Köy Enstitüleri / MEB
Eğitim
alanında kırsal kesimde yaşayan halk ile kentliler arasındaki
bozuk dengeyi eşitlemek ve köy halkına pratik bilgi vermek
amacıyla 1936'ta Saffet Arıkan'ın Vekilliği döneminde Köy
Eğitmeni projesi uygulamasına başlanır. Askerliğini onbaşı
veya çavuş olarak yapan gençler, Ziraat Bakanlığı'nın
işbirliğiyle, modern tarım tekniklerini uygulayan Mahmudiye Devlet
Üretme Çiftliği'nde yetiştirilerek köylere gönderilir. Amaç,
köye hem bir öğretmen hem de modern üretim araçları ve tarım
yöntemleri sağlamak ve eğitimin mali yükünü hafifletmektir.
İsmail Hakkı Tonguç yönetiminde başlanan bu projenin başarılı
olması üzerine 1937 ve 1939 yıllarında çıkarılan yasalarla köy
eğitmeni yetiştirme deneyimi yaygınlaştırılır. Kırsal kesime
yönelik bu eğitim uygulaması hiç şüphesiz daha sonra kurulan
Köy Enstitüleri için uygun koşullar yaratmış ve Köy
Enstitüleri'ne geçişi kolaylaştırmıştır. Yücel, Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmasında Enstitülerin
özelliğini ve daha önceki kuruluşlardan farklılığını
vurgular: "Biz bu müesseselere köy öğretmen okulu demedik.
Çünkü evvelce bu isimde müesseseler vardı. Bunları ona bağlamak
istemedik. Bunlar yepyeni şeylerdir."
"Enstitü
kelimesini biz frenklerin telaffuz ettiği tarzda aldık ve buna
alıştık. [...] Biz köy enstitüsünü sadece içerisinde nazarî
tedrisat yapılan bir müessese olarak almadık. İçerisinde ziraat
sanatları, demircilik, basit marangozluk gibi amelî bir takım
faaliyetler de bulunduğu için okul adı ile anmadık, enstitü diye
isimlendirmeyi muvafık gördük." Köy Enstitüleri Kanunu'yla
ilgili tartışmalar sırasında Yücel, bu hareketin toplumda
kentten uzak kalmış yeni bir sınıf yaratacağı iddialarını
şiddetle reddeder. Karşıt görüşte olanlar, bundan başka, Köy
Enstitüleri'nin gerek kuruluş ve gerekse öğretim yöntemini
eleştirmişlerdir. Bu bağlamda ifade edilen kaygı ve düşünceler,
köylülerin parasız çalıştırılarak acımasızca istismar
edileceği, kız-erkek bir arada eğitim görmelerinin ahlak
anlayışına aykırı olduğu, Köy Enstitüleri'nin keyfi olarak
geliştirilmiş bir model olduğu ve sonuçta da "yarım
münevver" yetişeceğidir. Yoğun bir çaba göstererek bu
projeyi gerçekleştirmeye çalışan Yücel ise, tutarlı bir eğitim
uygulamasıyla Türkiye'deki öğretmen açığının 15 yıl gibi
kısa bir zaman içersinde kapatılabileceğini vurgular. 17 Nisan
1940'ta Köy Enstitüleri Yasası çıkarılarak köy okullarında
görev alacak olan öğretmenleri yetiştirmek üzere kent ve
kasabalardan uzak, geniş arazisi bulunan uygun yerlerde Köy
Enstitüleri kurulmaya başlanır. "Köy Enstitülerinde
devletin az bir yardımı ile, öğretmen adayları, iş içinde
çalışarak hem kendi barınaklarını, dersliklerini ve diğer
gereksinimlerini, çalışma yerlerini yapmışlar; hem de gereken
genel kültür ile meslekî bilgileri ve tarım çalışmaları
yaparak köy için gerekli olan beceriyi kazanmışlardır. Bunlar,
işi bilen öğretmen ve usta öğreticilerin rehberliği altında
gerçekleşmiştir."
1942-43
öğretim yılında, Köy Enstitüleri'ne öğretmen, bölge
okullarına yönetici, gezici başöğretmen, ilköğretim müfettişi
ve kesim müfettişi yetiştirmek amacıyla Hasanoğlan Köy
Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü açılır.
Enstitülerin ilk resmî öğretim programı 1943 yılında
yayımlanmıştır. Programa göre, ilkokulu bitiren çocuklar
sınavla Köy Enstitülerine alınır ve karma eğitim uygulanır.
