18 Eylül 2021 Cumartesi

O BİR KÖY ENSTİTÜLÜ İDİ - ALİ RIZA KARAKÖSE

 1945 SONRASI YILLAR - ISPARTA GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ GÜNLERİNDEN GÖRSEL KARELER:

 GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ 1949 YILI MEZUNLARINDAN SARAYKÖY - HASKÖY KÖKENLİ SEVGİLİ ÖĞRETMENİMİZ ALİ RIZA KARAKÖSE'NİN OKUL YILLARINDAN GÖRSELLERİ, EVLATLARINDAN GÜLAY KARAKÖSE PAYLAŞIMI OLARAK SİZLERLE PAYLAŞMAK, CUMHURİYETİN KURULUŞ YILLARINI YANSITAN O GÜZEL GÜNLERDEN ESİNTİLER SUNMAK İSTEDİK. ALİ RIZA KARAKÖSE ÖĞRETMENİMİZ MEZUNİYET SONRASI DENİZLİ BABADAĞ YENİKÖY'E BAŞÖĞRETMEN OLARAK ATANMIŞ, SONRAKİ YILLARDA SARAYKÖY'E BAĞLI DAİLLİ, HASKÖY VE GAZİ İLK OKULUNDA BAŞARILI ÖĞRETMENLİK YILLARINDAN SONRA, EMEKLİLİK YILLARINI SARAYKÖYDE GEÇİRMİŞ,2000'Lİ YILLARDA SONSUZLUĞA UĞURLADIĞIMIZ  İDEALİST, YURTSEVER BİR CUMHURİYET ÖĞRETMENİ İDİ. / SELAM OLSUN KÖY ENSTİTÜSÜ GELENEĞİNDEN SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZE, SONSUZLUĞA UĞURLADIĞIMIZ BÜYÜKLERİMİZİ RAHMET VE ÖZLEMLE ANIYOR, YAŞAMDA OLAN SEVGİLİ BÜYÜKLERİMİZE SAĞLIK VE GÖNÜLLERİNCE BİR YAŞAM DİLİYORUZ...... 

DOSTLUK VE ESENLİK DİLEKLERİMİZLE, DOST KALIN, DOSTLUKLA KALIN.













15 Eylül 2021 Çarşamba

1940' lı yıllar: ISPARTA GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ GÜNLERİNDEN GÖRSEL KARELER










1940' lı yıllar: 
ISPARTA GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ GÜNLERİNDEN GÖRSEL KARELER / SELAM OLSUN KÖY ENSTİTÜSÜ GELENEĞİNDEN SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZE, SONSUZLUĞA UĞURLADIĞIMIZ BÜYÜKLERİMİZİ RAHMET VE ÖZLEMLE ANIYOR, YAŞAMDA OLAN SEVGİLİ BÜYÜKLERİMİZE SAĞLIK VE GÖNÜLLERİNCE BİR YAŞAM DİLİYORUZ...... 
DOSTLUK VE ESENLİK DİLEKLERİMİZLE...

“Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı. Halk, Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa, halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır. Ama kuranlarmı gerçekten halktan yanaydılar, yıkanlar mı? Bu sorunun karşılığını vermek biz enstitülülere düşmez; ama merak edenlere şöyle bir yol gösterebiliriz: Baksınlar, kuranlar mı, yıkanlar mı daha çok çıkar peşindeydiler, kuranların kişisel kazancı ne oldu, yıkanlarınki ne?” ( Sabahattin Eyuboğlu – Köy Enstitüleri Üzerine / Cumhuriyet Gazetesi Aydınlanma Kitapları).

14 Eylül 2021 Salı

BİLİYOR MUYDUNUZ? MİSYONER ÖĞRETMEN / HİKMET FERİDUN ES


BİLİYOR MUYDUNUZ? MİSYONER ÖĞRETMEN / HİKMET FERİDUN ES
Yıllar önce İzmir Kadınlar Hapishanesindeki mahkum kadınlara akşam
dersleri verilmesi kararlaştırılmıştı.
Bir gün milli eğitim müdürünün odasına zayıf, ufak-tefek bir genç kız
girdi.
- Ben bu dersleri memnuniyetle kabul ederim, efendim, dedi.
Müdür şaşırmıştı. Karşısındaki genç kız, okuldan yeni çıkmış, üstelik son
derece de hassas bir insana benziyordu.
Müdür bir kez daha hapishanedeki tipleri gözünün önüne getirdi. Olacak şey
değildi... Lakin düşüncesini belli etmedi.
- Peki, hoca hanım, dedi. Bu işle meşgul olacağım.
İki hafta geçmeden, genç kız, soğuk ışıklar altında hapishane koğuşundaki
akşam derslerine başlamıştı. İşi bittikten sonra, ince pardösüsünün yakasını kaldırıyor,
süngülü nöbetçilerin, zincirli kapıların arasından geçerek sokağa çıkıyor ve hızlı
adımlarla evine koşuyordu.
Hapishane müdürü de, milli eğitim müdürü gibi, hayretler içinde idi.
O, kavgacı, o geçimsiz mahkumlar, genç öğretmeni hem sevmeye, hem saymaya
başlamışlardı.
Kadınlar hapishanesinde ilk defa böyle bir hava esiyordu.
Fakat işinde inanılmaz bir başarı gösteren kızın, bir süre sonra acayip bir
suçla adliyeye götürüldüğünü görüyoruz.
Hakkındaki suçlama: Misyonerlik...
Gittikçe kabaran dosyalar, hep misyoner öğretmenden bahsediyordu.
Neler de neler yapmamıştı ki:
Kadınlar hapishanesi derken, Kinder Garten Teşkilatında çalışmalar,
çocuklara iyi insan olmak etrafında birtakım telkinler.
Bütün bunlar misyonerlik denilen şeyden başka ne idi....?
İş o kadar dallanıp budaklandı ki, Ankara'ya kadar intikal etmiş ve onca
mühim işi arasında Atatürk meseleyi merak etmişti.
- Bana misyoner öğretmenin dosyasını getiriniz, dedi.
Bütün bir gece o dosyayı inceledikten sonra, ertesi günü öğretmen Sıdıka
Avar'ı yanına çağırttı. Genç öğretmen Atatürk'ün karşısına çıktığı vakit bir
yaprak gibi titriyordu.
Atatürk, bu ufak-tefek kıza hayretle baktı.
- Misyoner öğretmen sensin, öyle mi?" diye sordu.
Avar şaşırmıştı. Yavaşça,
- Efendim, ben öğretmen Avar, diye fısıldadı.
Atatürk, o zaman genç öğretmene doğru parmağını uzatarak yüksek sesle
şunları söyledi:
- Hayır. Sen misyoner Avar'sın. Bana, senin gibi misyonerler lazım.
Ondan sonra da Atatürk fikirlerini açıkladı:
"Bir toplum, daha ziyade aile yoluyla, bilhassa kadın yoluyla
kazanılabilirdi. Genç öğretmen Doğu'ya gidecekti.
Oradaki genç kızları, hatta bunların arasında hiç Türkçe bilmeyenleri bile
toplayacaktı....Onları, bu toplumun potasında yetiştirecekti; sonra bu çocuklar
birer ışık huzmesi altında köylere gönderecekti."
Sözlerinin sonunda:
- Git, memleketin içine gir, dağ köylerine uzan; orada bizden ışık bekleyen yarının annelerini göreceksin, dedi.
Genç öğretmen, içi içine sığmaz bir halde Atatürk'ün yanından çıktı.
İşte yıllar ve yıllardır Avar, doğu illerinden birinde Kız Enstitüsü Müdürlüğünde bu inanılmaz işle meşguldür. Şimdi; Elazığ, Tunceli, Bingöl çevrelerindeki halk, bu ufacık-tefecik kadından bir azize gibi bahseder.
Onun hakkında iki yüze yakın mani, masal ve çocukların dilinde sayısız Avar şarkıları vardır.
O, yol vermez, geçit tanımaz dağlara at sırtında tırmanır, dağ köylerinden, çoğu esmer köy kızlarını toplar, onları kendi ceketine sarıp okuluna götürür.
Avar, Doğu'da gerçekten inanılmaz bir isimdir. Dağ tepesindeki köylere bu masal kadının, öğrenci toplamak için gittiği zaman köylüler:
- Kızımı da götür, Avar...! diye atın üzengisine yapışıyorlar.
Şehre, Avar'ın okuluna gelen kızı, bir kere de üç-dört yıl sonra görünüz.
Ben, bir insan yaratma mucizesini orada gözlerimle gördüm
Hikmet Feridun Es
Hayat Dergisi 1957
Sıdıka Avar; gazeteci Banu Avar'ın annesidir.
 

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

KAYNAK: “KÖY ENSTİTÜLÜLERİN ÇOCUKLARI” FACEBOOK GRUBU / https://www.facebook.com/groups/691168624252507

https://www.facebook.com/photo?fbid=334077200493195&set=a.105735939993990

6 Eylül 2021 Pazartesi

O BİR KÖY ENSTİTÜLÜ İDİ / TÜRK HALK MÜZİĞİ VE KABAK KEMANE USTASI SALİH URHAN

O BİR KÖY ENSTİTÜLÜ İDİ / TÜRK HALK MÜZİĞİ VE KABAK KEMANE USTASI SALİH URHAN

1926 yılında burdur'un yeşilova ilçesinde doğmuştur. 1939/1945 YILLARINDA ISPARTA GÖNEN KÖYENSTİTÜSÜNDE EĞİTİM GÖRMÜŞTÜR. Mezuniyet sonrası Burdur'un Yeşilova ilçesine bağlı Navlu köyü ilkokuluna başöğretmen olarak atanmıştır. 7 Haziran 2017 Tarihinde aramızdan ayrılmıştır. Kendisine Türk Halk Müziğimize verdiği emeklerden ötürü minnetle anıyoruz. Işıklar içerisinde uyusun.

Sevgili öğretmenimizin yaşamına ait bir akademik çalışmadan aldığım bir bölümü siz sevgili dostlarla paylaşmak istedim. Dostluk ve esenlik dileklerimle.

* * * * * * * * * * *

Salih Urhan’ın Hayatı:

Salih Urhan 15 Ağustos 1926 tarihinde Burdur ilinin Yeşilova ilçesinde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Ali Galip annesinin adı Hacer’dir. Babası Ali Galip çiftçilikle kıt kanaat geçimini sürdüren birisidir. Ali Galip, Salih Urhan dört yaşlarında iken Yeşilova’da açılan millet mekteplerine okuma ve yazmayı öğrenmesi için göndermiş, Salih Urhan altı yaşına geldiğinde okuma ve yazmayı öğrenmiştir. 1933 yılında ilkokula başlayan Salih Urhan okuma ve yazmayı bildiği için hiç zorluk çekmemiş ve o yıllarda sınıfının birincisi olmuştur. 1938 ve 1939 yılları arasında ilkokulu iyi bir derece ile bitirmiş ve mezun olmuştur (Urhan, 2014: 1-2). Salih Urhan‘ın çocukluk yıllarında yaşadığı bölgede en çok kaval ve bağlama çalınmıştır. Babası Ali Galip Urhan ve komşuları Kozağın Necip o yıllarda iyi bağlama çalabilen kişilerdir (Urhan, 2008: 77). Salih Urhan’ın müziğe olan ilgisi çocuk yaşta babasının sazlarıyla oynamasıyla başlamıştır (Çelik, 2018: 202). En Ramazan Kamiloğlu – Arif Karakaya Turkish Academic Research Review – Türk Akademik Araştırmalar Dergisi https://dergipark.org.tr/tr/pub/tarr 391 büyük tutkusu çalıp söylemek olan Salih Urhan beş, altı yaşlarında iken babasının iki sazından birini alarak çalmaya çalışıp, kendisine saz vermediklerinde herhangi bir sopayı alıp saz gibi tutup, ağzıyla saz sesi çıkartırmış (Urhan, 2014: 2). Batur (2016) “Bir Kültür Elçisi Salih Urhan” belgeseline verdiği röportajda Salih Urhan, Kabak Kemane çalgısıyla ilk tanışma anını şu şekilde anlatmıştır; 8-9 yaşlarında değirmene gitmiştim, değirmende değirmenci Hüseyin diye bir delikanlı var o gıy gıy gıy bir şey çalıyordu, hoşuma gitti meraklıyım, Hüseyin’i dinlemeye gidiyordum kapıdan onu dinliyordum. Bir kaç sefer sonra çaldığının kabaktan kemane olduğunu öğrendim. Sık sık onu dinlemeye gidiyordum”. Babası Ali Urhan onun Kabak Kemane’ye olan ilgisini görmüş ve ona su kabağından bir saz yapıp çalması için vermiş. Bağlama ve Kabak Kemane çalgılarının karışımı olan bu saz onun kendisine ait ilk sazı olmuştur. Salih Urhan içindeki çalıp söyleme aşkını bastıramamış, sürekli çalıp söylediği için arkadaşları ve komşuları onun bu durumundan rahatsız olmuştur ancak o bu duruma aldırış etmeden çalıp söylemeye devam etmiştir (Urhan, 2014: 2). Salih Urhan 1938 ve 1939 yılları arasında Gönen Köy Enstitüsü’nün öğrenci almak için açmış olduğu sınava katılmış ve kazanmıştır. Ancak babası Ali Urhan onun sesinin güzel olmasından dolayı Antalya İmam Hatip Okuluna göndermek istemiş, Gönen Köy Enstitüsü’ne gitmesine müsaade etmemiştir. Salih Urhan 1938 ve 1939 yıllarını hayvan otlatmak ve çiftçilik işleriyle geçirmiştir (Urhan, 2014: 2). Batur (2016) “Bir Kültür Elçisi Salih Urhan”, 1938-1939 yılları arasında Gönen Köy Enstitüsü’ne gidemeyen Salih Urhan, bu hayelinden vazgeçmeyerek 1939 yılında Gönen Köy Enstitüsü’nün açtığı sınava tekrar girerek kazanır ve böylece Gönen Köy Enstitüsü’ndeki eğitimine başlamıştır. Salih Urhan Köy Enstitüsü’nün müzik derslerinde Klasik Batı Müziği ve Türk Halk Müziği eğitimleri aldı, ayrıca okulda mandolin, keman, akordeon ve diğer çeşitli müzik aletlerini çalmayı öğrendi. Müziğe olan ilgi ve hevesinden ötürü sınıfının müzik kolu başkanlığı Salih Urhan’a verildi. Gönen Köy Enstitüsü’nde her cumartesi günleri eğlence düzenlenirdi. Salih Urhan’ın iyi türkü söylediğini duyan arkadaşları ve öğretmenleri bir cumartesi günü onu sahneye çıkarmışlardır, ilk defa sahneye ve topluluk karşısına çıkan Urhan, sahneye çıkmaya utanmış ve sandalyeden başını aşağıya eğmiş. Utana sıkıla “Gurbet Ele Geri Gelinmez” diye bir Gurbet Havası okumuştur. Gurbet Havası bittikten sonra alkış üstüne alkış alan Urhan çok beğenilmiş ve o günden sonra cumartesi eğlencelerinin vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Gönen Köy Enstitüsü’nde yetişen öğretmenlere köylünün gerektiğinde ihtiyaç duyabileceği meslek dalları da öğretilmekteydi. Bir öğretmen aynı zamanda marangoz, demirci, tarım dallarını iyi bilen bir ziraatçı, yapı ustası ve folklorun her alanında başarılı bir eğitimci olarak yetiştirilmekteydi. Okula kaydedilen çocuklar farklı sanat dallarında 16’ya ayrılmaktadır. Salih Urhan bu sanat dalları arasından demirciliği seçmiştir. Okulda demirciliğin yanı sıra ziraat, inşaat ve folklor dallarında da yoğun eğitim almıştır (Urhan, 2014: 4). Batur (2016) “Bir Kültür Elçisi Salih Urhan”, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurulan köy enstitüleri, idealist öğretmenler yetiştirerek ülkedeki eğitim açlığını ve cehaleti yok etmeyi amaçlamıştır. Salih Urhan Köy Enstitüleri’nin yetiştirdiği eğitim neferlerinin son temsilcilerindendir. 1945 yılında Gönen Köy Enstitüsü’nden mezun olan Salih Urhan, Yeşilova’nın Navlu köyüne başöğretmen olarak atanmıştır. Atandığı okulda kullanılabilecek masa ve sandalye dahi yoktur. İlk işi çocuklara ve ailelerine eğitimin önemi anlatmak olmuştur. Halkın yardımıyla kahvelerden kırık sandalye ve masaları toplayarak, bu kırık sandalye ve masaları onarıp sınıflara kullanılabilecek sıra ve masalar yapmışlardır. Salih Urhan’ın Hayatı ve TRT’ye Kazandırdığı Eserler Turkish Academic Research Review – Türk Akademik Araştırmalar Dergisi https://dergipark.org.tr/tr/pub/tarr 392 1946 yılının Mayıs ayında Navlu bölgesi gezici başöğretmenliğine tayin edilen Salih Urhan o yıllarda Burdur’un tüm köylerini gezmiş ve merakı olduğu için bu köylerde çalan, söyleyen kişileri tanımış ve bu kişilerle beraber kendisi de çalıp söylemiştir. Çalıp söylediği kişilerden duyduğu eserleri o yıllarda teknoloji pek ilerlemediğinden ve imkânlar kısıtlı olduğundan ses kaydını ve notasını alamamış ancak yıllar sonra aklında kalan eserleri bir kitapta toplayabilmiştir (Urhan, 2014: 8). 1949 yılında gezici başöğretmenliği sona eren Salih Urhan Çeltek köyüne tayin edilmiştir. Bu köyde beş yıl öğretmenlik yapmış ve 1954 yılının Mayıs ayında askerlik görevi için Ankara’ya Yedek Subay Okulu’na gönderilmiştir. Bu okuldan mezun olduktan sonra Yedek Asteğmen olarak Erzurum’a gönderilmiştir. Erzurum folklor derneğinde bazı çalışmalara katılmış ve burada bağlama çalmıştır. Askerlik görevi biten Urhan Yeşilova’nın Onacak ve Karatlı köylerinde öğretmenlik yapmış ve Yeşilova’da bulunan çocuk kütüphanesine idareci olarak görevlendirilmiştir. Göreve başladığında kütüphanede kitap sayısı çok az ve doğru dürüst masa ve sandalye bulunmamaktaymış. Burada 10 yıl görev yapan Urhan, çalışmaları sayesinde pek çok sıra, masa ve dolap ile birlikte üç binin üzerinde kitap temin ederek kütüphaneye kazandırmıştır. (Urhan, 2014: 7, 8, 10, 12, 13, 14, 15) “Bir Kültür Elçisi Salih Urhan”, 1968 yılında İzmir Yeşiltepe İlköğretim Okulu’na atanması Salih Urhan’ın profesyonel müzik yaşamına girişinin ilk adımları olmuştur. İzmir Türk Ocağı korosunda rebap çalmaya başlamış ve TRT İzmir radyosuyla olan ilişkileri artmıştır. Bir gün Mustafa Hoşsu’nun odasında otururken duvarda asılı duran Kabak Kemane’yi fark eder ve çalmak için ister. Bir kaç hafta çalışır ve Kabak Kemaneyi radyoya geri getirdiğinde çalmasını isterler. Urhan Kabak Kemane’yi çalar ve çok beğenilir. Bunun üzerine on beş dakikalık bir bant kaydı yapılır ve sınav açılır. Urhan 1970 yılında sözleşmeli olarak TRT İzmir radyosunda böylelikle Kabak Kemane sanatçısı olarak çalışmaya başlar. TRT radyosunda daha önce hiç yer verilmemiş olan Gurbet Havaları çalar ve söyler ( Batur 2016). 1981 yılında öğretmenlikten emekli olan Salih Urhan, TRT’den ayrılmak zorunda kalır. Yerine görev yapacak Kabak Kemane sanatçısı olmadığından 1982 yılında tekrar TRT’de göreve başlar. 1984 yılında açılan şeflik sınavına girer ve kazanır. Kadınlar topluluğu ve ardından Türküler daha sonra da Oyun Havaları programlarını yönetir. Bu yıllarda Denetleme ve Repertuvar Kurulları’nda görev almıştır. 25 yıl kadar TRT’de görev yapmış ve 1994 yılında sözleşmesinin iptal edilmesiyle TRT’de olan görevi sona ermiştir. Aynı 18 yıl Ege Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı’nda hoca olarak göreve başlamıştır. O yıllarda verdiği Kabak Kemane dersleri için yazılmış bir metot veya eser olmamasından dolayı bir Kabak Kemane metodu yazması gerekmiş ve 2000 yılında Kabak Kemane için yazılan ilk metodu bitirmiştir (Urhan, 2014: 21,22). Ege Üniversitesi’nde 2009 yılına kadar çalışmıştır. Salih Urhan’ın oğlu Ali Rıza Urhan ile yaptığımız görüşmede şu ifadeleri dile getirmiştir “ Babam Ege Üniversitesi’nden ayrıldıktan sonra her gün günde 1-2 saat Kabak Kemane çalardı. Balçova’da Türk Halk Müziği Korosu’nu yönetti. Zaman zaman oturduğumuz semtte yer alan öğretmenler lokalinde arkadaşlarıyla zaman geçirirdi. Türk Halk Müziği konserleri olurdu, bunların bazılarına onur konuğu olarak çağırıldı. Hepsine elinden geldiğince gitmeye çalışırdı” (Urhan, Kişisel Görüşme). Ömrünü bu şekilde dolu dolu geçiren Salih Urhan 200 kadar şiir yazmış, 100 kadar derleme yapmış, 20 kadar Türk Sanat Müziği bestesi yapmıştır (Urhan, 2014: 22). 2017 yılının haziran ayında İzmir’de hayatını kaybetmiştir.

* * * * * * * * * *

KAYNAK:https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1239420

e-ISSN: 2602-2923 Yıl/Year: 2020 Cilt/Volume: 5 Sayı/Issue: 3

Salih Urhan’ın Hayatı ve TRT’ye Kazandırdığı Eserler. The Life Of Salih Urhan And Works Were Gained To TRT

* * * * * * * * * *

Zaman Tünelinden 1940' lı yıllar: GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ GÖRSELLERİ / Atila Girgin


1940' lı yıllar: ISPARTA GÖNEN KÖY ENSTİTÜSÜ GÜNLERİNDEN GÖRSELLER

PAYLAŞILAN GÖRSELLERLE, SİZLERİ O GÜNLERİN ENSTİTÜ YAŞAMINDAN KESİTLER SUNARAK, O GÜNLERİN YAŞAM KOŞULLARINI, O GÜNLERİN ZORLUKLARINI AMA YİNE DE MUTLU VE ŞANSLI GENÇLERİMİZİN GÖZLERİNDEKİ MUTLULUK PARILTILARINI HİSSEDEBİLİYORSUNUZ. CUMHURİYETİN O ZOR KOŞULLARDA, KURULUŞ YILLARINDA İNSANIMIZI NEREDEN NEREYE ULAŞTIRDIĞINI GÖREBİLİYORSUNUZ. SELAM OLSUN KÖY ENSTİTÜSÜ GELENEĞİNDEN SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİMİZE, SONSUZLUĞA UĞURLADIĞIMIZ BÜYÜKLERİMİZİ ÖZLEMLE ANIYOR, YAŞAMDA OLAN SEVGİLİ BÜYÜKLERİMİZE SAĞLIK VE GÖNÜLLERİNCE BİR YAŞAM DİLİYORUZ. DOSTLUK VE ESENLİK DİLEKLERİMİZLE...










“Köy Enstitülerini halk adına aydınlar kurdu, halk adına yine aydınlar yıktı. Halk, Köy Enstitülerini istiyordu da aydınlar onun için kurdu demek gerçeğe ne kadar aykırıysa, halk istemiyordu da aydınlar onun için yıktı demek de o kadar aykırıdır. Ama kuranlarmı gerçekten halktan yanaydılar, yıkanlar mı? Bu sorunun karşılığını vermek biz enstitülülere düşmez; ama merak edenlere şöyle bir yol gösterebiliriz: Baksınlar, kuranlar mı, yıkanlar mı daha çok çıkar peşindeydiler, kuranların kişisel kazancı ne oldu, yıkanlarınki ne?” ( Sabahattin Eyuboğlu – Köy Enstitüleri Üzerine / Cumhuriyet Gazetesi Aydınlanma Kitapları).