25 Ocak 2022 Salı

Köy Enstitüleri’nin Eğitim İlkeleri / Firdevs GÜMÜŞOĞLU

İsmail Hakkı Tonguç’un Mektupları ve Klasik Eğitime Karşı Özgürleştirici Eğitim / Firdevs GÜMÜŞOĞLU

.........................

Köy Enstitüleri’nin Eğitim İlkeleri

Tonguç’un mektuplarının içeriği ile Köy Eğitmen Kursları ve Köy Enstitüleri’nin eğitim ilkeleri arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Her iki uygulamada görülen temel özellik, köyü canlandırmaya, bilimsel bakışı açısı ve uygulamalarla köyün içinde bulunduğu ilkel yaşam koşularını değiştirmeye odaklanmasıdır. Özellikle Köy Enstitüleri, nüfusun önemli bir kesiminin köylerde yaşadığı yıllarda fırsat ve olanak eşitliğini yaşama geçirmiştir. Buraya kabul edilen çocukların, köy çocuğu olması zorunludur. Ancak kız çocukları için bu zorunluluk esnetilmiş, kasabalardan başvuran kız çocukları geri çevrilmeyerek kızlara yönelik pozitif ayrımcılık yapılmıştır. Bu eğitim anlayışının bir başka yönü de, aşağıda ana hatlarıyla açıklayacağımız gibi hümanist nitelik taşımasıdır.

Bu kurumlardaki eğitim özgündür. Bu eğitimin içeriğinde yer alan maddi ve kültürel yaşamın üretiminin, günün sosyoekonomik gerçekliğinde bir karşılığı bulunur. Günün koşullarında ülkenin ihtiyaçları saptanarak Edirne’den Kars’a, Ankara’ya, Trabzon’a, Diyarbakır’a, Antalya’ya İzmir’e dek bütün Anadolu coğrafyasında, bölgelerin gereksinimine göre eğitim verilir. Köy Enstitüleri’nin başlangıçta bir müfredatı bile yoktur. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Yücel’in ve Tonguç’un tercih ettiği bu uygulamada müfredat, yaşamın gereksinimlerinden hareketle oluşturulur. Bu yaklaşımla ilintili olarak, kültür derslerinin yanı sıra, coğrafi koşullara ve üretim biçimine uygun olarak, örneğin Kars Cılavuz’da hayvancılık, Trabzon Beşikdüzü’nde balıkçılık, Aksu Köy Enstitüsü’nde narenciye üretimi yapılır. Bu yönüyle yaşamın gereksinimleri ile uygulama arasında paralellik bulunur. Tonguç’un eğitim anlayışında kuram, uygulamadan- yaşamdan çıkar. Benimsenen “iş içinde eğitim” ilkesine uygun olarak kuram, “iş”le sınanır ve “iş”e karşılık gelir. Bazen matematik dersinde öğrenilen geometri bilgisi binaların yapımında, fizik dersinde öğrenilen elektrik veya enerji bilgisi elektrik santrali yapımında uygulama alanı bulur. Bazen de bir binanın çatısının yapımı esnasında Pisagor ve Öklid bağıntısı öğretilir. Her türlü bilgi, öğretmenlerin ve usta eğiticilerin öncülüğünde, öğrencilerle birlikte yaşama geçirilir. Eğitimde planlı, çok yönlü, yaratıcı, üretici ve yapıcı bir yaklaşım söz konusudur. Bu anlayışın gereği olarak, her yer dersliktir! Sadece duvarlarla çevrili mekânlarda değil; bir binanın çatısında, mutfakta, ahırda, atölyelerde, tarlada, bahçede, ören yerlerinde, kısaca yaşamın olduğu her yerde ders yapılır. Yine bu eğitim sistemi, doğa ve insan sevgisini eksenine alır, bu bakımdan da hümanisttir. Öte yandan henüz Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, ardından II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı bir ülkede öğrencilerin üretici olması, eğitim ekonomisi açısından da kendine yeterli bir ekonomik uygulamanın ortaya çıkmasını sağlar. Köy Eğitmen Kursları’nın ve Köy Enstitüleri’nin kurulduğu yerleşkelerde verimsiz araziler yeşertilmiş, bataklıklar kurutulmuş ve her yer ağaçlandırılmıştır.

Yukarıda Köy Enstitüleri’ndeki eğitim felsefesini hümanizmle ilişkilendirmiştik. Bilindiği gibi Hümanizm, Rönesans’ın insanlığa armağanıdır. Gökberk’e göre Rönesans’la birlikte ilk kez ele alınan sorun, insan sorunudur. “İnsan’ arayan, “insanın” özü ile bu dünyadaki yerinin ne olduğunu araştıran çalışmalara Renaissance’ta ve sonraları da humanizm adı verilir.” Gökberk, Rönesans’la birlikte insanın, evrensel bir organizmanın renksiz bir üyesi olmaktan kurtulduğunu, onun kişiliğini arayan, benliğinin özel renklerini bütün canlılığıyla ortaya koymak isteyen birey olarak yarattığını dile getirir. Bu yüzden de Gökberk, Rönesans’ın bir individualizm çağı, individualite’lerin doğduğu bir dönem olduğunu söyler. Bu gelişme, ulus devletin ortaya çıkışı ile örtüşür. Türkiye’de ise Hümanizm, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda önemli tartışma konuları arasındadır. Yücel’in kitaplarında ve klasik eserlerin çeviri çalışmalarında da hümanizm karşımıza çıkar. Bu bağlamda (Yücel’in bakanlığı döneminde) kurulan Tercüme Bürosu, ülkemizin kültürel yaşamını zenginleştiren eserlerin yayınlanmasını sağlar. Platon’dan Konfüçyüs’e, Mevlana’ya dek Doğu ve Batı klasik eserleri dilimize kazandırılır. Yücel şöyle der: “Garp kültür ve düşüncesinin seçkin bir uzvu olmak dileğinde ve azminde bulunan Cumhuriyetçi Türkiye, medeni dünyanın eski ve yeni fikir mahsullerini kendi diline çevirmek ve bu âlemin duyuş ve düşünüşü ile benliğini kuvvetlendirmek mecburiyetindedir.” Yücel, çocukları her türlü yanlış ve batıl inanışlardan, muzır telakkilerden uzak tutan, edebi zevklerini, milli ve insani duygularını yükselten, onlarda okuma zevkini kökleştiren bir edebiyatı ihtiyaç olarak belirtir. Bu ihtiyaç doğrultusunda Köy Enstitüleri’nin bütününe söz konusu yerli ve çeviri eserler gönderilir, öğrencilerin bunları okuması sağlanır. Tonguç’un da katkısıyla insan, doğa ve hayvan sevgisi bu kurumların temelin deki harç olarak kabul edilir.

Sonuç olarak, Köy Enstitüleri hümanist değerlerin yeşerdiği, güçlendiği kurumlar haline dönüştü. Bu kurumlarda, Gökberk’in belirttiği “evrensel organizmanın renkli bir üyesi” olan insan yetiştirildi ve kolektif içinde birey olma kültürü yaratıldı. Köy Enstitüleri’nde uygulamaya konan hümanist anlayışın, Batı’dakinden en önemli farkı, kolektif aidiyet ile birey olmak arasındaki bağın koparılmaması, aksine güçlendirilmesidir. Bunun sonucunda da Köy Enstitüsü öğrencileri arasında dostluk, kardeşlik, doğa, hayvan ve insan sevgisi temel değerlerler arasına girerek yaygın olarak benimsendi. Sonraki yıllarda Köy Enstitüleri mezunları aracılığıyla, Türkiye’nin eğim ve kültür yaşamını etkiledi.

* * * * * * * * * * * * * * * * *  

KAYNAK: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/757811

İsmail Hakkı Tonguç’un Mektupları ve Klasik Eğitime Karşı Özgürleştirici Eğitim / Firdevs GÜMÜŞOĞLU - Prof. Dr., MSGSÜ, FEF, Sosyoloji Bölümü



Hiç yorum yok: