27 Aralık 2020 Pazar

O BİR KÖY ENSTİTÜLÜ İDİ / HAMDİ MAHİR KAYA

KÖY ENSTİTÜSÜ KÖKENLİ CUMHURİYET ÖĞRETMENİMİZ HAMDİ MAHİR KAYA

Denizli – Sarayköy – Gerali'nin yerleşik ailelerinden Yörük Ali'nin evladıdır. 1929 Yılında Gerali köyünde dünyaya gelmiştir. Üç sınıflı köy okulundan sonra 4 ve 5. sınıfı Sarayköy Gazi ilk okulunda okumuştur. Köy Eğitmeni Mestan TEZCAN'ın yönlendirmesiyle kazandığı sınav sonrasıda 1944 yılında Isparta Gönen Köy Enstitüsüne girmiştir. Sevgili öğretmenimiz Isparta Gönen Köy Enstitüsünden 1948 yılında mezun olmuş, Sarayköy ADAKÖY Başöğretmenliğine atanmış,askerlik hizmetini Yedek Subay olarak 1957/1958 yılında Hakkari Uludere sınır boylarında yaptığı hizmetle tamamlamış, askerlik dönüşü mesleğini Sarayköy yöresi köylerinde ve Bursa Orhangazi'de sürdürmüş, 1960'lı yılların ilk yarısında, Denizli Kumkısık'ta elim bir trafik kazası sonrası vefat etmiştir.

Anadolu aydınlanmasının öncüleri olan Köy Enstitülülerin geleneğinde var olan çoğu özelliklere sahip, özellikle de müzik ağırlıklı yetenekleriyle değişik müzik aletlerine üstat derecesinde hakim; yurtsever, aydınlanmacı,çağdaş bir donanıma sahip sevgili öğretmenimizi rahmet, saygı ve özlemle anıyoruz. Işıklar içerisinde uyu, toprağın bol olsun sevgili öğretmenim.

Tüm aile yakınlarına ve Köy Enstitüsü idealinin yaşatıcısı sevgili meslektaşlarına ve öğrencilerine selamlarımı sunuyorum.

Dostluk ve esenlik dileklerimle.

Sevgili Öğretmenimizin Yaşamından Görsel Kesitler 


10 Kasım 2020 Salı

Türkçe öncüsü Ali Dündar, Öğretmen, yazar


Öğretmen, yazar, Türkçe öncüsü Ali Dündar'ı sonsuzluğa uğurladık. 

ERSOY İRŞİ / ersoy@aydinlik.com.tr

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Öğretmen, yazar, Türkçe öncüsü Ali Dündar'ı sonsuzluğa uğurladık. Dündar, 2003'te Türkçeyi En iyi Kullanan Yazar seçildi. Kemal Ateş, Dündar'ın Anadolu'daki Türkçeyi yazı diline taşıdığını belirtti.

* * * * * * * * * * * *

Öğretmen, yazar, Atatürk devrimcisi, Türkçe öncüsü Ali Dündar'ı sonsuzluğa uğurladık. Cumhuriyet'in aydın ocağı Köy Enstitüleri'nden mezun olan Dündar, yaşamını Türkçe'ye ve Atatürk devrimlerine adadı. Birçok yayın organında yazılar yazdı, Türkçe'nin korunması ve gelişmesi için çalıştı. 2003’te Türk Dili Dergisi tarafından Türkçeyi En iyi Kullanan Yazar olarak ilan edildi.

Kuruculuğunu yaptığı Dil Derneği, Dündar için şunları kaydetti: ''Derneğimizin kurucusu üyesi değerli öğretmenimiz Ali Dündar’ı yitirdik. Ali Dündar, Pazarören Köy Enstitüsü’nü ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitirip uzun yıllar pek çok çocuk ve genci Atatürkçü düşünceyle buluşturan, Dil Devriminin ışığındaki Türkçeyle hiç ödün vermediği cumhuriyetin değerlerini öğreten sevgili öğretmenimizi saygıyla anıyor, ailesine, yakınlarına direnme gücü diliyoruz.''

Türkçemizin büyük öğretmeni Dündar, Karşıyaka Gömütleği'nde toprağa verildi.

Dündar'ı yazarımız Dilbilimci Kemal Ateş, Ulusal Eğitim Derneği Başkanı Nazım Mutlu ve Eğitim-İş kurucu başkanı Niyazi Altunya Aydınlık'a anlattı.

'KÖY ENSTİTÜLERİ'NİN BİZE ARMAĞANI BİR ÇINARDI'

Kemal Ateş, Ali Dündar için şöyle konuştu: ''Öğretmen dünyasının tanıdğı, çok beyefendi, çevresinden saygı, sevgi gören biriydi. Atatürkçüdür, hep o çizgide gitmiştir. Yıllardan beri yazılarını okudum. Titiz bir Türkçecidir. Türkçe'yle ilgili örgütler içinde her zaman yer almıştır, emekleri vardır. Öz Türkçe sözcüklerin benimsenmesinde, sevilmesinde, bilinmesine katkısı olmuştur. Köy Enstitüleri'nin bize armağanı bir çınardı. Işıklar içinde yatsın. Halka kulak veren aydınlardandı. İstanbul'dan yetişen yazarlar halktan kopuk olduğu için Anadolu'daki Türkçe'nin de pek farkına varamadılar, anlayamadılar. Bu kuşak halkın içinden geldiği için çevresindeki o Türkçe'yi yazı diline taşıdılar.''

'DÜŞÜNCELERİYLE, YAPITLARIYLA YAŞAYACAK'

Eski Ulusal Eğitim Derneği Başkanı Nazım Mutlu, Dündar'ı şu sözlerle anlattı: ''Ülkemizin yüz akı Köy Enstitüleri'nden mezun olmuş aydınlarımızdan biridir Ali Dündar. Önce Pazarören daha sonra Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nü bitirdi. Öğretmenlik yaptı ama onun bizim kültürümüzdeki asıl yeri yazdıklarıyla ilgilidir. Çok önemli çalışmalar yaptı Türkçe'yle ilgili. Türk dilinin anlatım olanakları, yapısı, düşünsel temelleri ile ilgili güzel çalışmaları oldu. 20. yüzyıl ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinde aydınlanma ekinimizin önemli adlarından biriydi. Saygıyla anıyorum. Düşünceleriyle, yapıtlarıyla yaşayacak.''

'CUMHURİYET DEVRİMLERİNE SONSUZ BAĞLIYDI'

Eğitim-İş Kurucu Başkanı Niyazi Altunya, Dündar için şunları kaydetti: ''Köy Enstitüleri mezunları içerisinde özgün yeri olan bir ağabeyimizdi. Başarılı öğretmenliği, müfettişliği yanında yazar olarak Türkçe'ye, Köy Enstitüsü olgusuna katkıları dolasıyla bilinirdi. Kendi çizgisinde giden ödün vermeyen, namuslu, Cumhuriyet devrimlerine sonsuz bağlılığı olan bir insandı. Türkçeleşme konusunda çok önerileri vardı. Türkçe sözlük üretimi de yapmıştır. Türkçe'nin en temiz kullanıcılarından biriydi. Devletleştirilen Türk Dil Kurumu'nun üyesiydi, daha sonra da Dil Derneği'nin kurucuları arasında yer aldı. 1950'lerden sonra pek çok yazısını okudum eğitim dergilerinde. Hem eğitimci hem dilci hem de namuslu bir devlet memuru olarak ömrünü sürdürdü. Kıyımlara da uğradı, görevden alındı, sürgüne gönderildi.''

ÜLKÜMÜZ KÖYDEN KÖYE DOĞRU

Ali Dündar, 1 Eylül 1340 (1924), Akkışla / Kayseri doğumlu. Akkışla Atatürk İlkokulu, Pazarören Köy Enstitüsü, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü, TODAİE, Georgetown Dil Enstitüsü mezunu. Kamu yönetimi dalında yüksek lisans yaptı. 1944’ten itibaren çeşitli illerdeki ilk ve orta dereceli okullarda öğretmenlik, yöneticilik ve müfettişlik yaparak, 1974’te emekli oldu. Emekli olduktan sonra Türkiye Azot Sanayi Kurumunda başdenetçilik, özel kuruluşlarda genel müdürlük görevlerinde bulundu. Son yıllarda çalışmalarını Ankara’da sürdürdü. Dil konusunda yazdığı yazılarla tanındı.

TÜRKÇEYİ EN İYİ KULLANAN YAZAR

İlk yazısı “Ülkümüz Köyden Köye Doğru”, İÜ Sosyoloji Bölümünün çıkardığı Köye Doğru dergisinde (15 Ağustos 1942) yer almıştı. Sonraki yıllardaki ürünlerini Köye Doğru, Yeni Adam, Köy Enstitüleri Dergisi, Yağmur ve Toprak, Ardıçkuşu, Ülkü, Varlık, Türk Dili Dergisi, Şölen, Damar, Ilgaz, Halkevler, Hakimiyet, Abece, Kıyı, Atatürkçü Düşünce, Çağdaş Türk Dili vb. dergileri ile Ulus, Barış, Halkçı, Yeni Halkçı ve Cumhuriyet gazetelerinde yayımladı. 1998’de Sunullah Arısoy Türk Dili Ödülü ikinciliğini, 2000’de Atatürkçü Düşünce Derneğinden Atatürkçülük Onur Ödülünü, 2003’te Türk Dili Dergisinden Türkçeyi En iyi Kullanan Yazar Ödülünü aldı. BM Türk Derneği, Edebiyatçılar Derneği (iki dönem denetçi), Dil Derneği (kurucu), Eğitimciler Derneği ve Atatürkçü Düşünce Derneği üyesidir.

ESERLERİ

ÖYKÜ: İlköpücük (1953), Ekmek Kokusu (1992).

DENEME-ARAŞTIRMA: Kemalizmi Doğru Algılamak (1981), Şeriata Karşı Laik Eğitim Özgür Toplum (1995), Dil ve Bilinç (1995), Kemalizm ve Din (1997), Yapay Osmanlıcadan Yaratıcı Türkçeye (1998), Türkçesi Varken (2000), İnançtan Bilince (2000), Dil ve Düşünce (2001), Atatürk Devrim ve İlkeleri Işığında Eğitim ve Dil (2002), Muhyiddin-i Arabi’den Altın Öğütler (2005).

Ayrıca birçok kitabın hazırlanmasına katkılarda bulunmuştur.

HAKKINDA: Osman Ülkümen / Toprak Kokusu (Köy Enstitüleri Dergisi, sayı: 4, 1945), Nurullah Ataç / Okurken (Varlık dergisi, Aralık 1951), İlhan Tarus / İki Şair ve Bir Yazar (Kaynak dergisi, Ocak 1954), Mehmet Cimi / O Yıllar Dile Gelse (1997), Vitrindekiler (Cumhuriyet Kitap, 30.7.1998) -(Cumhuriyet Kitap, 25.6.1998), Adil Bozkurt / Bir Kaynak Yapıt: Yapay Osmanlıcadan Yaratıcı Türkçeye (Cumhuriyet Kitap, 6.8.1998), Prof. Dr. Ahmet Kocaman / Yapay Dilden Doğal Dile (Türk Dili Dergisi, Eylül-Ekim 1998), Muzaffer Uyguner / Türkçesi Varken (Cumhuriyet Kitap, 26.10.2000), Muzaffer Uyguner / ‘Dil ve Düşünce’ Üzerine - Kemalizmi Doğru Algılamak (Cumhuriyet Kitap, 22.2.2001), Dil ve Düşünce (Cumhuriyet Kitap, 21.3.2002), Dil ve Düşünce (Cumhuriyet Kitap, 27.12.2001), Atatürk Devrim ve İlkeleri Işığında Eğitim ve Dil (Cumhuriyet Kitap, 31.10.2002), Abdullah Satoğlu / Kayseri Ansiklopedisi (2002).

* * * * * * * * * * * * * *

Kaynak:https://www.aydinlik.com.tr/turkcenin-oncu-ogretmeni-sonsuzluga-ugurlandi-222836#1


17 Ekim 2020 Cumartesi

O BİR KÖY ENSTİTÜLÜ İDİ: EĞİTİMCİ VE YAZIN DÜNYAMIZIN KÖY ENSTİTÜLÜ DEVLERİNDEN FAKİR BAYKURT.


Fakir Baykurt Kimdir? Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri / Fakir BAYKURT (d. Burdur, 15 Haziran 1929, ö. Almanya, 11 Ekim 1999) Yazar.
KAYNAK: https://www.turkedebiyati.org/fakir_baykurt.html

1929'da Burdur'un Yeşilova ilçesi Akçaköy'de doğdu. Az topraklı köylü bir ailenin çocuğu. 1948'de Gönen Köy Enstitüsü'nü bitirdi, 5 yıl köy öğretmenliği yaptı. 1955'te Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü'nden mezun oldu. Sivas, Hafik ve Şavşat'ta öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği yaptı.

İlk romanı "Yılanların Öcü"nün yayınlanmasından sonra Bakanlık emrine alındı. 1962'de ABD Indiana Üniversitesi'nde ders araçları konusunda eğitim gördü. Yurda dönüşünden sonra Türkiye Öğretmenler Sendikası'nın (TÖS) kuruluşunda görev aldı ve Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖMFED) Genel Başkanı oldu.

İlk öğretmenler boykotu nedeniyle 1969'da açığa alındı. 1971'de istifa etti. 12 mart döneminde 1971'de sıkıyönetimce tutuklandı. Askeri mahkeme önünde uzun süre yargılanıp beraat etti. Salıverildikten sonra Almanya'ya gitti. Uzun süre Duisburg kentinde yaşadı. 11 Ekim 1999'da burada yaşamını yitirdi.

Yazmaya şiirle başladı. Orhan Veli çizgisinde ama köy hayatı içerikli şiirler yazdı.

1950'den sonra öykü ve romana yöneldi. Ona göre öykü, "Yazıldığı dönemin tarihsel, toplumsal renklerini, özelliklerini içermeli az da olsa belge işlevi yüklenmelidir."

İlk öykü kitabı "Çilli"den başlayarak öykülerinde kesitleri değil geniş açılımları, bir anın olayını değil geniş dönemlerin olaylarını işledi.

Romanlarında Türkiye'deki köylü yaşamını halkçı ve devrimci bir bakış açısıyla ele aldı. Köylünün bilinci ve bilinçaltındaki istekleri, tepkileri, çelişkileri yansıttı.

1950-1970 döneminde etkili olan "köy edebiyatı hareketi"nin önde gelen temsilcisi oldu.

Baykurt, Köy Enstitüsü mezunu yazarlardan biri olup bu özelliğini romanlarına çok güçlü bir şekilde yansıtmıştır. Türk romanında özellikle 1950- 1970 döneminde etkili olan "köy edebiyatı hareketinin en önemli isimlerinden biri olarak edebiyat tarihimizde önemli bir yer edinmiştir.

Onun roman dünyasında köy yaşamı, köylü bilinci, köy sorunları vb. konular ele alınmıştır. Köy kavramı dışında Baykurt'un bir diğer ele aldığı kavram ise "göç"tür.

Fakir Baykurt'un en meşhur eseri Yılanların Öcü'dür. Sinemaya da aktarılan bu eser daha sonra yazarın kaleme aldığı Irazca'nın Dirliği, Kara Ahmet Destanı adlı romanlarla önemli bir üçleme oluşturmuştur: Irazca Üçlemesi

Yılanların Öcü adlı eserin konusu, romanın başkahramanı olan Kara Bayram'ın evinin önüne legal olmayan yollarla ev yapılmasına karşı verdiği mücadeledir. Romanda yer yer Atatürk devrimlerin yüzeysel bir özelliğe sahip olduğu ve köylüye inemediği eleştirisi vardır.

Tırpan ve Kaplumbağalar adlı eserleri ise Baykurt'un alegorik niteliğe sahip romanlarıdır. Onucu Köy adlı romanda ise bir Köy Enstitülü bir öğretmenin görev yaptığı yerlerde vermiş olduğu bilinçlendirme mücadelesi anlatılmıştır.

Fakir Baykurt'un Eserleri:

Romanları:
Yılanların Öcü (1954)
Irazcanın Dirliği (1961)
Onuncu Köy (1961)
Amerikan Sargısı (1967)
Tırpan (1970)
Köygöçüren (1973)
Keklik (1975)
Kara Ahmet Destanı (1977)
Yayla (1977)
Yüksek Fırınlar (1983)
Koca Ren (1986)
Yarım Ekmek (1997)
Kaplumbağalar (1980)

Öyküleri:

Çilli (1955)
Efendilik Savaşı (1959)
Karın Ağrısı (1961)
Cüce Muhammet (1964)
Anadolu Garajı (1970)
On Binlerce Kağnı (1971)
Can Parası (1973)
İçerdeki Oğul (1974)
Sınırdaki Ölü (1975)
Gece Vardiyası (1982)
Barış Çöreği (1982)
Duirsbug Treni (1986)
Bizim İnce Kızlar (1992)
Dikenli Tel (1998)

Toplum ve Eğitim Yazıları:
Efkar Tepesi (1960)
Şamaroğlanları (1976)
Kerem ile Aslı (1974)
Kale Kale (1978)
Kaplumbağalar (1980)

Çocuk Kitapları:
Topal Arkadaş
Yandım Ali
Sakarca
Sarı Köpek
Dünya Güzeli (1985)
Saka Kuşları (1985)

Şiir:
Bir Uzun Yol
Dostluga Akan Şiirler

Aldığı ödüller:
1958 Yunus Nadi Roman Ödülü (Yılanların Öcü)
1970 TRT Sanat Ödülleri (Tırpan)
1970 TRT Sanat Ödülleri (Sınırdaki Ölü)
1971 Türk Dil Kurumu Roman Ödülü (Tırpan)
1974 Sait Faik Hikâye Armağanı (Can Parası)
1978 Orhan Kemal Roman Armağanı (Kara Ahmet Destanı)
1979 Tiyatro 79 Dergisi tarafından Yılın Oyunu Ödülü (Sakarca)
1980 Avni Dilligil Tiyatro Ödülü (Tırpan)
1984 Berlin Senatosu Çocuk Yazını Ödülü (Barış Çöreği)
1985 Alman Endüstri Birliği (BDI) Yazın Ödülü (Gece Vardiyası)
1998 Sedat Simavi Roman Ödülü (Yarım Ekmek)
1998 Yaşam Radyo Ustalara Saygı Onur Ödülü
1999 Pir Sultan Abdal Derneği Ödülü
* * * * * * * * * *

Eğitimci, örgütçü bir yazar: Fakir Baykurt / MÜNEVVER OĞAN / YAZAR

Fakir Baykurt, aramızdan ayrılışın 21. yıldönümünde hem ezilen sınıfın yazarı hem de öğretmenlerin unutulmaz önderi olarak yolumuzu aydınlatıyor.
* * * * * * * * *
Türk edebiyatına çok önemli yapıtlar bırakan Fakir Baykurt (1929), Burdur’un Yeşilova ilçesinde, Akçaköy’de doğmuştur. Az topraklı bir çiftçi ailesinin oğludur.

Isparta Gönen Köy Enstitüsü ve Gazi Eğitim Enstitüsünü bitirmiştir. Yurdun çeşitli illerinde öğretmenlik, ilköğretim müfettişliği yapmıştır. ABD İndiana Üniversitesinde bir yıl mesleki eğitim görmüştür. 1965 yılında Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucuları arasında yer almış ve aynı sendikanın genel başkanlığını yapmıştır.

Yazın yaşamına şiirle başlayan Fakir Baykurt, Orhan Veli ve arkadaşlarının çıkardığı Yaprak dergisinde şiirler, öyküler ve köy notları yazmıştır. Edebiyat Dünyası, Kaynak, Fikirler dergilerinde de yazılarını sürdürmüştür (1945-48). Seçilmiş Hikâyeler ve Beraber dergilerinde yayımlanan öykülerini Çilli’de (1955) toplamıştır.

Öykü, şiir, köy notları ve yazıları Yeditepe, Yücel, Varlık, Fikirler, Kaynak, Yağmur ve Toprak, İmece, Cumhuriyet, Yazın, Evrensel, Yön, Sanat Olayı gibi gazete ve dergilerde yayımlanmıştır.

Köy gerçeğini toplumcu gerçekçi bir yaklaşımla ele aldığı Yılanların Öcü adlı ilk romanıyla (1958) Yunus Nadi Roman Ödülünü almıştır. Bunu izleyen pek çok ödülün de sahibidir.

Fakir Baykurt; yazarlığıyla ilgili tutumunu “içinde doğup yetiştiği köylülerin hâllerini, sanatın gerçeklerini göz önünde tutarak ortaya sürmek”, “sanatın en iyi amacının hem konusu olan insanı hem de okuyanı bulunduğu durumdan biraz daha ileri sıçratmak” sözleriyle anlatır.

Yılanların Öcü, Ergin Orbey’in yönetmenliğinde Devlet Tiyatrosunda sahneye konulmuştur (1961). Metin Erksan tarafından sinemaya uyarlanmış; ancak Sansür Kurulunca yurtiçinde ve dışında gösterimi yasaklanmıştır. Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel’in girişimiyle serbest bırakıldıysa da uzun süre sinemalarda oynatılmamıştır.

Fakir Baykurt bir söyleşisinde “Ben edebiyatta yaşamı öne aldığım için amacım köy romanı değil, köydeki yaşamı yazmaktı. (…) Ama ben köy romanı yazmadım, köydeki yaşamın doğru dürüst romanını yazmaya çalıştım. Şimdi de aynı kaygı içindeyim. ‘Şehir Romanı’ diye bir tür tanımıyorum. Şehirdeki yaşamın romanıdır tabii esas olan” der. Nitekim Almanya’daki Anadolu insanının yaşamı onun Duisburg Üçlemesi’nde karşımıza çıkar: Yarım Ekmek, Koca Ren, Yüksek Fırınlar. Bu yapıtlarda iki kültür arasında sıkışıp kalan, yeni bir kimlik arayan ya da kimlik kaybına uğrayan Türk insanın sorunlarını işlemiştir.

“Hepimizin ayakları çamurdadır; fakat bazılarımız yıldızlara bakar” sözünü doğrularcasına yaşayan Fakir Baykurt, köy enstitüsü çıkışlı bir yazar ve öğretmen örgütçülüğünün efsane önderidir. Yetmiş yıllık yaşamına 50 eser, 40 yıllık öğretmenlik, TÖS ve TÖDMF (Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu) genel başkanlığını sığdırmıştır. Genel başkanlıkları döneminde öyle eylemlere imza atmıştır ki etkileri o günlerden bugüne değin gelmiştir. Örneğin Devrimci Eğitim Şurası (4-8 Eylül 1968), Büyük Eğitim Yürüyüşü (15 Şubat 1969), Büyük Öğretmen Boykotu (15-19 Aralık 1969) belleklerden kazınabilir mi? Boykotta dile getirilen istekler, bugünün istekleriyle birebir örtüşmüyor mu?

“Öğretmen kıyımına son; eğitim yönetiminde söz hakkı; baskı değil adil yönetim; gerçekten milli eğitim; özgür sendikacılık ve grev hakkı!” TÖS’ün ve TÖDMF lideri Fakir Baykurt’un yüzünü her zaman ak edecek isteklerdir… Liderliğinin yanı sıra sürdürdüğü yazınsal yaşamı da örgütçülüğü kadar görkemlidir Fakir Baykurt’un. Onun pek çok yapıtı vardır. Bu yapıtların ortak özelliği ezen ve ezilen karşıtlığıdır. Baykurt, yapıtlarında köy gerçeğini, yoksul köylünün durumunu, köydeki yaşam koşullarını, sömürü ve sömürülen sorununu, bozuk ve haksız düzeni korkusuzca ele almıştır. Bunu örneklemek için yapıtlarının bazılarını anımsayalım:

Yılanların Öcü’nde Deli Haceli bir kötü tipi olarak, Irazca Ana ise dik duran, direnen emekçi bir kadın tipi olarak karşımıza çıkar.

Yılanların Öcü’nde Deli Haceli ve karısı Fatma-evlerinin çok nemli olmasını öne sürerek ve haksızca-Irazca ve ailesinin kaldığı evin önüne ev yapmaya kalkar. Yoksulluk ve toprak kavgası, güçlünün zayıfı ezmesi sürmektedir.

Irazca’nın Dirliği’nde muhtar ve çıkar şebekesine karşı;oğlu Kara Bayram, gelini Haççe ve torunlarıyla mücadele eden Irazca Ana’dır.

Onuncu Köy’de yöneticiler tarafından köyden köye sürülen öğretmenin dramını anlatır Fakir Baykurt.

Amerikan Sargısı’nda 1950’li yılların Türkiye’sinde Amerikanvari bir köy modelini dayatan emperyalizmi eleştirir yazar.

Tırpan’da birkaç altına küçük yaşta, kendisinden çok yaşlı Musdu Ağa ile evlendirilen Dürü’nün, Uluguş Ninenin öğüdüyle kendini asmaktan vazgeçip kendini korumak için düğün gecesi Musdu Ağayı öldürmesi anlatılır. Dürü’nün Musdu Ağayı öldürmesi zenginlerin yoksulları ezdiği bir toplumda başkaldırıdır; çünkü Dürü yalnız kişisel nedenlerden dolayı cinayet işlemez, aksine bu olayın başka Musdu’lara ders olmasını ister. Dürü ile Musdu çatışmasına hem bir kadın/erkek hem de ezen/ezilen çatışması olarak bakılabilir. Tırpan’ın Uluguş Ninesi ise olaylara yön veren, istemediği bir adamla evlenmeye zorlanan Dürü’nün akıl hocasıdır, Dürü’yü kendine eş yapmak isteyen yaşlı ve çirkin Musdu; Türkiye’deki ataerkil düzende kadına bakışın ve özellikle köylerdeki egemen görüşün somutlaşmış bir kötü tipidir.

Köygöçüren romanı adını köygöçüren de denilen deve dikeni bitkisinden almıştır. Roman, 1950’li yıllarda Menderes iktidarı yılları ile Marshall yardımları ekseninden yola çıkılarak kaleme alınmıştır. Devletin köye ve köylüye ulaşamadığı, köylü için yapılmak istenilenlere zenginlerin el koyduğu, köylüye destek için var olan devlet görevlilerinin de köylüden ziyade çıkarlarına veya zenginlere hizmet etmesi romanın temel izleklerindendir.

Keklik romanında Dökülecek Köyünün tek eğlencesi domuz ve keklik avından yola çıkılarak fakirlik ve onun yarattığı sorunlar ele alınır. Roman kahramanları Elvan Çavuş ve torunu Yaşar, örgüt üyeliğinden gözaltına alınır.

Tüm bu romanlara ve öteki yapıtlarına bakıldığında da yazarın emekten, kadından, ezilenden yana bir tutum benimsediği görülür. Fakir Baykurt toplumsal sorunların somutlaştırılmasında romanı bir araç olarak kullanmıştır.

Kitaplarında güçlü kadın kahramanlar, kötü tipleri ve karakterleri yaratmıştır. Akıcı ve yalın bir anlatım, başarılı bir kurgu ve öyküleme tekniğiyle yazdığı yapıtları yabancı dillere çevrilmiştir.

9 Ekim 1971 tarihinde, Mamak Askeri Ceza ve Tutukevinde, 2 Numaralı Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi karşısında TÖS Genel Başkanı sıfatıyla verdiği 190 sayfalık İfadesini şöyle tamamlamıştır:

“Hak diyenin ağzına vurulmamalı, yol açanın yolu kesilmemelidir. (…) Beraatımızın sevinci gibi, cezalandırılmamızın tesellisini de aramızda kardeşçe ve içtenlikle paylaşacağız. Şimdiye kadar öğretmen olarak davrandık, bundan sonra da öğretmen olarak davranmaya dikkat edeceğiz… Bu mücadeleye giren insanlar, sonuç ne olursa olsun, bunlara katlanmayı bilmelidir. Biz bileceğiz, bizden sonraki öğretmenler de bilecektir. Çok iyi biliyor ve inanıyoruz, çektiklerimiz boşa gitmeyecektir!”

Fakir Baykurt, aramızdan ayrılışın 21. yıldönümünde hem ezilen sınıfın yazarı hem de öğretmenlerin unutulmaz önderi olarak yolumuzu aydınlatıyor. Bize de öğretmen olarak davranmak, öğretmen olarak yolumuzda ilerlemek görevi düşüyor. Işıklar içinde uyusun.

* * * * * * * * *
Kaynak: 
https://www.aydinlik.com.tr/haber/egitimci-orgutcu-bir-yazar-fakir-baykurt-220294
Aydınlık Gazetesi: Özgürlük Meydanı / 10 Ekim 2020


7 Ağustos 2020 Cuma

GERALİ / SARAYKÖY: “ BİR TATLI HÜZÜN, Nostalji"- "Sevgili Öğretmenim Hüs...


GERALİ / SARAYKÖY: 1940/80'li yılların Gerali ve Sarayköyünden “ BİR TATLI HÜZÜN, NOSTALJİ !...”
Düzenleme: Atila Girgin,
Merhaba sevgili dostlar!...
Bu videoyla sizleri 1940,1950,1960,1970,1980'li yılların Gerali ve Sarayköyüne götürmek istedik.Bu videoyla Köy Enstitülü kuşaktan Sarayköy/Gerali kökenli sevgili öğretmenimiz Hüseyin Girgin, sevgili eşi Zinet Hanım ve Sarayköy ve Gerali kökenli bazı ailelere ait görseller sunacağız. Görseller yöreye ilişkin nostaljik kent belleği özelliği taşımaktadır. Dönemin toplumsal yaşamından kesitler sunan bu görsellerle; yörenin kültürel kent belleğine not düşmek, anılarımızı tazelemek, unutulmasını önlemek, anımsanmasına katkı sunmak istedik. Sonsuzluğa uğurladığımız insanlarımızı rahmet ve saygıyla anıyoruz. Keyfiyet sizlerin. Önemserseniz; haydi iyi seyirler, dost kalın, dostlukla kalın.
* * * * * * * * * * * * * * * * * *
Sarayköy'e ilişkin kardeş bağlantılar:
https://saraykoyozlemi.weebly.com/
http://saraykoyozlemi.blogspot.com/
http://saraykoyheyetimilliye.blogspot...
http://girgin-huseyin.blogspot.com/
http://tahsildaryusufefendi.blogspot....
https://gerali.weebly.com/
https://www.instagram.com/saraykoyozl...
https://www.instagram.com/geralidostl...
https://sites.google.com/site/sarayko...
https://sites.google.com/site/geralid...

17 Nisan 2020 Cuma

KÖY ENSTİTÜLERİ YENİDEN KURULSUN






KÖY ENSTİTÜLERİ YENİDEN KURULSUN
CHP Niğde Milletvekili ve Tarım Orman ve Köy İşleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer Köy Enstitüleri Sistemini Araştırma Enstitüsü kurulması için Meclis’te kanun teklifi verdi
Ömer Fethi Gürer “Hızla artan göç ekilen tarım alanlarının azalması ve yatılı bölge okullarının eğitimdeki yetersizliği bugün yeniden Köy Enstitülerine ihtiyacı çok derinden hissettirmektedir” dedi.

EĞİTİM TARIM VE GÖÇ
Eğitim tarım ve göçün Türkiye’nin en önemli problemleri olduğuna işaret eden CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer bu sorunların işsizlik plansız yapılaşma ve ithalatın önünü açtığını vurguladı.

28 Şubat 2020 Cuma

1950'li yllar: Dailli köyü Başöğretmeni Hüseyin Girgin


1950'li yllar: Dailli köyü Başöğretmeni Hüseyin Girgin
Hüseyin Girgin öğretmenimizin Denizli Sarayköy Dailli köyünde Başöğretmenlik ve öğretmenlik yaptığı yıllarda hazırlanmış bir diplama örneği ve yine o yıllara ait fotoğraf kareleri.




Devrimin sönmeyen meşalesi: Hasan Ali Yücel


Devrimin sönmeyen meşalesi: Hasan Ali Yücel
FEYZİYE ÖZBERK / aydinlik.com.tr-Özgürlük Meydanı/27 Şubat 2020
Türk Devrimini özümsemiş bir isim olan Hasan Âli Yücel, Köy Enstitüleri projesiyle adını Türk Milli Eğitimi’ne yazdırdı. Derin etkiler bırakan bu proje, yüzlerce aydın eğitimci yetiştirdi. Devrimi gelecek kuşaklara aktardı...
Hasan Âli Yücel’i, 26 Şubat 1961 günü kaybettik. O, Mustafa Kemal’i, devrimlerini, aklıyla, yüreğiyle en derinden kavrayan ve bu doğrultuda en yararlı hizmetleri yapan adlardan biriydi. Günümüzde geniş kitlelerce benimsenen bir anlatımla söylersek: Mustafa Kemal’in askeriydi. Ülkemize yaptığı pek çok büyük hizmetle bunu kanıtladı. Yücel, özellikle, Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaptığı işlerle devleşti. Köy Enstitüleri ve Tercüme Bürosu gibi öncülük ettiği iki büyük kuruluşla -yalnızca ikisiyle bile- milletimizin alın yazısında etkili oldu.
1938’de Atatürk’ün ölümüyle belki nokta konulabilecek büyük devrimci atılımları, 1946’ya kadar sürdüren, yönetici konumdaki devrimci kadronun en önemli isimlerinden biri Hasan Âli Yücel’dir. Bilim adamı Prof. Dr. Celal Şengör, Hasan Âli Yücel’i “Atatürk’ten sonra Cumhuriyet aydınlanmasının ikinci büyük ismi” olarak değerlendiriyor.
Yücel için Atatürk, bir ilham ve enerji kaynağıdır. O’nun gösterdiği yoldan, hiç ayrılmıyor. Kendisine iftiralar atıldığı ortamda, partisince yalnız bırakıldığında ya da Ulus gazetesindeki yazıları sansür edildiğinde her ikisinden de istifa ederek ayrılmış ama, Atatürkçülüğünde en küçük bir eksilme olmamıştır.
DÜNYA ÇAPINDA BİR DEĞER
Yücel’in düşünce yapısı ve kişiliği 11 yaşında olduğu, 1908 Hürriyet Devrimiyle başlayan, daha sonraki yıllarda kendisinin de içinde yer aldığı devrimler, alt-üst oluşlar döneminde şekillenmiş, pişmiş... O, dünya çapında benimsenen bir değerimizdir. Nitekim UNESCO, Yücel’in, 100. Doğum yılı olan 1997’de, tüm dünyada, “saygı ile anılması” kararını almıştır. Örgüt, onun Türk kültürüne ve Türk ulusuna yaptığı hizmetleri tüm insanlığa yapılmış saydı. UNESCO tarafından dünya çapında anılmak üzere seçilen diğer Türk büyükleri: Atatürk, Yunus Emre, Nasrettin Hoca ve Nâzım Hikmet’tir.
Hasan Âli Yücel öğretmenlik yaşamına, 1922 yılında, Yunan işgalinden yeni kurtulmuş İzmir’de başlıyor. İzmir Erkek Muallim Mektebi Türkçe ve Edebiyat Öğretmenliği’ne atanıyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa ile ilk kez burada karşılaşıyor. Gazi, İzmir’in kurtuluşundan sonra, 2 Şubat 1923’de, ikinci kez İzmir’e gelmiştir. Hasan Âli Yücel, Gazi’nin halkla yaptığı samimi toplantıda, Türkiye’de uygulanacak milli eğitimin yolunu arayan ve Devrime inanmış bir felsefe öğretmeni olarak bulunuyor ve Mustafa Kemal Paşa’nın düşünce yapısına, birikimine hayran oluyor: “O gün (3 Şubat 1923) Gazi Mustafa Kemal, tam sekiz saat söyledi. (...) Öyle kudretli bir mantıkla fikirlerini tahşid ediyordu ki (düzenleyerek toplama) yurt toprakları üstünde ordular idare eden bu dimağın, fikir sahasında da başkumandan olduğunu o gün anladım.”
Alman biyografi yazarı Emil Ludwig de Hasan Âli Yücel’den altı yıl sonra Atatürk hakkında benzer bir belirleme yapıyor: “Gazi hazretleri, faal oldukları kadar da bir mütefekkirdirler.” Emil Ludwig, 1930’ların en ünlü gazetecilerinden biridir. Tarihi kişilerin yaşamöykülerini yazıyor. Eserleri 1920’li, 1930’lı yıllarda yüz binlerce satmış. Atatürk’le 1929’da üç saat süren bir görüşme yapıyor.
EFSANE BAKAN
Hasan Ali Yücel 1930 yılı sonlarında Gazi Mustafa Kemal Paşa ile ikinci kez karşılaşıyor. Gazi’nin 19 Kasım 1930’da başlayan 3 Mart 1931’de biten, üç aylık yurt gezisine Maarif Vekâleti müfettişi ve danışman olarak katılıyor. Bu gezide Atatürk’ü çok daha yakından tanıyor. O’nun nasıl düşünüp nasıl karar verdiğini yakından gözlemliyor. Ayrıca yurt gerçeklerini, sorunları daha iyi kavrıyor. Tabii Atatürk de onu tanımış oluyor. Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü’ne bizzat Mustafa Kemal’in önerisiyle atanıyor.
Gezi sırasında Mustafa Kemal çevresindekilere bir soru yöneltiyor: “Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?” Çeşitli düşünceler, öneriler dile getiriliyor. Hasan Âli Yücel ise, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Paşam, Türk milleti, ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmuş olur.”
Mustafa Kemal: “Hepiniz güzel fikirler söylediniz. Fakat bu çocuğun ileri attığı, üstünde derin derin düşünmeye değer bir fikirdir” der. Beğenisini açıklar.
Hasan Ali Yücel 1935 yılında siyaset yaşamına katıldı, İzmir Milletvekili seçildi. Atatürk’ün ölümüyle son kez birlikte oldular. Atatürk’ün na’şını Meclis’e taşımak üzere seçilen on iki milletvekilinden biridir. Ulus gazetesinde yayımlanan, “Kendime Söylüyorum” başlıklı 22 Kasım 1938, tarihli yazısında hissettiklerini kaleme alır: “Gaflet etme; bir tarih taşıyorsun. İstikbal olmuş bir maziyi götürüyorsun. Maziyi istikbale naklediyorsun. Taşı; yükün ağır, fakat paha biçilmez bir kıymettedir. Taşı; O’nu taşıyarak sen de tarih oluyorsun. Bunu bilerek taşı!..”
Mazi istikbale nakledilmiştir. Atatürk artık devrimleriyle, düşünceleriyle geleceğe ışık tutacaktır. Prof. Dr. Enver Ziya Karal da Mustafa Kemal’i benzer bir biçimde değerlendiriyor: “Atatürk, yeni bir fikir, yeni bir ahlâk ve yeni bir ülkü adamı idi. O, yarının adamı olmak istemişti. Yarının adamı oldu. Yarının adamı olmakta devam ediyor ve yarının adamı kalacaktır.”
Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Nâzım Hikmet, Rauf İnan, Ruhi Su, Vedat Günyol, Sabahattin Eyuboğlu, Adnan Saygun, Nurullah Ataç ve isimlerini sayamadıklarım... Eserleriyle bugün de yaşayan adlardan birkaçı. 1930’lu 1940’lı yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı, Köy Enstitüleri ve Tercüme Bürosu bu adların bir arada olduğu ya da katkı yaptığı kurumlardır. Sanırım hepsi, Türk devriminin birinci kuşağı olarak adlandırılabilirler. Yakın yaşlardalar ve birbirlerine benziyorlar. Çünkü, aynı büyük toplumsal dönüşümden ve önderinden etkilenmişler.
Ben bu adların ve daha pek çok aydınımızın Mustafa Kemal gibi davrandığını düşünüyorum. Onlar da tüm kararlarını memleket terazisinde tartarak belirliyorlar. Hasan Âli Yücel’in adını, Türk eğitim tarihine “Efsane Bakan” olarak yazdırması da bu seçiminin ürünü olmalı. Sanırım o yılların pek çok aydını birer Mustafa Kemal olmak istemiştir. Başta gençlerimiz olmak üzere her birimiz birer Mustafa Kemal olmalıyız. O’nun gibi düşünür ve O’nun cesaretine sahip olursak, O’nun gibi biz de başarabiliriz.
Kaynak: A. M. Celâl Şengör, Hasan - Âli Yücel ve Türk Aydınlanması, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2015.
* * * * * * * * * * * * * * *
Kaynak: https://www.aydinlik.com.tr/haber/devrimin-sonmeyen-mesalesi-hasan-ali-yucel-201672-1
Devrimin sönmeyen meşalesi: Hasan Ali Yücel
Özgürlük Meydanı•27 Şubat 02:16

15 Şubat 2020 Cumartesi

Köy Enstitülü Öğretmenimiz Salih URHAN

Köy Enstitülü Öğretmen Salih URHAN kimdir? 
Balçova Belediyesinin hizmeti park düzenlemesine konu olan Sevgili Öğretmenimizi saygı ve özlemle anıyoruz. Bu kapsamda öğretmenimizi özlemle anıyor, hem Köy Enstitülerinin hem de sevgili öğretmenimizin adının yaşatılmasına katkı sağlayan etkili ve yetkili herkese teşekkürlerimizi sunuyoruz.