KÖY
ENSTİTÜLERİ:DEVRİMCİ EĞİTİM İMECESİNİN ADIDIR / YAŞAR
ALADAĞ
Enstitülerin kuruluşu 17 Nisan 1940 ta kanunlaşmıştı. Mezun verecekleri yıl (1945) Toprak kanunu çıkarılıyordu. Daha önce özel görüşmelerinde Devlet Reisi İnönü , Tonguç'tan Enstitü sayısının (20) den (40) a çıkarılmasını giderek (200.000) tarımcı yetiştirilmesini istiyordu.
Tüm köklü değişikliklerin gerçekleştirileceği bir ortam hazırlığıydı bu. İlköğretim sorunun yüzde yüz çözüme kavuşturulması on yıllık plana bağlanmıştı. Çağdaş anlamlı eğitimden geçmemiş tek Türk kalmamış olacaktı 1956 ‘da..
Çok kısa
sürede (5-6 yıl),YÜZ ON YILDA yetiştirilen öğretmen sayısı
aşıldı. (6000 den 26.000'e ulaştı bu sayı) , Okul sayısı da
(5 bin) den, (17.000) 'e çıktı. Öğrenci 380 binden, (1,5)
milyona ulaştı. (9000) eğitmen, (600) köy sağlıkçısı
yetiştirildi.
Egemen güçleri çileden çıkaran hızlı gelişme
dönemine girmiştik. Meclisteki toprak ağaları ayaklanmış,
iktidar partisi içinde çatlama olmuştu.
Emin Sazak Ağa «Bütün köylülerin okutulması ne demek? Tehlikeli bir gidiş bu» diyordu. Sonradan bakan olan, Tonguç'un ve yetiştirdiklerinin «bellerini kırmağa» niyetlenen biri Arifiye Köy Enstitüsündeki çalışmaları, öğrencilerin Enstitüyü yönetişlerini, çalışmaları denetleyişlerini görmüş, benzi atarak: «Bütün köylüler böyle uyanırsa , halimiz nice olur Paşam?” demişti İnönü'ye..
1946 da iktidar olanlar, çağdaşlaşmaya giden yolu kapattılar.
BU DEVRİMCİ EĞİTİM İMECESİ SÜRSEYDİ:
1956
da okuma yazma bilmeyen tek kişi kalmayacaktı. Diplomalı
tüketiciler yetiştiren, gittikçe ulusun başına dert olan,
yetişme çağındaki insanlarımızın kafalarını, ellerini
kötürümleştiren bozuk eğitim düzeni tarihe karışacak, insan
gücümüzü ülke gereksinimlerine ve kendi, yeteneklerine göre
yetiştiren; sağlıklı, laik, ulusal ve çağdaş bir eğitim
düzenine kavuşacaktık.
Yabancı eğitim uzmanlarına, deneme
okulculuğu oyalamalarına, barış gönüllülerinin yurdumuza
gelmesine, «Dört K. cılığa» «kardeş köy» oyunlarına,
göstermelik “halk eğitimciliğine” gerek kalmayacak, geri
bırakılmış ülkelere bizim uzmanlarımız gidecekti.(Nitekim
Tayland'a gitmişti).
Demokrasinin işlemesini engelleyen güçler, etkilerini yitirecek, yurttaşlar bilinçle yönetime katılacaktı.
«Reformlar» diye sayıklanan yapısal yenileşmeyi
halkımız gerçekleştirecekti. Planlı programlı, verimli
çalışmalarla artan tarımsal gelirimiz tarım kesiminden
meslekleşerek yeni alanlara kayan iş gücümüz, başkalarına avuç
açmadan sanayileşmemizi sağlayacaktı.
Eğitim kirizmasının
hazırladığı ortamda kökleşecek kooperatifçilik tıkır tıkır
işleyecek, üreticinin, tüketicinin sömürülmesi sona erecek,
artan ulusal gelir daha adilane bölüşülecek, dengeli kalkınma
yoluna girilecekti.
Büyük «insan erozyonu» sona erecek, «beyin göçü, emek göçü» diye bir şey görmeyecektik.
Enstitülerle halkın derinlerine iniliyor, onun yüzlerce yıldan beri yarattığı değerler, güzellikler yüze çıkarılıyor, çağdaş kültürle harman ediliyordu. Makas kesmedik, iğne batmadık nakışlar, türküler, oyunlar, sazlar sözler Enstitülerle yurt yüzeyine yayıldı.
Yaratıcılığımız ulusal kaynaklara açıldı,
yazınımız bölge, zümre yazını olmaktan çıkıp ulusal
boyutlara kavuştu..
Ana sorunumuz geri kalmışlıktan kurtulma,
aklın, bilimin yol göstericiliğiyle çağdaşlaşmadır.
Bunun
yolu da devrimci eğitim imecelerinden geçmektedir.
KAYNAK:Mehmet
BAŞARAN,Tonguç Yolu;sf.14-17
* * * * * * * * * * * * *
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder