28 Eylül 2022 Çarşamba

23. ölüm yılında FAKİR BAYKURT'U ANMA ETKİNLİĞİ

 



BURDUR FAKİR BAYKURT KÜLTÜR VE SANAT DERNEĞİ ( FAKİR-DER) DAVETİDİR.
Ölümsüz usta yazar FAKİR BAYKURT'un 23. ölüm yılında Burdur Fakir-Der olarak 8 Ekim 2022 Cumartesi günü düzenlediğimiz FAKİR BAYKURT ANMA ETKİNLİĞİMİZE tüm halkımız davetlidir.
Program :
Saat : 11.00 Fakir Baykurt Kavşağında toplanma ve anıta çiçek sunumu,
11.30 Burdur Belediyesi Konferans Salonuna Fakir'e Saygı yürüyüşü,
12.00 Burdur Belediyesi Konferans Salonunda
anma programının başlaması.
** Sunu - Şiir ve Müzik Dinletisi,
** Misafir konuşmacıların Fakir Baykurt hakkında söyleşileri,
14.00 Plaket ve çiçek sunumu, kapanış.

* * * * * * * * * * * * *

KALDIĞIMIZ YERDEN BURDUR GELENEKSEL ATATÜRK FOTOĞRAFLARI SERGİLERİMİZE 3 YIL ARADAN SONRA 10-15 KASIM 2022 TARİHLERİNDE DEVAM.

* * * * * * * * * * * * *

KAYNAK: YUSUF ÇAKAR / “KÖY ENSTİTÜLERİ DÜŞÜNCESİ DENİZLİ” FACEBOOK GURUBU

13 Eylül 2022 Salı

Dağ başlarında unutulmuş kızdınız, oğuldunuz / Mustafa Güneri

 

''Dağ başlarında unutulmuş kızdınız, oğuldunuz. Yazgısına küs topraklarda birer serçe kuşuydunuz.''
Köylerinden ilk kez çıkıp Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü'ne kaydını yaptırmaya gelen O KIZLAR... 1940'lı Yıllar
Türk köylüsünden konçerto çalan, roman, öykü, şiir yazan, ressam, heykeltıraş, öğretmen, aydın çıkarmanın ocağı KÖY ENSTİTÜLERİ.
Arşiv: Mustafa Güneri

* * * * * * * * * * *

PAYLAŞIM: TC Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü & Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü

"YK Köy Enstitülüler Derneği Türkiye” FACEBOOK GURUBU


9 Eylül 2022 Cuma

UYGARLIĞA GİDEN YOL / HATİCE ARAY


UYGARLIĞA GİDEN YOL

Köy Enstitüleri sağ ve gerici kesim tarafından komünist ve dinsizlikle suçlandılar ve karalandılar. 1948’den itibaren Köy Enstitüleri'ni kuruluş amacından çıkardılar, öğretmen okullarına dönüştürdüler. 1950 yılında yapılan seçimlerde Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Tevfik İleri daha da ileri giderek zaten işlevini yitiren enstitüleri 27 0cak 1954’te çıkarılan bir yasa ile İlköğretmen Okulları ile birleştirerek tamamen kapattı. Binbir emekle kurulan enstitüler, kazanımlarını göremeyecek kadar gerici çevrelerin kurbanı olmuştu.

Türkiye Cumhuriyeti devrimlerinin son halkası olan Köy Enstitüleri olağanüstü bir biçimiydi. Çağdaş uygarlığa açılan laik ve karma eğitimdi. Köy çocuklarına açılan en uygun ve en ekonomik aydınlanma yoluydu. En verimli çalışmalarını 1940-1946 yılları arasında verdiler. Bir rüya gibi kısa süren bu aydınlık yıllarda yoktan var yaratarak en güzel başarılara imza attılar. Hem güzel yaşadılar hem görev yaptıkları köylerine güzellikler yaşattılar. Gerici çevreler işte hep bu güzelliklerden ve toplumsal uyanıştan korktular. Gerçek dışı konuşmalarla karaladılar. Köy çocukları okuyor, köylüler aydınlanıyordu. Köylü sorup sorgulamaya başlamıştı. Tam her şey yoluna konulmuş çağdaş uygarlık yolunda ilerlemeye geçilecekken enstitülerin önü kesilmişti. Köy çocuklarının rüyaları yarım bırakılmıştı. Yalnız çocukların mı? Köy toplumunun da… Türk eğitim sisteminin olağanüstü yenilikçi Atatürk devrimlerinin son halkası ve en büyük devrim olan köy enstitülerini daha ileriye götüreceklerine, kapattılar. Köy Enstitüleri'ni kapatanlar tırnaktan tepeye ilerlemenin de önünü kestiler, Türk eğitim sistemimizi yaraladılar.

Oysa Köy Enstitüleri Atatürk devriminin en son halkasıydılar. Eğitimde Atatürk’ün özleyişlerine uygun çağdaş bir toplum yaratmanın en güzel örnekleriydiler. Onlar açıldıkları yere canlılık getiriyorlardı. Yaşama sevinci çalışma coşkusu veriyorlardı. Tarlalardan, bahçelerden, inşaat alanlarından gelen kazma kürek seslerine öğrencilerin coşkulu sesleri karışıyor, gökyüzü bu seslerle çınlıyordu. Onlardaki bu heyecanı gören köylüler bir başka hayatı tanıyorlardı. Hele işler tamamlanıp da avluda toplandılar mı… İçlerinden birinin çaldığı bir kemanla halaya durmaları yok mu… Bu kez gökyüzünü türkülerle çınlatıyorlardı. Onları gören köylüler şaşırıyor, bu hallerine hayranlık duyuyorlardı. Sanki biraz önce kazma kürek sallayanlar, taş, kum çekenler, tuğla taşıyanlar, duvar örenler onlar değildi. Bu öğrenciler karıncalar gibi çalışkan, ipek böceği gibi üretkendiler. Onlar, yüzlerindeki sevinç, gözlerindeki ışıltılarla; çalışkanlıkları, heyecan ve coşkularıyla içlerindeki hevesle ve dillerindeki:

Sürer eker, biçeriz, güvenin ötesine/Milletin her kazancı, milletin kesesine/Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine/Toprakla savaş için ziraat cephesine/Biz ulusal varlığın, temeliyiz, köküyüz/

Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz” ile devam eden Ziraat Marşı'yla unutulmuş köylere ve köylülere hayat veriyorlardı. Gökyüzü enstitü öğrencilerinin yüreklerinden kopan bir coşkuyla söyledikleri bu marşla çınlıyor ve aydınlanıyordu. Aydınlıktan korkulur muydu? Ama korkuldu!

Bu kısacık zamanda bile ektikleri tohumlar ve geçtikleri yerlerde silinmeyen izler bırakan bu yürekli güzel insanlara sonsuz teşekkürler. Başta Cumhuriyetimizin Kurucusu Başöğretmen Büyük Atatürk’ü, köy enstitülerinin kuramcısı ve kurucusu İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’u, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’i ve bütün köy enstitüsü müdürlerini ve öğrencilerini (Düziçi Köy Enstitüsü ilk mezunu babam Mustafa Aray’ı ve ikinci mezunu olan annem Nimet Aray’ı) özlem ve minnetle anıyorum. Ve bu özelin özeli güzel insanların önünde bir kez daha saygı ile selam duruyorum. Yaşayan öğretmenlerimden Sayın Abdullah Özkucur’un, Sayın Haydar Demirtaş’ın ve sevgili eşi Mahinur Demirtaş’ın ellerinden sevgi dolu saygı ile öpüyor sağlık ve esenlikler diliyorum.

* * * * * * * * * * *

KAYNAK:https://www.aydinlik.com.tr/haber/17-nisan-2021-koy-enstitulerinin-kurulusunun-81-yildonumu-2-yarim-kalan-ruyalar-241255

HATİCE ARAY / aydınlık.com.tr - Özgürlük Meydanı


Köy Enstitüleri'nin öğrencileri / HATİCE ARAY




Köy Enstitüleri'nin öğrencileri, okullarını bitirip köylerine özgüveni yüksel yetenekli bireyler olarak dönüyordu. Ve köylerinde ekonomik, toplumsal ve kültürel değişimler yaşandıkça, köylülerin sırtından geçinmeyi adet edinenler rahatsız oldu. 1946 yılıydı ve henüz Demokrat Parti kurulmamıştı. Ancak Demokrat Partililer henüz Cumhuriyet Halk Partisi içinde milletvekiliydiler. Laik Cumhuriyet'in karşıtlarından biri olan Reşat Şemsettin Sirer, Milli Eğitim Bakanı oldu. 7 Ağustos 1946’da ülkenin en uzun ve en verimli çalışan Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in bakanlığı sona erdi. Şemsettin Sirer, kayıtlara göre, Cumhuriyet Halk Partisi’ndeydi. Ancak aklı Demokrat Partili idi. Köy sahibi ağalar (Kinyas Kartal) ve Meclis’teki toprak sahibi milletvekillerinin desteği ile 19 Şubat 1947 tarihli ve 5012 sayılı tek maddelik yasayı Meclis’ten geçirdiler. Milli Eğitim Bakanı Şemsettin Sirer’e göre ‘tehlikenin asıl kaynağı bir üniversite özelliği taşıyan Yüksek Köy Enstitüsü’ydü. O da çok sürmedi, can damarı kesilerek kurutuldu. Ardından köy enstitülerinin kuramcısı ve kurucusu olan İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, görevden uzaklaştırıldı. Meclis’ten geçen bu yasanın amacı, kadınları eğitim yasasından ayrı tutmak idi. Bu aynı zamanda Atatürk’ün kadın erkek eşitliği ilkesine de aykırıydı.

Şemsettin Sirer’in 7 Ağustos 1946’da başlayan Milli Eğitim Bakanlığı 8 Haziran 1948’de sona erdi. Bu iki yıl, bir ömre sığmayacak kadar emek isteyen Köy Enstitüleri'ni tarumar etmeye yetti. Yöneticilerin ve öğrencilerin binbir emekle yaptıkları bu güzelim enstitülere verilen ömürler hiçe sayıldı. Ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunu Bingöl Milletvekili Hasan Tahsin Banguoğlu getirildi. O da Şemsettin Günaltay kabinesinde görev yaptı. Ne yazık ki yirminci yüzyılda modern ve çağa uygun bilimin, laik ve karma eğitimle köylere ulaşarak toplumsal uyanışın gerçekleştiğini görenler bunu istemedi. Oysa Büyük Atatürk 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’da şöyle sesleniyordu:

Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmuştur. Mümkün müdür ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim diğerini görmezden gelelim de kitlenin tamamı ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir topluluğun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? Şüphe yok ki ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraberce atılmak, ilerleme alanında birlikte kararlı yürümek gerekir. Böyle olursa inkılap başarılı olur.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II, S: 226-227.)

* * * * * * * * * * * 

KAYNAK:https://www.aydinlik.com.tr/haber/17-nisan-2021-koy-enstitulerinin-kurulusunun-81-yildonumu-2-yarim-kalan-ruyalar-241255


İŞ İÇİN İŞ İÇİNDE İŞLE EĞİTİM / HATİCE ARAY

 

İŞ İÇİN İŞ İÇİNDE İŞLE EĞİTİM’

Trahomdan yaralanmalara kadar her şeyi tedavi etme zorundan doğan tecrübelerle Malatya Akçadağ Köy Enstitüsü’nün öğretmen kadrosunda ‘sağlık öğretmeni’ iki katına çıktı. 1946’da 457 Akçadağ mezunundan 63 tanesi ‘halk sağlığı memuru’ sanını taşıyordu. Dört vilayetin köylüsü ile din tüccarlarının sattığı yarı sihir yarı empirik (deneyci bilgi karışığı) zararlı ilaçlar arasına 63 sağlık memuru ile enstitülerde ‘ilk yardım’ eğitimi gören mezunlardan başka girecek hiçbir tıp insanı yoktu.

İş için iş içinde işle eğitim” ilkesini uygulayarak savaşın yarattığı onca yokluğa, yoksulluğa rağmen kendi okullarını kendileri yaptılar. Ekinler ektiler, sebzeler yetiştirdiler. Kumlar elediler, harçlar kardılar. Biriketler döktüler, temeller kazdılar. Taşlar çektiler, taşlar kırdılar. duvarlar ördüler, köşeler bağladılar. Çatılar yaptılar, kiremitler taşıdılar. Kızlı erkekli yan yana çalıştılar. Emek ettiler, alınteri döktüler üretmenin zekine vardılar. Kız öğrenciler, dikişhanelerinde nevresimler, çarşaflar, güneşten koruyacak şapkalar diktiler. Kilimler dokudular, örgü işleri yaptılar. Fırınlarda ekmekler pişirdiler, turşular kurdular, reçeller yaptılar.

Dersler gördüler, dünya klasiklerini okudular, tartıştılar. Şiirler, öyküler yazdılar. Tiyatro oyunları yazıp yine kendileri oynadılar. Mandolin, keman saz çaldılar, halaylar çektiler. Köy enstitülü kızlar, ne süs püs yaptılar, ne güzel görünme gibi bir çabaları oldu. Onlar, gençliğin zaten bir güzellik olduğunun bilinciyle yetiştiler. En büyük yarışları “Ne kadar verimli olabiliriz?” yarışıydı. Onlar, kullanışlığa dayalı en gerçekçi köy enstitülerinde en gerçek eğitimi alarak yetiştiler. Çalışkan, emekçi, üretken, dürüst, onurlu ve yurtsever olarak Atatürk’ün, cumhuriyeti emanet ettiği gençlik oldular.

Onlar, Atatürk’ün çağdaş uygarlık yolunda çizdiği yolda yürümek için köylere birer ışık olarak yayıldılar. Aydınlık oldular. Gittikleri yerlerde ekonomik, sosyal ve kültürel bir toplumsal uyanış başlattılar. Çağdaş uygarlık yolunda ilerlemenin öncüleri oldular. Enstitülere köy çocuklarında bir akın başlamıştı. Uygarlık yolunda yürüme değil koşma zamanıydı. Hiç akla gelir miydi ilerlemekten korkanların olacağı; kim geriye gitmek isterdi?

* * * * * * * * * 

KAYNAK:https://www.aydinlik.com.tr/haber/bugun-koy-enstitulerinin-kurulusunun-81-yildonumu-dogru-egitimin-bereketi-241157

HATİCE ARAY / aydınlık.com.tr - Özgürlük Meydanı


 

TIRNAKTAN TEPEYE / HATİCE ARAY

 

Böylece ‘eğitim sisteminin tepeden tırnağa iyileştirme değil, tırnaktan tepeye doğru kesin bir adımla işe başlama hedefi İsmail Hakkı Tonguç’a, İlköğretim Genel Müdürü olma olanağı verilince yaşama geçiyordu’. (Türkiye’de Köy Enstitüleri, Fay Kirby, S: 106)

1940 yılından itibaren yurdun çeşitli bölgelerinde laik ve karma eğitim yuvaları köy enstitüleri birer birer yükseliyor güneş gibi aydınlatıyorlardı bulundukları bölgeleri. Ancak dünyayı ikinci kez kana bulayan İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Batı Cephesi Komutanı olarak savaşın tüm acılarını yaşamış biri olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni savaşın dışında tutuyordu. Yurdu dört yıl süren Birinci Dünya savaşını yaşamış, İtilaf Devletleri tarafından işgale uğramış mütareke yıllarını yaşamıştı. Ardından Atatürk’ün önderliğinde üç buçuk yıla yakın Kurtuluş Savaşı vermişti. Savaşın getirdiği acılar, yoksunluk ve yokluklar sürüyordu. Millet yaralarını sarıyordu. Büyük kurtarıcımız Atatürk “Yurtta barış, dünyada barış”ı öğütlüyordu. Ancak mihver ve müttefik devletlerin kuşatması ve sıkıştırmaları altındaydık. Bütün baskılara karşı Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ülkesini savaş dışı bırakmayı başarmıştı. Ama savaşın getirdiği ekonomik sıkıntılarla yoksulluk rüzgarları yurdu etkisi altına almıştı. Bir kıtlık dönemi yaşanıyordu. Bütün bunlara rağmen savaşa katılmaktansa kıtlığa katlanmak evlatları yetim bırakmamak en doğru yoldu.

Artık Türkiye’de eğitim seferberliğine sıra gelmişti. Cehaletle savaşmak ve başa çıkmak zamanıydı. Çok fazla savaş yapmıştık. Şimdi eğitim; çağdaş uygarlık yolunda ilerleme zamanı olduğunu söylüyordu Cumhurbaşkanı İsmet İnönü. Ancak her olasılığa karşı birçok çiftçi ve emekçi yurt savunmasına alınmıştı. Milli Savunma Bakanlığı yiyecek maddeleri depoluyordu. Bu kıtlık döneminde her tarafta fiyatlar yükselmişti. Bu arada karaborsacılık doğmuştu. Ekmek karneye bağlanmıştı. Bu kıtlık döneminde köy enstitülerine de sınırlı ödenek kalıyordu. Kızlı erkekli çocuklar enstitülere koşuyorlardı. Herkes zorla değil, isteyerek gidiyordu. Öğrenciler her şeyin üstesinden gelmeye hazırdı. El birliği ile çalışıyorlar, emek ediyor, alınteri döküyor, üretiyorlar. Kendi okullarını yaptıkları gibi yeni yapılacak okullara gruplar halinde yardıma giderek enstitüler arası işbirliğinin en güzel örneğini veriyorlardı. Böylece İsmail Hakkı Tonguç’un “İş için iş içinde işle eğitim” ilkesi yaşama geçiyordu. Enstitü öğrencileri emeksiz üretim olmayacağı gibi alınteri dökülmeyen bir işin de değeri olmadığının farkına vararak yetişiyorlardı.

Her yıl köy enstitülerine gelen öğrenciler artıyor, kızlardaki artış enstitü müdürlerinin ve öğretmenlerin yüzlerini güldürüyordu. 1940 yılından 1944 yılına kadar tam 21 köy enstitüsü binası usta öğreticiler eşliğinde öğrencilerle birlikte yapılmıştı. Bunlardan biri de Erciş Köy Enstitüsü tarafından 1948 yılında Van’da yapılan enstitüydü. Toplumumuzun gereksinimlerine yanıt veren köy enstitüleri binalarının yerleri seçilirken de özellikle köy çocuklarına ulaşım kolaylıkları sağlamak için hem rahat hem güvenli hem de ekonomik olan demiryollarına yakın bölgeler seçilmiştir. Demiryolları Atatürk için de ayrı bir değer taşıyordu. 18 Şubat 1931’de Malatya’da şöyle diyordu: “Demiryolları, memleketin tüfenkten, toptan daha önemli bir güvenlik silahıdır. Demiryolları Türk Milleti’nin, refah ve medeniyet yollarıdır. Türkiye’de ekonomi hayatının yüksek gelişimleri ancak demiryolları ile olacaktır. Milletin saadeti, istiklali bu yollardan geçecektir.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C: II, S:301)

KAYNAK:https://www.aydinlik.com.tr/haber/bugun-koy-enstitulerinin-kurulusunun-81-yildonumu-dogru-egitimin-bereketi-241157

HATİCE ARAY / aydınlık.com.tr - Özgürlük Meydanı 

ÖĞRENCİLERLE KÖY HALKI EL ELE / HATİCE ARAY


Köy enstitüleri açıldıkları her yeri doğrudan doğruya ekonomik, sosyal ve kültürel yönden etkiliyorlardı. Tarlada, bahçede kızlı erkekli çalışıyorlardı. Erkek öğrenciler kireç yakıyorlar, kum eliyorlar, taş taşıyorlar, briket döküyorlar, temel kazıp temel atıyorlar, duvar örüp çatı yapıyorlar; birer karınca gibi çalışıyorlardı. Yaptıkları binalar yükseliyor; ektikleri tohumlar fışkırıyor, ağaçlar boy veriyordu. Yoktan var edip bulundukları yeri imrenilesi bir cennete çeviriyorlardı. Kız öğrenciler biçki-dikiş atölyelerinde öğretmenleri eşliğinde çarşaflar, nevresimler dikip okul gereksinimlerini karşılarken, erkek öğrencilerin güneşte çalışırken giydikleri şapkaları da dikiyorlardı. Dokuma iplerini kendileri boyuyor, dokumahanelerde kilimler dokuyorlar, örgüler örüyorlardı.

Dersler görüyor, dünya klasikleri okuyorlar, kendileri yazıp oyunlar hazırlıyorlardı. Ulusal bayramlarda köy halkını davet edip kendi yazdıkları oyunlarını hazırladıkları sahnelerde oynuyorlar; fener alayları düzenleyip köyün içinde meşalelerle yürüyor, bayram sevincini köy halkına yaşatıyorlar, köylüyü de okula katıyorlardı.

Bereketli olsun olmasın enstitü öğrencileri okullarının bulunduğu bölgenin toprağına hayat veriyorlardı: “Deniz kıyısına yakın yerde olan Trabzon Beşikdüzü Köy Enstitiüsü topraksızlıktan denize başvuruyor, deniz ürünlerinde gelişiyor, konservecilik tesisleri kuruyordu. Adapazarı Arifiye Köy Enstitüsü, yanı başında bulunan Sapanca Gölü’nde balıkçılık işine el atıyor, balıkçılık yörenin en önemli endüstrisi oluyordu. Onları gören köylüler de balıkçılığa başlıyordu. Kırklareli Kepirtepe Köy Enstitüsü, çok büyük güçlüklerle karşılaşıyor ancak üstesinden geliyordu. İçme suyu sağlayacak bir artezyen kuyusu açıyor, daha sonra Trakya bölgesinin bütün kurak yerlerinde artezyen kuyuları yükselmeye başlıyordu. Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü yorulmak bilmez bir çalışma ile neler başaracağını gösteren bir enstitü olmuş, ağaçlandırma işleri ile önemli bir gelir kaynağı sağlamıştı.” (Fay Kirby, Türkiye’de Köy Enstitüleri S: 276- 277)

Bereketli topraklar üzerinde kurulmuş olan Adana Düziçi Köy Enstitüsü’nde hem tahıl hem sebze ekimi yapılıyordu. İpek böcekçiliği yapıyorlar, küçükbaş hayvan besliyorlar, bol meyve ağaçları yetiştirirken çevrelerini de ağaçlandırıyorlardı. Demiryolu üzerinde enstitüye en yakın yer olan Yarbaşı’na herkesin yararlanabileceği bir tren durağı yaptırmayı da başarmışlardı.

İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı. Malarya (sıtma), verem ve trahom gibi hastalıklar çok yaygındı. Bu hastalıklar karşısında enstitülere doktor bulmak da zordu, bulunan doktorları elde tutmak da… Köy enstitüleri yurttaki sağlık sorununa el atarak bu soruna da çare oldular.

Köy enstitüleri, Türkiye’yi saran görünmez bir teşkilatın önemli bir parçası olarak gözüküyordu. Köy enstitüleri, sağlık memuru ve köy ebeleri yetiştirilmesi için Sağlık Bakanlığı ile ilişki kurdu. 9 Temmuz 1943 tarih ve 4459 sayılı kanun ile bu anlaşmayı resmileştirdi. Bundan sonra köy enstitüsü öğrencileri üçüncü yılsonunda ‘eğitim’ ve ‘sağlık’ kollarını seçeceklerdi. İkinci ihtisaslaşma alanını seçen kızlar, doğrudan doğruya Sağlık Bakanlığı’nın yönettiği kurslara gönderildiler. Erkekler bu eğitimi veren köy enstitüsüne gönderildiler. Bu konuda Hasanoğlan ve Kızılçullu başlıca iki merkezdi.‘

* * * * * * * * *

KAYNAK:aydınlık.com.tr / Özgürlük Meydanı

https://www.aydinlik.com.tr/haber/bugun-koy-enstituleri-nin-kurulusunun-81-yildonumu-dogru-egitimin-bereketi-241157