundurarak buradan köy öğretmenlerine kitap temin etmiştir.

SONUÇ

Cumhuriyet öncesinde bugünkü anlamda öğretmen yetiştiren ilk öğretmen okulu 16 Mart 1848 tarihinde İstanbul’da açılan Darulmuallimin okuludur.

Isparta’da ilk muallim mektebi ise; 1903 yılında açılan Darulmuallimini İptidaiyye Mektebi olmuştur.

Cumhuriyetin ilanından sonra halkın %80’inin okuma-yazma bilmemesi ve köylerde okur-yazarlık oranının daha da düşük olması nedeniyle eğitim sorununun üzerinde ayrıca durulmuştur. Atatürk’ün emri doğrultusunda köylerdeki öğretmen sorununu gidermek için 1936-1937 eğitim öğretim yılında eğitmen kurslarının ilki Eskişehir

Çiftelerde faaliyete geçirilmiştir. Gönen Eğitmen Kursu ise 1939 yılında açılmış olup, 17 Nisan 1940 tarihindeki 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Kanunuyla Gönen Köy Enstitüsü halini almıştır.

Gönen Köy Enstitüsü, 1954’te 6234 Sayılı Köy Enstitüleri ile Öğretmen

Okullarının birleştirilmesi kanunuyla Gönen İlköğretmen Okulu’na dönüştürülmüştür.

Okul, 1955 yılına kadar 42 kız ve 883 erkek öğretmen mezun etmiştir. Gönen İlköğretmen Okulu’ndan mezun olan 925 öğretmen ülkenin çeşitli yerlerinde görev yapmıştır. Öğretmenlik bilgisinin yanında biçki, nakış, demircilik, bahçecilik vb. alanda da eğitilen Gönen İlköğretmen Okulu öğrencilerinin ihtiyaç duydukları malzemeler de eğitim aldıkları alanla ilgili olmuştur. Öğrencilerin okullarında ürettikleri ürünler düzenlenen sergilerle halka sunulmuş olup, anma günleri, tiyatrolar, halk oyunları vb. etkinliklerle okulun ismi duyurulmuştur.

Parasız yatılı olarak öğrenim veren Gönen Öğretmen Okulu 1971-1972 yılına kadar 6 yıllık eğitim-öğretim vermiştir. 1971-1972 döneminden itibaren de eğitim

öğretim süresi 7 yıla çıkarılmıştır. Öğrenim süresinin 7 yıla çıkmasıyla 1972-1973

eğitim-öğretim döneminde sadece 2 öğrenci mezun olmuştur. Geçiş sürecindeki bu dönem dışında en az mezun veren dönem 1958-1959 eğitim-öğretim dönemi olup, bu dönemde mezun olan 34 öğrencinin hepsi erkektir. En çok mezun ise 1969-1970 eğitim-

öğretim döneminde verilmiş, 197’si erkek, 10’u kız olmak üzere toplam 207 öğrenci mezun olmuştur. 1954-1974 yılları arasında Gönen Öğretmen Okulu’ndan 2.381 öğrenci mezun olmuş olup, mezun olan öğretmenlerin 2.289’u erkek, 92’si ise kızdır.

Mezun olan bu öğretmenler yurdun çeşitli yerlerindeki okullarda göreve başlamışlardır. Gönen İlköğretmen Okulu’nun öğretmen sayısı 1954-1974 yılları arasında 18 ile 38 arasında değişmiştir. En çok öğretmenin bulunduğu dönem 1969-1970 dönemi iken en az öğretmenin bulunduğu dönem ise 1956-1957 dönemi olmuştur.

Gönen Köy Enstitüsü’nün devamı niteliğinde olan Gönen İlköğretmen Okulu, öğretmen yetiştirme konusunda önemli rol üstlenmiştir. Okul 1974’te Gönen öğretmen Lisesi,

1989’da Anadolu Öğretmen Lisesi ve 2014’te de Gönen Fen Lisesi olarak eğitim-öğretim faaliyetlerini sürdürmüş olup, halende Gönen Fen Lisesi olarak eğitim-öğretime

devam etmektedir.

KAYNAKÇA

Akyüz, Y. (2011), Türk Eğitim Tarihi (M.Ö. 1000-M.S.2011). Ankara: Pegem Akademi

Yayınları.

Altunya, N. (1990), Köy Enstitülerinin Tarihçesi, Kuruluşunun 50. Yılında Köy

Enstitüleri. Ankara: Eğit-der Yayınları.

Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü [B.D.İ.E.]. (1979), Milli Eğitim İstatistikleri

Mesleki ve Teknik Öğretim 1973-1975. Ankara.

Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü [B.D.İ.E.]. (1982), Milli Eğitim İstatistikleri

Mesleki ve Teknik Öğretim 1975-1978. Ankara.

#GönenKöyEnstitüleri

#KöyEnstitüleri

* * * * * * * * * * *

Kaynak: https://www.facebook.com/groups/513372823213079 -

Kaynak: "Köy Enstitüleri Belgeliği 2” facebook Gurubu

* * * * * * * * * * * 


30 Eylül 2025 Salı

Köy Enstitülü şampiyonun mektubu / Kemal Ateş

 

Köy Enstitülü şampiyonun mektubu / Kemal Ateş

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/koy-enstitulu-sampiyonun-mektubu-548663

Olimpiyat Kürsüsünde Bir Köy Enstitülü” başlığıyla birçok yerde konuşma yaptım. Ulusal Eğitim Derneği, Beden Eğitimi Öğretmenleri Derneği gibi öğretmen dernekleri de konferanslarıma ilgi gösterdiler. On yıl öncesine dek bu konferanslarımdaki dinleyiciler arasında enstitü mezunları epeyceydi. Çoğu elinde kendi yazdığı bir kitapla gelirdi yanıma. Bu çınarlardan birine; “Yahu siz hepiniz mi yazarsınız?” demiştim.

Minderlerin ilk şampiyon öğretmeni, köy enstitülerinden yetişen ilk ve tek olimpiyat şampiyonu Ahmet Bilek’in romanını yazarken, onun elinden çıkan yazılar da aradım. Buldum da… Bunlardan biri o dönemin ünlü bir gazetesinde yayımlanmış bir yazı. İki yıl okuyup bırakmak zorunda kaldığı Gazi Eğitim Enstitüsünün yöneticilerinden birine yazdığı bir mektubu da Sessiz Şampiyon adını verdiğim romanıma koydum.

Şampiyon, hem iş hem uzun kamplarla geçen, ağır bir spor olan güreşle birlikte okulu yürütemeyeceğini anlayınca aşağıdaki mektubu yazar, Gazi Eğitim’i içi burkularak bırakır. 1957 yazında müdür yardımcısı hocanın sekreterinden aldığı bir kâğıda hemen oracıktı yazdığı kısa mektubu sizlerle paylaşacağım. Yıllarca üniversitelerde Türkçe dersleri verdim. İnanın aşağıdaki şu kısa mektubu yazacak üniversite mezunumuz çok azdır. Ahmet Bilek, sekreterden aldığı kâğıda alelacele karaladığı mektupta hem isteğini, hem duygularını, hem içindeki burukluğu o kadar güzel anlatmış ki... Bu mektubu okuyunca bir kez daha, “Bunların hepsi mi yazar!..” dedim.

Sayın Hocam Cemil Doğancıoğlu,

Ankara’ya gelince okulu bırakarak tayin yapılması için size uğramıştım. Sizler de tekrar ekimde imtihanlara gir ve okula devam et demiştiniz.

Okula karşı artık içimde bir istek yok. Eski alakam kalmadı. Bu yüzden devam edemeyeceğim.

Hocalara karşı da çok mahcup oldum. Devam edeceğim, dedim yalancı çıktım. Tekrar onları üzmek istemiyorum.

Ben sizleri hocalarım olarak daime anacağım. Eğer sizler de beni hakikaten bir talebeniz olarak kusurlarımı affederek seviyorsanız, benim tayinimi bu ayın içinde Eskişehir’e yaptırıverin ki ben de eylül ayı maaşımı alayım.

Burada son verirken neticeyi bekler, en derin hürmetlerimle ellerinizden öperim.

Ahmet Bilek

* * * * * * * * *

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/koy-enstitulu-sampiyonun-mektubu-548663

* * * * * * * * * *


İyi ki Talip Apaydın yaşadı / FEYZİYE ÖZBERK

 


İyi ki Talip Apaydın yaşadı / FEYZİYE ÖZBERK

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/iyi-ki-talip-apaydin-yasadi-548354


Talip Apaydın’ı 27 Eylül 2014 Cumartesi günü yitirdik. O yüreği hep halkı için çarpan, Köy Enstitülü bir aydınlanma savaşçısıydı. Yazardı. Şairdi. Çok çok sevilen bir öğretmendi.

1960’ların ünlü Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) kurucusu ve yöneticisiydi. Bu Sendika önderlik ettiği eylemlerle ve izlediği yöntemlerle örnek bir örgüt olarak eğitim tarihimizdeki yerini almıştır.

Kaynak Yayınları’ndan İz Bırakan değerlerimizden bir isimle nehir söyleşi yapma önerisi aldığımda ilk aklıma gelen kişi Talip Apaydın oldu (1). Ona kendimi, Bilim ve Ütopya dergisinin Ankara temsilcisi olarak tanıttım. O beni pek fazla tanımıyordu ama sanırım Kaynak Yayınları ve Bilim ve Ütopya adları bana güvenmesini sağladı. Talip Apaydın’la Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nın Kızılay’daki binasında görüştük. Apaydın bu Vakfın kurucularındandı. Görevliler sağ olsunlar, rahat çalışmamız için bize destek oldular.

Talip Apaydın, nazik, açık sözlü, alçakgönüllü… Onu uzun uzun dinledim. Süsten arınmış yalın sözcüklerle ama yaşanmış acı-tatlı anıları, duyguları hissettirerek anlattı. Köy Enstitülü olma ruhunun anlamını ondan öğrendim. Hafızası güçlüydü. Zaman zaman ezberinden şiirler okudu. Eski Yapı adlı şiiri onlardan biriydi:

Derin vuruyoruz kazmayı

Kof sesler geliyor dipten

Çürümüş yıllardır

Değiştireceğiz bu yapıyı kökten

Yıkacağız başka çare yok

Yıkıp yeniden yapacağız

Temelden çatıya uygarca

Girip içine adam gibi yaşayacağız”

Çok duyarlı, özellikle kaybettiğimiz değerli insanlarımızdan söz ederken gözleri buğulanıyor, sesi titriyor ama bu duyarlığın sürmesine izin vermiyor; hemen esprili hoş bir anıyı anlatarak konuyu değiştiriyordu. Güler yüzlüydü, güldürmeyi de biliyordu. Gösteriş, kibir ve bencillikten nefret ediyor; gereğinden uzun konuşmaları dinlemekten de hoşlanmıyordu.

Her sorunun çözüm önerisi olarak “eğitim eğitim” diyen aydınlarımızdan farklı olarak Talip Apaydın, eğitimin içeriğinin belirleyici olduğunu, döne döne vurguladı: “Aydınlanmacı, laik yani inanca değil sorgulamaya dayanan, bilimsel bir eğitim uygulanmıyorsa gençler ve toplum faydadan çok zarar görüyor bu eğitimden.” Ayrıca öğrenmeyi, sanatı, edebiyatı sevdirmeyen bir eğitimin de yanlış olduğunu hep anlattı, yazdı.

1978 yılında Ecevit’in Başbakanlığında kurulan hükümette Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur, Talip Apaydın’a birlikte çalışma öneriyor. “Belki bir şeyler yapabiliriz” diyerek öneriyi kabul eder ama fazla bir şey yapılamaz. Kısa süre sonra istifa eder. O günleri şöyle anlatmıştı: “… kararnamem hazırlandı. Bakan bürosunun üstünde bir odaya oturttular beni. Bulvar görünüyordu. Pencerenin önüne dikilip uzun uzun bakındım. Köy öğretmenliğinden başlayıp, nice savaşımlardan kıyımlardan haksızlıklardan geçip buraya gelmiştim işte. Kendi kendime: ‘Hey gidi Talip Apaydın, ortakçının oğlu!’ dedim. Kişisel bir doyumdu belki, duygulandım.

Derken o günlerde bir kutlama trafiği başladı. Aman Allah! Kimler kimler ve ne biçim sözler? Hele bir de “Bakanın en yakın müşaviri” diye adım çıkınca, her gün odam, dolup dolupboşaldı. O eskiden çok canımı yakan müdürler, bir kez de değil defalarca “abicim, hocam…” deyip dalıyorlar içeri, sarılıyorlar boynuma, öpmek de değil, yalıyorlar yüzümü. Elimi uzatsam elimi de öpecekler. Bir şey söyleyemiyordum. İğreniyordum. Yeni bir açıdan tanıyordum insanımızı. Gerçekten acıydı. Üstelik ben neydim, hiçbir yetkisi olmayan bir müşavir. Bunu söylediğimde ‘Sen istersen Bakana iletirsin’ diyorlardı. Bunalıyordum…”

Eşinin sağlığının iyi olmaması ve ülkemizin içinde bulunduğu durum onu çok üzüyordu: “Türkiye’de eğitim bitmiştir. Söylemeye dilim varmıyor ama bu kasten yapılmıştır. Bu gerçekler karşısında, eski bir öğretmen olarak acılar içindeyim. Ölseydim de Türkiye’nin bu durumlara düştüğünü görmeseydim!”

Tüm olumsuzluklara karşın Necati Cumalı’nın aşağıdaki dizelerinde söylediği gibi bütün kötülüklerin geçici, iyi ve güzel olanın ise, kalıcı olduğuna inanıyordu. Umutluydu…

Bütün kötülükler geçer

Yaşar iyi ve güzel olan”

Apaydın’la aynı gün yitirdiğimiz şair Metin Demirtaş da umutsuzluğu yasaklamıştı:

Kar dalları örttü

Kavruldu en yamanı çiçeklerin

Kalbim, katlan bunlara

Çünkü kıştır yaşanılan

Amansız, limansız bir kış

Ve sarılmışız dört bir yandan

Ama düşün kalbim

Düşün, kavgayla kazanılacak baharı

Direnen, adressiz yaşayan dostları

Fışkıracak ekinleri

İlk yazla karlar altından

Ve doludizgin geçerek

Her acıyı bir sevinçle

Yolu yok kalbim

Sağ çıkacağız bu acılardan

Çünkü umutsuzluk yasak

Yılgın türküler söylemek de

Çünkü yürüyor umudun ordusu

Umutsuzluğu kurşuna dizerek”

TALİP APAYDIN’I YARATAN MUCİZE

Apaydın’ın babası, başkalarının tarlalarında ortakçılık yapan, okuması yazması bile olmayan bir çeltik-pirinç üreticisi, yani bütün yıl ailesiyle birlikte çalışıyor, ekiyor-biçiyor, çıkan ürünün yarısı toprak sahibinin yarısı kendisinin. Yaşamları zor, yoksunluklar içindeler. Öğretmen olabilmesi bile hayal olan Apaydın, nasıl oldu da çok sevilen, tanınan bir yazar olabildi? Bu bir mucize miydi, şans mıydı? Talip Apaydın olmanın gizemi neydi? Bu sorunun yanıtı, Köy Enstitülerinde verilen eğitimde ve yoksul bir köy çocuğuna bu olanağı sağlayan eğitim politikasında gizli. Atatürk Devrimlerinin sürdürüldüğü o yıllarda devlet, halkını aydınlatmayı, çocuklarını okutmayı iş edinmiş, bir eğitim ve kültür seferberliği yürütüyor: Halkevlerinin birer kültür merkezi olarak çalışması, klasiklerin çevrilmesi, Eğitmen Teşkilatı, Köy Öğretmen Okulları ve nihayet Köy Enstitülerinin kurulması… Türkiye Öğretmenler Sendikası kökleri 1936’da, Saffet Arıkan'ın Milli Eğitim Bakanlığı döneminde açılan ilk Eğitmen Kurslarına kadar uzanan bu yılları, “halkçı ve devrimci eğitim” dönemi olarak niteliyor.

Beş yıllık eğitimden sonra kendinizde ne gibi bir değişiklik oldu sorusuna yanıt olarak yazdığı kompozisyonu, Talip Apaydın şu cümleyle bitiriyor: “Kendimi kurtarmak fikri toplumu kurtarmak, toplumu iyiye doğru değiştirmek fikrine dönüştü.

Gördüğü eğitim ona çok şey katmış ama kendi azmi, çalışkanlığı ve yeteneği olmadan tabii böylesi bir başarıya ulaşamazdı. Bunu belirtmezsek ona haksızlık etmiş oluruz.

Köy Enstitüleri, “Köylü efendimizdir” anlayışını yürekten benimsemiş; halka dayanan, halka güvenen Atatürkçü eğitimcilerin eseridir. Bu kurumu yaratan aydınların en önemlileri: Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’tur. Köy Enstitüleri tamamen ülkemize, bize özgü kurumlardır; bu özellikleriyle onlar dünya eğitim tarihine de önemli bir katkıdır. Bilimin, aklın ve yurtseverliğin yol göstericiliğinde yaratılan bu kurumlarda; ülkemizin içinde bulunduğu koşullar, halkın ihtiyaçları ve insanlığın evrensel kültür mirası dikkate alınıyor.

Apaydın’ın sevgili öğretmeni Sabahattin Eyuboğlu, bu gerçeği şöyle değerlendiriyor: “Köy Enstitüleri, bu memlekette kurulmuş, kurulacak halkçı, gerçekçi, ilerici kelimenin tam anlamıyla milli eğitim kurumlarının başında gelir. İlkin bu kurumlarda taklitçilikten kurtulup çağdaş dünya görüşüyle kendi koşullarımıza uygun, varlığımızın köklerine giden bir yol bulmuşuz. Tüketici okuldan üretici okula geçmişiz, ezberciliğin yerine yaşayan, yaşatan bilgiyi koymuşuz; insanoğlunun seve seve, sevine sevine de çalışacağını, işe koşacağını kanıtlamışız; işçilikle öğrenciliği birleştirerek her ikisini de angarya olmaktan kurtarmışız; yeşermez bozkırları yeşertmeye başlamışız. Sonra. Sonra kendi yaptığımızı düşmanımız gibi yıkmışız” (2).

Talip Apaydın: Sarı Traktör, Yar Bükü, Yoz Davar, Define, Tütün Yorgunu ve özellikle Türk köylüsünün, Kurtuluş Savaşı’na ne büyük fedakârlıklara katlanarak katıldığını anlattığı, Toz Duman İçinde, Vatan Dediler, Köylüler romanlarıyla tanındı ve sevildi.

Bir köy çocuğu, halkçı, devrimci bir aydın olan Apaydın’ın romanlarının başrolünde hep yoksul insanlar var. O, yapıtlarında kendi insanımızı, günlük iş ve yaşayışı içinde abartmadan olduğu gibi veriyor. Bu insanlar; ezilmiştir, yoksuldur ama bitmiş değildir; onlar umutludur, güçleri, dirençleri vardır.

Söyleşimizin son gününde Talip Apaydın en sevdiği şiirlerinden birini, tüm okurlara armağan etmişti:

Güzel bir koku ile

Çirkin bir koku arasındaki fark,

İnsan insana bu kadar uzak…

Kimisi içerde bile özgür

Kimisi dağ başında tutsak

Çürümüş insanlığın bir yanı

Netsek nasıl kurtarsak…”

Tuna Kiremitçi, Turgut Özakman’ın ölümünün ardından Aydınlık gazetesinde, şöyle yazmıştı: “Eski Romalılar, birinin ölümünü duyurmak için "Vixit" dermiş. "Yaşadı" anlamında. Gidenin ardından üzülmek yerine, dünyadan o gelip geçti diye sevinirlermiş.

Talip Apaydın için de "öldü" denemez. Yaşadı. Onun yapıtlarını okuyanlar ve onu sevenler var oldukça da yaşamaya devam edecek.

15 Ekim 2014, Ankara

Bu yazı, daha önce Öğretmen Dünyası dergisinde yayımlandı.

(1) Feyziye Özberk, İz Bırakanlar Ortakçının Oğlu, Talip Apaydın, Kaynak Yayınları, 1. Basım Mayıs 2012, 2. Basım Aralık 2012, İstanbul.

(2) Sabahattin Eyuboğlu, Mavi ve Kara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. Basım Ağustos 1999, 2. Basım Ekim 2002, İstanbul.

* * * * * * * * * *

KAYNAK: https://www.aydinlik.com.tr/haber/iyi-ki-talip-apaydin-yasadi-548354

* * * * * * * * * * * *


22 Ağustos 2025 Cuma

KÖY ENSTİTÜLERİ 85 YAŞINDA

 


KÖY ENSTİTÜLERİ 85 YAŞINDA, SAYGIYLA / “Doğa ve Yaşamdan Yansımalar” Facebook Gurubu

Ülke yoksuldu.
1930'lu yıllar...
Nüfus 16 milyon.
12 milyon köylerde yaşıyor.
40 bin köy..
4 bin civarında köyde okul var.
6 bin kadar öğretmen..
Şehirde yetişip öğretmen olanlar köylerde görev yapmayı kabul etmezler...

Çare; Köy Enstitüleri kurmaktı.

Köy enstitülerinde öncelikle köy çocuklarının, eğitim görecekleri binaların inşaatında ücretsiz olarak çalışarak kendi okullarını yapmaları esastı.
Öğrencilerin eğitimlerini bitirdikten sonra hizmet verecekleri bölgelere gelişimleri taşıyacak LİDERLER olmaları isteniyordu. OLDULAR DA...

EĞİTİM ÜRETİM İÇİNDİR

- İş içinde iş için eğitim ilkesi benimsendi
- Yaparak yaşayarak öğrendiler
- Öğrenirken ürettiler
- Yılda en az 25 Dünya Klasiği okudular

Köy Enstitülerinde öğrencilerin haftada 44 saat ders görmeleri öngörülür. Dersler:
1-Genel Kültür
2-Ziraat
3-Teknik
olmak üzere 3 ayrı kategoride toplanır.

Meslek dersleri de dahil olmak üzere genel kültür derslerinin 1/4'i TARIM, 1/4'i de TEKNİK derslerdir.

Genel Kültür Dersleri:
-Türkçe
-Tarih
-Coğrafya
-Yurttaşlık Bilgisi
-Matematik
-Fizik
-Kimya
-Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi
-Yabancı Dil
-El Yazısı
-Resim İş
-Beden Eğitimi ve Ulusal Oyunlar
-Müzik
-Askerlik
-Ev İdaresi ve Çocuk Bakımı
-Öğretmenlik Bilgisi

2,3- Ziraat ve Teknik Dersleri
-Toplumbilim
-İş Eğitimi
-Çocuk ve İş
-Ruh Bilimi
-İş Eğitimi Tarihi
-Öğretim Metodu ve Tatbikat
-Zirai İşletmeler Ekonomisi ve Kooperatifçilik
-Tarla Ziraatı
-Bahçe Ziraatı
-Fidancılık
-Meyvecilik
-Sebzecilik Bilgisi
-Sanayi Bitkileri Ziraatı
-Zootekni
-Kümes Hayvanları Bilgisi
-Arıcılık
-İpekböcekçiliği
-Balıkçılık ve Su Ürünleri Bilgisi
-Ziraat Sanatları Eğitimi
-Köy Demirciliği (nalbantlık, motorculuk)
-Köy Dülgerliği
-Köy Yapıcılığı (tuğlacılık, kiremitçilik, taşçılık, duvarcılık, sıvacılık, betonculuk)
-Köy ve El Sanatları (biçki-dikiş, nakış, örücülük, dokumacılık)

* * * * * * * * * * * *

Kaynak: KÖY ENSTİTÜLERİ 85 YAŞINDA, SAYGIYLA / “Doğa ve Yaşamdan Yansımalar” Facebook Gurubu

* * * * * * * * * * * *







23 Temmuz 2025 Çarşamba

KÖY ENSTİTÜLERİ / Veli Aykar

KÖY ENSTİTÜLERİ - Veli Aykar

Ülkemiz I. Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nın yaralarını saramamış, Cumhuriyet Devrimleri Anadolu köylerine erişememişti. Okuma yazma oranı (%5) çok düşüktü. Halkın büyük çoğunluğu (%80) köylerde yaşıyordu. Yoksulluk içinde karasaban ve bir çift öküzle geçimini sağlamaya çalışıyordu.

Mustafa Necati, değerli bir kuva-yi milliyeci, öğretmen ve avukattı. Milli Eğitim Bakanı olunca karanlıkta kalmış Anadolu’nun nasıl aydınlığa çıkarılması gerektiğine kafa yormuş, Harf Devrimi ve Millet Mekteplerinin açılması ile aydınlanma ışığını yakmıştı. Ölümünde Atatürk’ün gözyaşlarını tutamadığı eğitim ülküsü taşıyan, hizmetleri iz bırakan bir bakandı.

Büyük şair ve fikir adamı Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanı olduğunda II. Dünya savaşı patlak vermiş, Dünya ve ülkemiz ekonomik darboğaza düşmüştü. Kalkınmanın köyden başlaması gerektiğine inanan Hasan Ali ile Köy Enstitülerinin mimarı İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç kolları sıvadılar. Hiçbir pedegoji ve eğitim kitabında yazmayan, bize özgü eğitim modelinde Köy Ensttülerini açtılar. (17 Nisan 1940)

Dağ başlarında çoban, bozkırlarda kavruk yüzlü ırgat olan; üst başları yama yama, yalınayak, karı aç yarı tok, imbikten geçmiş gibi çelimsiz köy çocukları bu okulara girdiler.

Ezilmiş, sömürülmüş, utangaç köy çocukları bir takım elbiseyi giyince, bir çift ayakkabıyı görünce ve sıcak çorbayı içince kendilerine bakıp “Bu ben miyim?” diye şaşkınlıkla aynalara gülümsediler...

Okullarda kültür derslerinin yanında yaşamda gerekecek zanaat ve sanat dersleri de veriliyordu. Kendi okullarının duvarını örmeyi, kiremitini döşemeyi, masa ve sandalyeyi çakmasını öğrendiler. Okul onlar için bir yuva ve derslikler dışında büyük bir uygulama bahçesi, yeteneklerini geliştirdiği işlikler olmuştu.

Dünya klasiklerini okuyorlar; resmin, edebiyatın, tiyatronun ve müziği tadına varıyorlar; spor etkinlikleri ile genç olmanın hazzını duyuyorlardı.

Üreterek, yaşayarak okuma diyebileceğimiz bu eğitim biçimi tüm dünyanın dikkatini çekmişti. Mezunlar gittikleri köylerde “olmazı olur,” yapıyor; cehalete, yoksulluğa, sömürüye başkaldırıyordu.
Medeni cesaretleri tavan yapmış, özgüvenleri sonsuz öğretmen olarak yetişen bu çocuklar Anadolu köylerine ışık tutuyor; yerine göre bir öğretmen, yerine göre bir zanaat ustası, bilinçli bir çiftçi oluyorlardı...

Günümüzde aradan bir ömürlük zaman geçse de onların öğretmenlik yaptıkları okullardaki izlerini hayranlıkla gözlemliyoruz. Yaşayanların derin kültürüne, aydın düşüncelerine imrenerek bakıyoruz. İçlerinden çıkan yazarların, sanatçıların, yöneticilerin adını övünçle anıyoruz..

Ancak Köy Enstitüleri toprak ağalarının çoban ve ırgat kaynağını kesmişti. Tekerlerine taş konulan Cumhuriyet düşmanlarının tepkisini çekmiş ve homurdanmalar başlamıştı.

ABD’nin sinsi planı gereği Enstitüler sözde “komünizm yayıyor,” iftiraları kulaktan kulağa yayılıyordu. “Siz üretmeyin, biz üretip size veririz,” şeklindeki ABD planı, içerideki gaflet ve delalet içinde olan işbirlikçiler, ağalar, tarikatlar sayesinde tıkır tıkır işlemeye başlamıştı. Dostların imrenerek ve düşmanların hasetlikle baktığı bu güzelim okullar aşama aşama kapatıldı. (1946-1954)

Köy Enstitülerinin havasını, kokusunu, kültürünü az da olsa sürdüren Öğretmen Okulları da yetmişli yıllarda tırpanlandı...
Hiç bir öğretmenlik ülküsü olmadan, hiçbir meslek aşkı duymayan, uygulama ve meslek ruhunu tatmayan, “bir baltaya sap olamamışlar” öğretmen oldular.

Puanı ancak yettiği için ve bazen mektupla, bazen uzaktan, tarikat destekli kurslarla yetişen nesil Eğitim Fakültelerinden çıkıp öğretmen oldular... Sonuç olarak Dünya genelinde eğitimde yaya kaldık...

Günümüzde herkes anlıyor ki Köy Enstitüleri sürdürülseydi ülkemiz bir “beyaz zambaklar ülkesi” olabilirdi. Çinlilere karşı kanımızla korduğumuz Güney Kore gibi çağı atlayabilirdik. Rahat bir yaşam düzeyine, ekonomik ve kültürel zenginliğe, çağdaş demokrasiye ulaşabilirdik diye düşünüyor ve çoğu sonsuzluğa göçmüş Köy Enstitülü öğretmenlerimizi minnetle anıyorum.....

Veli Aykar, Öğretmen- yazar, 16.04.2025
* * * * * * * * * * * * * * * * * * *

KAYNAK: “ Köy Enstitüleri ve Eğitim “ facebook Gurubu

https://www.facebook.com/photo/?fbid=1208098064443176&set=pb.100057289816893.-2207520000

* * * * * * * * * * * * * * * * * * *

16 Mayıs 2025 Cuma

SEN O HARCI HARCAMA LÜKSÜNE SAHİP MİSİN... / Sebahat Mayda Yavuz

 SEN O HARCI HARCAMA LÜKSÜNE SAHİP MİSİN... / Sebahat Mayda Yavuz

Kaynak: "KÖY ENSTİTÜLERİ - HALKEVLERİ- II” Facebook Grubu

''Mesela burada hayvancılık gelişiyor. Yoğurt, süt elde ediliyor. Başka yerde kiremidini, tuğlasını kendi yapıyor. Kiremide para vermiyor. Yani böylelikle devlete çok büyük yük olmadan bu okullar sağlanıyor.

Bugün bunu trilyonlara yaptıramazsınız. Bir yerleşke binasını bile yaptıramazsınız, mümkün değil. Çünkü o gün o çocuklar kendileri yapıyorlardı. Beğenmedikleri yerleri söküyorlar bir daha yapıyorlardı, hiçbir şeyi boşa harcamıyorlar.

Öğrencinin biri şurada iki kürek harcı harcamamış, herkes gidiyor diye yemeğe gitmiş, müdür yakalamış onu pataklıyor, “Sen o harcı harcama lüksüne sahip misin?” diye, yani o iki kürek harcı bile kullanman gerek diye. Böyle bir disiplin var.
Büyük bir savaş var dünyada, cehalet savaşının yanında büyük bir yoksulluk var.

Devletimizin 1937’deki yıllık bütçesi 250 milyon lira..
1947’de de 1.250 milyon.. 1937’den 1947’ye kadar bu 21 tane enstitüye, hatta 20 tane enstitüye çünkü Van’daki 1948’de açıldığı için o sonra katılıyor, bu 20 enstitüye 51 milyon lira para harcanmış devlet bütçesinden, bu para da burada çalışan bütün öğretmenlerin maaşları dâhil, bütün öğrencilerin yediği, içtiği, giydiği, alımı, satımı dâhil 800’e yakın bina yapılmış.
Bu binaların yapımları dâhil 51 milyon lira para harcanmış, yani siz 1936’dan 1947’ye 11 yılı 51 milyonu 11’e böldüğünüz zaman yıllık 5 milyon liralık bir bütçeyle yapılıyor. Ama ne yapıyor. Diyelim ki kamyonuyla taşımayı okul öğrencileri yapıyor, hiç para verilmeden.

Elbise dikimini çocuklara öğretmişler, elbiselerini kendileri dikiyorlar, dışarıya para vermiyorlar. Arifiye ve Beşlikdüzü Köy Enstitüleri balık üretiyorlar, onu kendileri yiyorlar, diğer enstitülere gönderiyorlar, satıyorlar oradan aldıkları paralarla enstitüyü yapmaya çalışıyorlar.''

* * * * * * * * * * * * * *

Kaynak: https://www.facebook.com/groups/httpswww.facebook.comgroups825246187662853/?notif_id=1747303384837515&notif_t=group_name_change&ref=notif

* * * * * * * * * * * * * * *


Köy Enstitülerine dair – 2 / Sebahat Mayda Yavuz

 Köy Enstitülerine dair – 2 / Sebahat Mayda Yavuz

Kaynak: "KÖY ENSTİTÜLERİ - HALKEVLERİ- II” Facebook Gurubu


''Enstitüde öğrenciler güne halk oyunlarıyla başlarlar, daha sonra arkadaşların fırında pişirdiği ekmeklerle kahvaltılarını yaparlardı.

Enstitü büyük bir kütüphaneye sahipti ve Hasan Ali Yücel’in çevirisini yaptırdığı Dünya Klasikleri bu kütüphane raflarında yerlerini almıştı.

Saat 7.30’dan sonra serbest okuma yapan öğrenciler bir yıl içinde 25 klasik eseri okumak zorunda idi, ayrıca isteyen öğrencilere mandolin, keman ve bağlama dersleri de verilirdi. Bağlama derslerini kimi zaman Âşık Veysel verirdi.

Anadolu’dan gelen bu köy çocukları okuduklarından, dinlediklerinden, gördüklerinden çok etkilenir, etkilenmekle de kalmayıp örnek alırlardı.

Köy Enstitülerinde Türkiye’nin geleceğine damgasını vuracak aydınların tohumları atılmaya başlanmıştı.''

* * * * * * * * * * * * * * * *

Kaynak: https://www.facebook.com/photo?fbid=9224776837635671&set=pcb.2690802161107237

* * * * * * * * * * * * * * * *