11 Aralık 2008 Perşembe

Düşünebilmek / O.Melih Oğuz

Düşünebilmek / O.Melih Oğuz

“Aydın bir kişiliğim var, kararsız, kuşkulu, düşünceli, içine dönük...”

Vaclav Havel’in “Bildirim” adlı oyununda Gross adlı oyun kahramanına söylettiği sözler bunlar. Aynı kişi kendisi ile ilgili hesaplaşmasında “Az laf çok iş, nesnellik, soğukkanlılık, gurur, kararlılık ve eleştiri,

özellikle de özeleştiri, işte bendeki eksiklikler.” diyerek alıştığımızın dışında(en azından benim için) bir aydın kişiliği görüntüsü veriyor.

Alıştığımızın dışında diyorum ama toplumumuzda “aydın” olarak sürekli gündeme taşınan kişilere baktığımda bu betimlemenin çok da uyumsuz olmadığı sonucuna varıyorum.

“Aydın” konusundaki kafa karışıklığı bir yana kendime ne ölçüde bilinçli ve akılcı davrandığımızı sorarak düşünmeye başladım. Yakında okuduğum bir kitapta (Kevin Hogan- Etkili Olma Sanatı), insanların bilinçaltıları ile karar verdiklerini, bilinçüstünün, yani aklın verilen kararın doğru olduğunu göstermekte kullanıldığını yazıyordu (Aynı değerlendirmeyi 12.09.2008 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde de okudum). Bu genellemede uzmanları dışarıda bırakıyordu. Kitap, özellikle pazarlamacılara dönük olarak kaleme alınmış olmakla birlikte insan doğasındaki zayıflıklara ve arayışlara yer vererek bunun amaç için nasıl kullanılabileceğinin ipuçlarını gösterme savındaydı.

Bilinçaltının yaşamı sürdürmeye göre programlandığını, genetik özellikler ile yaşanmış deneyimlerin alınan kararlarda başlıca etmen olduğu belirtiliyordu.

Yaşamın akışında bilinçten çok alışkanlıkların egemen olduğu pek çok yazarca dile getirilmiştir. İlk adımlarını atan çocuğun kararsızlıklarını yaşamıyoruz her adımımızda. İlk karşılaştığımız olayları ve durumları ele alırken de çoğunlukla düşünerek bulduğumuz bize özgü çözümlerden çok bize benimsetilen çözümlere yatkın olduğumuzu düşünüyorum. Uzmanların bile ancak kendi uzmanlık alanlarında o da mesleki koşullandırmaları aşabildikleri oranda düşünebildikleri kanısındayım.

Günümüzün dev şirketlerinin insan genetiği ile oynayarak kendilerine sadık, istedikleri ürünleri, istedikleri fiyattan almaya hazır kitleler oluşturmayı amaçladıkları ileri sürülen görüşler arasında. Böylece ilk vardığım sonuç kararlarımızda aklın payının evrensel olarak düşük olduğu ve bu oranın daha da düşürülmeye çalışıldığı yönünde.

Cumhuriyet Gazetesi’nde de Ahmet Cemal “Düşündürülmeyen Gençliğe Mektuplar” ında gençliğe verilen eğitimin ağırlıklı olarak doğruların benimsetilmesi ve bilgi aktarımı şeklinde olduğundan yakınarak düşündürtmemeye programlandığını yazıyordu çok özetle. Bu da ulusal eğitim sistemimizin düşünce üretimimize olumsuz etkisi diye nitelendirilebilir.

Bu ortamda toplumu bilgisi, davranışları ve değerleriyle aydınlatıp yaşamıyla örnek olan aydınlarımıza her zamankinden daha fazla gerek bulunmaktadır.

Oysa bizler aramızdan zaten az yetişen bu kişilere yeterli ilgiyi göstermediğimiz gibi aydın gibi davranan ya da topluma öyle sunulan kişilerin kuşatması altındayız. Diğer yandan Bozkurt Güvenç’in “Türk Kimliği” ni açıklarken belirttiği gibi Ortadoğu toplumlarının tümüyle birlikte bizde de kişilerin ve olayların değerlendirilmesinde “Biz ve Onlar” ayrımı belirleyici oluyor.

Bu durum ise toplumsal kültürümüzün düşünceye getirdiği bir engel olarak görülebilir. Yine, muhtaçlığın getirdiği bağımlılık da kişisel düşünce üretimini engelleyici etkide bulunmaktadır.

Bir başka açıdan ise günümüz yaşam biçiminin de büyük ölçüde düşünmeyi engellediği izlenimi içindeyim. Kent yaşamında zamanımızın önemli bir bölümü yolda geçiyor. Çalışma yaşamımızda ise giderek artan uzmanlıklara bağlı olarak bütünü görmekte güçlük çekerken zaman çok daha sıkıştırılmış bir akışla geçiyor. Dinlenme zamanımızın önemli bir bölümü ise 15-20 saniyede bir akışı değişen dizi, film ve bilgisayar oyunları ile en temel içgüdülerimize yönelik reklamlarla sarmalanmış durumda. Diğer yandan günümüzde yaygın olan postmodern kültür de düşünce üretimini olumsuz etkiliyor bence. Genel ağda Vikipedi’de oldukça ayrıntılı yapılan postmodernizm açıklamalarını okursanız Postmodernizm hakkında bilginiz olmasa bile ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz. Özellikle de moderniteyi özümseyerek yaşamamış

toplumlarda postmodernizmin kitlelere kafa karıştırcı ve düşünmemeyi özendiren bir etki yaptığı kanısındayım.

Tüm olumsuzluklara karşın en önemli insani özelliklerimizden olan düşünebilme yeteneğimizi kullanabilmek ve onu geliştirebilmeyi önemsiyorum. Bunun için; bilgilenmeye öncelik vererek kendimizi geliştirmeli, bizleri araştırmaya ve düşünmeye yönelten çevre ve kişilerle ilişkilerimizi geliştirmeye çalışmalı, eksik ve yanlışlarımızı bularak nedenleri üzerinde düşünmeli, geliştirdiğimiz ve savunduğumuz her görüşün dayanaklarını gösterebilmeliyiz.

Yaşanan çevre ve koşulların insanın düşünce ve değerlerini belirlediği gibi düşüncelerin de kendine uygun yaşam ve çevre koşulları yaratabileceğine inanıyorum.

Yazımı okuyanların da kendi bilgi ve deneyimleri ile öneri ve çözümlerini geliştirerek paylaşmalarını umuyorum.

* * * * * * * * * * * 
KAYNAK: O.Melih Oğuz, 25 Eylül 2008, "Bağımsız Cumhuriyetçiler Grubu" İnternet İletisi

Hiç yorum yok: