15 Mart 2022 Salı

KÖY ESTİTÜSÜ MEZUNU BABAMIN ANILARI / YAŞAR ÜNAL

 

KÖY ESTİTÜSÜ MEZUNU BABAMIN ANILARI / YAŞAR ÜNAL

DURMUŞ ÜNAL ÖĞRETMENİMİZ )

1946 yılında Anadolu’da bir köyden kalkıp, birazda şansın yardımı ile Pazarören Köy Enstitüsü’ne kayıt olan, öğretmenliğe başladığı 1950 yılından itibaren hiç izin ve rapor kullanmadan 30 yıl hizmet edip 1981 yılında emekli olan, her köy enstitüsü mezunu gibi İDEALİST VE VATANSEVER BİR ÖĞRETMEN olan, babamız DURMUŞ ÜNAL’ın, okula gidişini ve okul yıllarını kapsayan ve 85 yaşında iken kaleme aldığı anılarını aslına sadık kalarak yazmaya çalıştım.

Babamız, maalesef 10.12.2021 tarihinde vefat etti. Kendisinin okul yıllarına ait resimlerini daha önce sizlerle paylaşmıştım. En azından okula gidişini ve okul yıllarını kapsayan anılarını da sizlerle paylaşmak istedim. Tahmin ediyorum o dönemlerde köy enstitüsüne kayıt olan birçok çocuğun (gencin) hikayesi de buna benzerdir. Bu nedenle babamızın anılarında, köy enstitüsü mezunu sizlerin anne veya babalarınız veya dedelerinizin neler yaşadığını azda olsa hissetmenizi, acı-tatlı anılarınızı tazelemenize yardımcı olurum.

1- Çobanlık Yılları

1946 yılının sonbahar aylarıydı, Kazamız Yeşilhisar’dan (o zamanki adı: Develi Karahisarı) köyümüze gelen yayla yolu üzerinde danalarımı otlatıyordum. Geleceğimi düşünüyordum. Böyle çobanlıkla halim, sonum nereye varacaktı. Yol kenarında bir taşın üzerine oturmuş, danaların otlamasını seyrediyordum.

Kazamız yönünden omuzunda tahta bavulla tanımadığım bir ağabey geldi. Tahta bavulunu yere koyarak üzerine oturdu. Belli ki çok yorulmuştu. Ağyokuş denilen oldukça dik, yorucu bir yolu çıkmıştı.

Yanıma gelip oturunca, çoban kardeş suyun var mı? diye sordu. Var dedim. Kendi hayvanımızın üzerinde bir heybenin içinde azığım ve suyum vardı. Koştum çantamı getirdim. Avanos kabından boduş denilen bir su kabım vardı. Uzattım. Kana kana doyasıya içti, teşekkür etti.

Ağabey eğer açsan, ekmeğim de var dedim. Bana ekmeğini verirsen sen ne yapacaksın, diyerek almak istemedi. Sen beni merak etme, ben koyun çobanlarının yanına varır, orada karnımı doyururum, onlarda süt, yoğurt, pilav, et eksik olmaz dedim. Sonunda ekmek ve katık ikram ettim.

Okuma yazma bilip bilmediğimi sordu. İlkokulu bitirdim, okumayı çok seviyorum dedim. Ona, çantamda bulundurduğum eski hikâye kitaplarını gösterdim. Bunlar, Kerem ile Aslı, Karacaoğlan, Kan Kalesi vb. kitaplardı.

Sonra kendini tanıttı. Ben şu ilerideki köyden Remzi Tuncer’im, Pazarören Köy Enstitüsü Öğretmen Okulu’nda okuyorum, son sınıftayım, 2 ay sonra öğretmen olacağım. Okul idarecileri ve bilhassa Eğitim Başı beni çok sever. O, Nevşehir yakınında Kellah Köyü’nden dedi. Seni okula yazdırsam, istetsem gelir misin dedi. İsmimi, anne ve babamın ismini bir kâğıda yazıp cebine koydu. (Bir parça iyiliğim, karşılığını buluyordu) Ağabeye, bizim kendi eşeğimizi vererek köyüne yolladım. Eşek ertesi gün geldi.

Remzi ağabey okula dönünce, benim ismimi okula vermiş.1946 yılı ekim ayı içinde, köye gelen Jandarmanın Muhtarlığa bıraktığı resmi bir yazı ile beni Pazarören Köy Enstitüsü’nden istiyorlardı. Ancak ne yazık ki ne diplomam ne de ismim tutuyordu. Ne oldu nasıl oldu anlayamadım. Esas ismi Durmuş Ünal olan ağabeyimin 1946 yılında askere çağırılması sırasında nüfus cüzdanının bulunamaması nedeniyle benim nüfus cüzdanı ile Kâmil Ünal olarak askere gitmiş, bana da ağabeyim Durmuş Ünal’ın nüfus cüzdanı kalmıştı. İlkokul diplomama da Kâmil Ünal adı olduğu için Köy Enstitüsü’ne kayıtta bir sıkıntı çıkacak diye çok korktum. Ama sağ olsun benim Pazarören’e kayıt olmamda çok emeği geçen Remzi Ağabey sayesinde bunu da hallettik.

Fakat, evin geliri düşecek endişesi ile babam kayıt olmamı istemiyordu. Yalvar yakar, köyün ileri gelenlerinin de konuşması ile babamı ikna ettik ve babam kefaret senedini imzaladı.

2- Enstitü Yolunda

Gerekli hazırlıkları yaptım. Evraklarımı yanıma aldım. Rahmetli anacağızım bir erzak çıkını hazırlamıştı, içinde hatırladığım kadarı ile; 3-4 adet yağlı hamursuz (kete), 5-6 adet yumurta, 4-5 salatalık ve domates vardı.

1946 yılının Ekim ayının 29 Cumhuriyet Bayramı günü tahta bavulumu omuzuma alarak sonsuz bir yolculuğa çıkıyordum. Çeşitli duygular içindeydim. O gün arkamdan anacağızımın ağlayışını, tanıdıklarımın el sallayışını unutmadım. Yeşilhisar’dan kara trene bindim. Sadece cebimde annemin verdiği 5 TL vardı. Kayseri’ye vardım, Erciyes Oteli’nde yattım. Sabahleyin erkenden kalktım. Okula nasıl gidileceğini düşünüyordum ki, otel sahibi her gün buraya gelip, burada Köy Enstitüsü okulunun arabasının durduğunu, akşamda okula döndüğünü söyledi. Şoföre söyle, resmi yazıyı göster, seni alır dedi.

Bekledim, gerçekten okulun arabası saat 10.00’da geldi. Şoföre resmi yazıyı gösterdim, fazla harçlığım yok fakirim, beni de arabaya al, okula gideyim dedim. Sağ olsun hiç zorluk çıkarmadı, para da almadı. Allah ondan da razı olsun. Otobüste giderken bana çok yakınlık gösterdiler, hoş geldin dediler.

3- Köy Enstitüsü’nde

Okula vardım, beni nöbetçi öğretmene teslim ettiler. Öğretmen beni idare binasına götürdü. Yarı sevinç, yarı korku içinde içeri girdim. 3 kişi oturuyordu, belli ki yöneticilerdi. Saygıyla yürüyerek yanlarına varıp, ellerini öptüm. Geri çekilerek el bağlayıp gösterdikleri yere oturdum. Beni dikkatlice izlediler. Belli ki benim durumum onları üzmüştü. Çünkü üstüm başım temiz olmasına rağmen, çamaşırlarım yamalıydı, ayağımda çarık vardı. Elim yüzüm nasıl tarif edeyim güneş yanığı vb. lekelerle doluydu. İçlerinden bir tanesi benim geçmişimle ilgi bilgi aldı. Okumayı sevip sevmediğimi sordu. Saygıyla cevap verdim. O zamanlar imtihan yoktu. Bana Sevr ve Lozan antlaşmalarını ve basit bir matematik problemi sordu. Bunları çok güzel cevaplandırdım. Memnun oldular. Nöbetçi öğretmeni çağırarak beni okulun ambar memuruna götürdüler. Öğretmen ambar memuruna gerekli talimatları verdi. Ambar memuru bana her türlü giyeceğimi 2 takım olarak ayrı ayrı kontrol ederek temiz bir bez torbasına koydu.

Elimize torbaları alarak beni okulun hamamına götürdü. Hamamcı sadece paramı alarak bütün çamaşırları çıkarmamı söyledi. Soyundum, çamaşırlarımın tamamını yanmakta olan hamamın kazanına attı. Acı bir tebessümle o anı izledim ve duygulandım. Hamamcı gerekli uyarıları yaptı. İtina ile güzelce banyo yaptım. Çıkınca tıraş oldum, taze çamaşırlarımı giydim. Ayakkabımı (fotinlerimi), okul şapkamı giyip, kravatımı da takınca bendeki sevinç şaşkınlığını bir görseydiniz benim gibi siz de şaşırırdınız. İşte öğretmen okulu öğrencisi olmuştum.

Sonra nöbetçi öğretmen beni alıp, bir sınıfa götürüp sınıf öğretmenine teslim etti. Kendimi kısaca sınıfa tanıttım, sevindiler. Bana 437 okul numarası verdiler. İşte okula başlayışım 4 Kasım 1946. Ne var ki okulda dersler başlayalı iki aya yakın olmuştu, derslerime çok çalışıp o açığı kapatmama lazımdı, ancak bu çok zor görünüyordu. Ben ilkokulu bitireli 3-4 yıl olmuştu. Çok bilgileri unutmuştum. Bütün gayretimle derslerime çalıştım. Karne zamanı gelince, bana karne verip vermeyeceklerini düşünüyorlardı. Sağ olsun sınıf öğretmenim, mevcut notlara bakarak bana karne verdi. Notlarım iyiydi.

Şunu da anlatmadan geçemeyeceğim, ilk vardığım günün akşamı nerede yatacağımı düşünüyordum. Bunu nöbetçi öğretmene söyledim. Hocam ben yeni geldim, yatacak yerimi bilmiyorum dedim. Beni aldı çok uzun bir binaya götürdü. Burası Gülcemal denilen bir yatakhaneymiş. İçeride yüzlerce üst üste iki katlı ranza vardı. Üst katta bir ranza gösterdi. İşte devamlı yatacağın yer burası dedi. Kendisine saygıyla teşekkür ettim. Yatağımız ve yastığımız içi ot dolu bir battaniyeden ibaretti. Bu yatakta yıllarca yattım. Yatakhanemiz fenerlerle aydınlatılıyordu. Akşam saat 11.00’de yatıp, sabah 06.00’da kalkıyorduk.

Derslerimiz bütün hızıyla devam etti. Her dersimize ayrı bir öğretmen giriyordu. Derslerimizin dışında ayrıca marangozluk, demircilik, inşaat, ziraat vb. derslerimiz de vardı. Bu dersler oldukça zor ve yorucuydu. Senede iki defa okulun, uzaktaki Zamantı Irmağı kıyısındaki çiftliğine gidiyor, orada ziraat dersleri, hayvancılık, arıcılık, çiftçilik vb. alanlarda tatbiki, ameli dersler görüyorduk. Bu işler için çiftlikte bir ay kalıyorduk. Günlük dersler bitince, gece sınıflarımızda kendi kendimize çalışıp mütalaa yapıyorduk. Yemeklerimiz normal ölçülerinde çıkıyordu. Okulumuza ait bir ekmek fırını vardı. Süt, yoğurt, et gibi ihtiyaçlarımız çiftlikten geliyordu.

O yıl baharda okulumuz tatil oldu.45 gün yaz tatilinde, çok özlediğim köyüme izine geldim. Sevgili anneme, kardeşlerime kavuştum, bilseniz ne kadar sevinçliydim. Tatil bitince yine okula döndüm. Böylece 2. sınıfa başladım. Böylece aylar, yılları kovalayarak 2-3-4 ve 5. sınıfları iyi derecelerle geçerek son sınıf bitirme sınavlarına geldik. Sorularımız Ankara’dan MEB’den geliyordu. İmtihanlardan korkmuyordum. Kendime güveniyordum. İmtihanlarım çok iyi geçti.

Ancak, Pedagoji, Çocuk Eğitimi imtihanında soruları çok bilmemem ve anlatmama rağmen, komisyon öğretmenleri arasında benden önce giren bir arkadaş yüzünden bir tartışma devam ettiği için, beni gereği gibi dinlemediler. Anlatmam bitince bana çık dediler, gayri ihtiyarı çıktım. Sonuçlar okununca çok şaşırdım, adeta şok oldum. Çünkü ben, bu derslerden ikmale koymuşlardı. İtirazlarım fayda etmedi. Güz dönemine kalmıştım. Üzüntü içerisinde o kitapları çantama koyarak köyüme geldim. Her gün dağlara, bahçelere gidip çalışıyordum. Artık kuş uçsa elimden kurtulamazdı.

Okula döndüm. Bitirme imtihanlarında en iyi notu ben aldım. Böylece ömrümün 5 yılnın geçtiği okulu bitirmiş, öğretmen olmuştum. Ancak ne yazık ki baharın ilk imtihanlarında bitiren arkadaşlar kendi köylerine veya yakın yerlere atandıkları halde, beni güz dönemi mezunu diyerek acımasızca Van’a tayin ettiler. O komisyonda hakkımı yiyen öğretmenlere hakkımı helal etmiyorum. Ahirette yakalarına yapışacağım. Diğer öğretmenlere hakkımı helal edip, ellerinden öpüyorum.

4- Son

1951 yılı ağustos ayı içinde okulum bitmiş bir öğretmen olarak köyüme dönmüştüm. O yıl benim mutlu yıllarımdan biriydi.

-Hem 5 yıl ömrümü alan Pazarören Köy Enstitüsü’nü bitirmiş, genç 23 yaşında bir öğretmen olmuştum.

-Esas mutluluğum ise, daha önce sözlüm olan ve ömür boyu hayat arkadaşım olacak Makbule Tuncer (Ünal) ile 11 Ekim 1951’de evlenmemiz oldu. Çok mutlu günlerimiz geçti. (Annemiz Makbule Ünal da 22 Haziran 2013’de vefat etti.)

Merhum sevgili babamızın mezuniyete kadarki anıları bu kadar. Öğretmenlik yıllarına ait sayfalarca anısını da belki daha sonra sizlerle paylaşabilirim.

Babamız mezuniyetten sonrası sırası ile aşağıdaki yerlerde görev yaptı:

-Van-Gürpınar ilçesi Havasor Nahiyesi Kizgi köyü

-Kayseri-Pınarbaşı İlçesi Viranşehir Nahiyesi Kurbağlık Köyü

-Nevşehir- Ürgüp İlçesi Damsa (Taşkınpaşa) Köyü

-Nevşehir-Acıgöl nahiyesi

-Kırıkkale-Merkez

-Ankara-Mamak-Kayaş

30 yıl görev yaptıktan sonra 1981 yılında emekli oldu ve 10 Aralık 2021 tarihide de 94 yaşında vefat etti.

RUHU ŞADOLSUN

* * * * * * * * * * * * * 

KAYNAK:”KÖY ENSTÜTÜLÜLERİN ÇOCUKLARI” FACEBOOK GURUBU

https://www.facebook.com/groups/691168624252507

https://www.facebook.com/groups/691168624252507/?multi_permalinks=4886887768013884&notif_id=1647191859782853&notif_t=feedback_reaction_generic&ref=notif