Toplam beş yıl süren öğretim zamanının yarısı kültür
derslerine, dörtte biri tarım dersleri ve çalışmalarına, dörtte
biri de sanat ya da teknik derslere ve çalışmalara ayrılmıştır.
Bütün derslerde ve çalışmalardaki temel yöntemin 'yaparak
öğrenme' ilkesi olduğu söylenebilir. "Gerek öğretimin
eğitsel bir biçimde yapılmasında, okuldaki toplumsal ortamın
yaratılmasında ve gerekse toprakların işlenip uygar bir eğitim
kurumunun oluşmasında öğrenci - öğretmen ilişkilerinin bir
aile yuvasındaki gibi içten oluşunun büyük rolü olmuştur."
Zamanla sayıları 21'i bulan Köy Enstitüleri 1944'ten itibaren
yılda ortalama 2000 öğretmen mezun etmeye başlar. Köylere
gönderilen öğretmenlere tarım araç ve gereçleri ile üretimde
bulun-mak ve gelirinden yararlanmak üzere tarla ve irat hayvanları
verilir. Öğretmenlerin ödevleri 1942 yılında çıkan 'Köy
Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu'nda belirlenmiş ve 'okul
ve kurslarla ilgili işler' ve 'köy halkını yetiştirmekle ilgili
işler' diye ikiye bölünmüştür. Ulaşılmak istenen hedef,
Atatürk'ün halkçılık ilkelerine uygun olarak, geniş halk
kitlelerinin eğitim düzeyini yükseltmek, böylece reformların
yerleşmesi için gerekli koşulları yaratmak, halkın politik,
ekonomik ve kültürel yaşama aktif olarak katılmasını sağlamak
ve aynı zamanda kendi hakları konusunda bilinçlendirmektir.
Enstitüler, geniş bir halk kütlesine ulaşan bir eğitim ve
kalkınma etkinliği olması dolayısıyla ülkenin gelişmesinde en
büyük katalizör olarak görülebilir. Nitekim daha başlangıç
noktasında kalan bu eğitim modelinin başarısı, 1946'ya kadar
köylerdeki öğretmen açığını kapatan 16.400 kadın ve erkek
öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirmiş
olmasıdır. Mezunlar arasında Mehmet Başaran (doğ. 1926), Talip
Apaydın (doğ. 1926), Fakir Baykurt (doğ. 1929) ve Mahmut Makal
(doğ. 1933) gibi yazarlar da bulunmaktadır. Şiir, hikaye ve
romanlarında köy sorunlarını işleyen bu yazarlar, sosyal,
kültürel ve siyasal etkinlikler de göstererek köy insanının
dünyası için bilinç yaratmışlardır. "Köy Enstitüleri
sisteminin eğitimimize en büyük katkısı, o güne kadar yalnızca
eğitim kitaplarında görülen, fakat geleneksel eğitimin
etkisiyle, okula ve sınıflara giremeyen eğitim ilke ve
yöntemlerini, doğanın içinde hayata geçirmek olmuştur. Bunların
somut birer örneğini vermiştir. Buralarda binlerce öğretmen
adayı, bunları bizzat yaşayarak öğrenmişler ve gittikleri
okullara da bunları taşımışlardır."
Yücel'in
başarısı, bu projeyi Büyük Millet Meclisi'ndeki şiddetli
eleştirilere karşın gerçekleştirmiş olmasıdır. 1946'da bu
girişim durdurulur ve sonraki yıllarda hiç karşı dayanışma
olmaksızın ortadan kaldırılır. "Köy Enstitüleri 'bütün'
ünün içinde İnönü'nün büyük ağırlığı olmuştur.
İnönü'nün bu desteği savaş bitene, memleketimizde ve dünyada
yeni bir güçler dengesi kurulana kadar sürmüştür. Çok partili
döneme girilince İnönü artık eski gücünü bulamamış ve bu
desteği enstitülere verememiştir. Köy Enstitüleri de,
Türkiye'nin öteki reform girişimleri gibi yukarıdan geldiği,
tabanda itici bir kuvvete dayanmadığı için, İnönü desteğinin
ortadan kalkması enstitülerin oturduğu temellerden en önemlisinin
yıkılması olmuştur." Bundan başka, kırsal kesim halkı
böyle bir kuruluşun gerekliliğine
yeterince hazırlanmamıştır.
Böylece proje dinamizm geliştirememiş ve kendi kendisini yürüten
bir sürece dönüşememiştir.
* * * * * * * * * *
KAYNAK: http://www.meb.gov.tr/meb/hasanali/egitimekatkilari/koy_enstitu.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder