9 Eylül 2022 Cuma

ÖĞRENCİLERLE KÖY HALKI EL ELE / HATİCE ARAY


Köy enstitüleri açıldıkları her yeri doğrudan doğruya ekonomik, sosyal ve kültürel yönden etkiliyorlardı. Tarlada, bahçede kızlı erkekli çalışıyorlardı. Erkek öğrenciler kireç yakıyorlar, kum eliyorlar, taş taşıyorlar, briket döküyorlar, temel kazıp temel atıyorlar, duvar örüp çatı yapıyorlar; birer karınca gibi çalışıyorlardı. Yaptıkları binalar yükseliyor; ektikleri tohumlar fışkırıyor, ağaçlar boy veriyordu. Yoktan var edip bulundukları yeri imrenilesi bir cennete çeviriyorlardı. Kız öğrenciler biçki-dikiş atölyelerinde öğretmenleri eşliğinde çarşaflar, nevresimler dikip okul gereksinimlerini karşılarken, erkek öğrencilerin güneşte çalışırken giydikleri şapkaları da dikiyorlardı. Dokuma iplerini kendileri boyuyor, dokumahanelerde kilimler dokuyorlar, örgüler örüyorlardı.

Dersler görüyor, dünya klasikleri okuyorlar, kendileri yazıp oyunlar hazırlıyorlardı. Ulusal bayramlarda köy halkını davet edip kendi yazdıkları oyunlarını hazırladıkları sahnelerde oynuyorlar; fener alayları düzenleyip köyün içinde meşalelerle yürüyor, bayram sevincini köy halkına yaşatıyorlar, köylüyü de okula katıyorlardı.

Bereketli olsun olmasın enstitü öğrencileri okullarının bulunduğu bölgenin toprağına hayat veriyorlardı: “Deniz kıyısına yakın yerde olan Trabzon Beşikdüzü Köy Enstitiüsü topraksızlıktan denize başvuruyor, deniz ürünlerinde gelişiyor, konservecilik tesisleri kuruyordu. Adapazarı Arifiye Köy Enstitüsü, yanı başında bulunan Sapanca Gölü’nde balıkçılık işine el atıyor, balıkçılık yörenin en önemli endüstrisi oluyordu. Onları gören köylüler de balıkçılığa başlıyordu. Kırklareli Kepirtepe Köy Enstitüsü, çok büyük güçlüklerle karşılaşıyor ancak üstesinden geliyordu. İçme suyu sağlayacak bir artezyen kuyusu açıyor, daha sonra Trakya bölgesinin bütün kurak yerlerinde artezyen kuyuları yükselmeye başlıyordu. Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü yorulmak bilmez bir çalışma ile neler başaracağını gösteren bir enstitü olmuş, ağaçlandırma işleri ile önemli bir gelir kaynağı sağlamıştı.” (Fay Kirby, Türkiye’de Köy Enstitüleri S: 276- 277)

Bereketli topraklar üzerinde kurulmuş olan Adana Düziçi Köy Enstitüsü’nde hem tahıl hem sebze ekimi yapılıyordu. İpek böcekçiliği yapıyorlar, küçükbaş hayvan besliyorlar, bol meyve ağaçları yetiştirirken çevrelerini de ağaçlandırıyorlardı. Demiryolu üzerinde enstitüye en yakın yer olan Yarbaşı’na herkesin yararlanabileceği bir tren durağı yaptırmayı da başarmışlardı.

İkinci Dünya Savaşı yıllarıydı. Malarya (sıtma), verem ve trahom gibi hastalıklar çok yaygındı. Bu hastalıklar karşısında enstitülere doktor bulmak da zordu, bulunan doktorları elde tutmak da… Köy enstitüleri yurttaki sağlık sorununa el atarak bu soruna da çare oldular.

Köy enstitüleri, Türkiye’yi saran görünmez bir teşkilatın önemli bir parçası olarak gözüküyordu. Köy enstitüleri, sağlık memuru ve köy ebeleri yetiştirilmesi için Sağlık Bakanlığı ile ilişki kurdu. 9 Temmuz 1943 tarih ve 4459 sayılı kanun ile bu anlaşmayı resmileştirdi. Bundan sonra köy enstitüsü öğrencileri üçüncü yılsonunda ‘eğitim’ ve ‘sağlık’ kollarını seçeceklerdi. İkinci ihtisaslaşma alanını seçen kızlar, doğrudan doğruya Sağlık Bakanlığı’nın yönettiği kurslara gönderildiler. Erkekler bu eğitimi veren köy enstitüsüne gönderildiler. Bu konuda Hasanoğlan ve Kızılçullu başlıca iki merkezdi.‘

* * * * * * * * *

KAYNAK:aydınlık.com.tr / Özgürlük Meydanı

https://www.aydinlik.com.tr/haber/bugun-koy-enstituleri-nin-kurulusunun-81-yildonumu-dogru-egitimin-bereketi-241157

Hiç yorum yok: