18 Nisan 2009 Cumartesi

Köy Enstitüleri - Özgürleşme Eylemi / Mehmet BAŞARAN

Köy Enstitüleri Özgürleşme Eylemi / Mehmet BAŞARAN

" insanoğlunun kazanacağı en büyük zafer, korkuyu yenme­siyle elde edilecek zaferdir" der, Köy Enstitülerinin kurucu­su İsmail Hakkı Tonguç "Canlandırıla­cak Köy" adlı yapıtında. Korkuları yene yene, zorbalardan zorbalıklardan kurtula­rak günümüze doğru gelmiyor bu insan? Korkuları yene yene bilimi, sanatı, uygar­lığı yaratmadı mı? Yeniden Doğuş (Rönesans), Aydınlanma dönemi, Fransız Devrimi, nice yiğitliklerle kazanılan, ya­şamı yeni aşamalara ulaştıran yengiler... İç korkuları, dış korkuları yenmeden ulaşı­labilir mi özgürlük, eşitlik, hoşgörü, insanca paylaşım gibi evrensel değerlere ... Ger­çekleştirilebilir mi halk yönetimi? .. Yaşa­mak, korkuyla savaşım bugün de. Yeni zor­balar, egemenler, kapitalizm, korkuya yas­lanarak, yeni korkular üreterek sürdürüyor egemenliklerini.

Bir yurtsever: Tonguç

Toplumumuzu köleliklerin her çeşidin­den kurtarmayı, eğitimi sürekli özgürleş­me eylemine dönüştürmeyi amaçlayan bir büyük eğitimci Tonguç, hazır düşüncele­rin, çözümlerin, Tanzimat öykünmeciliği­nin üstüne çıkarak yaratıcılığa ulaşmış. Kur­tuluş savaşçısının kanıyla haritasını çizdi­ği Anadolu'ya dört elle sarılmış bir yurt­sever. Dünya eğitimine katkı sayılan yaşamı eğitim ortamına, özgürleşme eylemine dönüştüren Köy Enstitülerinin, eğitim imecelerinin yaratıcısı.

"Yaşamın amacı, ileri millet olarak yaşamaktır, ortaçağ hayatından farksız geri bir hayata razı olan insan kalaba­lığıyla çağımız uygarlığına katılamayız, diri millet haline gelemeyiz..." İleri uluslann geri bir yaşama razı insan kala­balıkları olmaktan nasıl kurtulduklarını, hangi aşamalardan geçtiklerini çok iyi in­celemiş, kendi toplumsal, ekonomik ko­şullarımıza göre toprağımızı, insanımızı en iyi şekilde değerlendirecek eğitim dizgesini yaratmış ...

Bir yerden bir yere ulaşmanın çok zor ol­duğu dönemde, 61 il, 305 ilçe, 9150 köy gördükten sonra yazmış Canlandırıla­cak Köy adlı yapıtını. Bilimin yol göstericiliğiyle eğilmiş konusuna: "Diri millet olma", "canlanma", "canlandırma" onun eğitim anlayışının temel kavramları. Anadolu insanı, yüzyılların sömürüsü, baskısı altında ezgindir; yağmacılık, saldırı, zaptiye, ağa korkusuyla yılgındır. Geri üre­tim yaşamının, toplumsal bellekteki boşi­nanların tutsağıdır.

Köy Enstitülerinin doğuşu

Acıları ağıda; özlemleri, bozlağa dö­nüşmüştür. Yazgı saymaktadır çekisini çilesini. Bir korkular sarmalında ölgündür. Onu uyandırmak, korkusuz baskısız dü­şünen, arayan, bilgiyle, bilinçle daha bol üreten, ürettiklerinin bölüşümünü denet­leyen, kendi kendini yönetebilecek aydın­lığa ulaştıran bir yetişme yolu tutmak ge­rekti.

İşte, üretim yaşamını eğitim ortamına dönüştüren, işçilikle öğrenciliği birleştiren, eğitimde sürekliliği, yaygınlığı, gelişen yaşama uyan esnekliği gerçekleştiren Köy Enstitüleri bu düşünceden doğdu:

Sonra sen geldin nisanlar geldi

Durdu o içimize akıttığımız kan

Yenilendi gücümüz bembeyaz

Köyler bebesi halk babası

Bize çalışmaya başladı tarlalar

İkinci Dünya Savaşı ortamında, yirmi bölgesinde Anadolu'nun gelmez denilen su­ları getiren, yanmaz denilen ışıkları yakan, bomboz kırları göverten, doğaya, insana ye­ni değerler katan üretici yaratıcı yaşam imeceleri... Kendini, çevrelerini değiştiren in­sanların özgürleşme eylemi... Bilgiyi işe, esere çevirmek... Toprağın, insanın uyanışı, canlanışı...

Şöyle der, yöneticilere yazdığı mek­tupta Tonguç:

"Enstitülerde bisiklet, motosiklet kul­lanma işini, bir müzik aracı çalmayı, şar­kı söylemeyi, milli oyunlar oynamayı herkes öğrenmelidir. Tüm zorluklarına karşın, kız-erkek yaşamın çeşitli işleri­ne, eğlencesine, acılarına, ortaklaşa ka­tılmalıdır. Bayağı olan her şeyden ka­çınmak, korunmak koşuluyla, kız-erkek yaşamı tümüyle yaşamalıdır."

Aydın kimliği

"Yaşamı tümüyle yaşamak" korkuları içten yenmek, canlanmak, görünmez ol­muş zincirleri kırmak, insanca özlemleri gerçekleştirmek değil midir? Kolay mıdır insanın değişmesi, sürekli kendini yenile­mek, aşmak, ekin, sanat dünyasına açıl­madan?..

Sürekli okumak, değerli yapıtların ha­vasını solumak, içine sindirmek gerekir. Tonguç, yüzyılların açığını kapatmak is­tercesine her enstitülünün sağlıklı bir oku­ma alışkanlığı edinmesini ister. Kitap, ek­mekle bir tutulacaktır; özgür okuma saat­leri çok iyi değerlendirilecektir. İnsan, içinden aydınlanarak, düşünceleri özüm­leyerek korkuları yener, özgürce düşüne­bilir, aydın kimliğine kavuşur ...

"Serbest okumaya değer verilmeyen eğitim kurumlarında kitap yakan, kitaplıklara kilit vurabilen, öğrencileri eşkıya takip eder gibi kovalayan gaddar kara cahiller peydah olur. Hoşgörüden eser kalmaz, hafiyelik makbul hizmet­ler arasında yer alır. Müstebitler kah­raman kesilir.

Böyle eğitim kurumu, geriliğe bütün kapılarını açar, cumhuriyete hizmet eden bir kurum olamaz, bilakis onu te­melinden yıkan bir araç haline gelir." (Canlandırılacak Köy s. 643) Öyle de olmadı mı?..

Korkuyu yenmek,

Köy Enstitülerini kapatanlar, egemen­liklerini korkuya yaslanarak, korkular üre­terek sürdürenler, önce kitaplıklara kilit vur­madı mı? 12 Martlar, 12 Eylüller, ülkeyi korku toplumuna dönüştürmedi mi?

Bugün de, Uğur Mumcu'nun dediği gi­bi: İdeolojide tam bağımsızlık, eğitimde Köy Enstitüleri, özgürleşme eylemi ...

* * * * * * * * * * 

KAYNAK: Mehmet BAŞARAN, ( Cumhuriyet, 17 Nisan 2009 )


Hiç yorum yok: