18 Kasım 2022 Cuma

Zaman Tünelinden esintiler - 3 : 1960' LI YILLARDA ÖĞRETMENLERİN YAŞAM KOŞULLARI / DURSUN AKÇAM


1960' LI YILLARDA ÖĞRETMENLERİN YAŞAM KOŞULLARI / DURSUN AKÇAM

Bu tarihte öğretmenlerin yaşam koşulları, TÖS Genel Başkan Yardımcısı Dursun Akçam’ın yaptığı
basın toplantısında anlatıldı. TÖS Gazetesi’nin 15 Aralık 1969 tarihli sayısında yer alan açıklama
şöyleydi:

“Öğretmene Dilencinin Kazancı Bile Lâyık Görülmüyor.
“Öğretmenler üstünde gün geçtikçe yoğunlaşan ekonomik sıkıntıların ve kıyım işlemlerinin ağır baskısı
sabır taşını çatlatacak bir kıvama gelmiştir.
“Bugün bir ilkokul öğretmeninin aldığı aylık, bir ailenin Ereğli’de tenezzül etmeyerek reddettiği ücretin çok üstünde değildir. Hatta eğitmenler, geçici öğretmenler ayda 400 lira bile alamamaktadırlar. 1938-1940’dan beri çalışan 2448 eğitmenin aylığı 350-400 liranın üstüne çıkamamıştır. 300’e yakın geçici öğretmen de 8 yıldır 300 lira aylıkla çalışmaktadırlar. Bunlar emeklilik, terfi, kıdem gibi haklardan da yoksundurlar.
“Gün geçtikçe artan hayat pahalılığı öğretmenlerin belini bükmektedir. Çoluk çocuklarıyla sefil bir hayatın içine düşmüşlerdir. İlköğretimde çalışan 118 bin ilkokul öğretmeninin 39.700’ü 472 lira, 19.146’sı 522 lira aylık almaktadırlar. Bu aylıklarına ek olarak köyde çalışan öğretmenlere 150, kasaba ve
şehirlerdekilere 100 lira ‘Eğitim Ödeneği’ verilmektedir. Bunun dışında ne ‘fazla mesai ücretleri,’ ne ek ödenekleri ve ne de üçte birli, ikili kadroları vardır.
“Yıllardır öğretmenlerin aylık ve ücretleri aynı kaldığı halde bazı tüketim maddelerinde fiyatlar
yüzde yüz, yüzde ikiyüz aşmıştır. Öğretmenler ellerine geçen parayla en doğal ihtiyaçlarını dahi
sağlayamamaktadırlar. Yemek yerine kepek yeseler bile yine zor geçinirler.

“Köydeki öğretmenler daha bir terk edilmişlik içindedirler. Güvenlikleri yoktur. Yoksul halkımız gibi uygarca yaşamanın her türlüsünden yoksundurlar. Buna karşın birkaç sınıfı bir arada
okutmak zorundadırlar. Beş sınıfı bir arada okutmak zorundadırlar. Beş sınıfı bir arada okutan köy öğretmenlerinin sayısı 12.700’dür. Birden fazla sınıf okutanların sayısı ise 46.380’i bulmaktadır. Aç karın, yamalı urba ve yamalı
ayakkabılarla sınıflara girerek ders vermektedirler. Bir de büyük adları var, ‘İrfan Ordusu!’.

“Özellikle ilkokul öğretmenleri bakkala, manava, tüccara, öğrenci velilerine, tefecilere borçludurlar.

Mustafa Kemal’in ‘Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak muallimlerdir’ dediği öğretmenler önce yakalarını borçtan kurtaramamaktadırlar. Meslek onurları ayaklar altına düşmüştür.
“Yurt dışı gezilerinde bir günlük yolluğu üç ilkokul öğretim görevlisinin bir aylık maaşları toplamına denk olan Sayın Cumhurbaşkanı, 18 ilkokul öğretmeninin aylığını bir ayda cebe indiren bakan, 11 (onbir)
öğretmenin toplam aylıklarını bir ayda alan milletvekili, çoluk çocuklarıyla çile dolduran öğretmenlerin şikâyetlerini duymaz görünebilirler. Ama bıçak kemiğe dayanmıştır. Yarın 100 bin öğretmen verilmeyen haklarını almak için fiili bir durumu içine girerlerse boşuna suçlu aramasınlar.
“Onca çileye katlanamayan öğretmenler, birer birer mesleklerinden kopmakta, başka alanlarda ekmek kapıları aramaktadırlar. Yaptığımız bir araştırmaya göre son beş yıl içinde 3840 öğretmen meslekten
ayrılmışlardır. Bunlardan 643’ü Almanya’ya, başka yabancı ülkelere işçi olarak gitmek için sıra
beklemektedirler. Bakanlığımızın bir azizliği olarak yürütülen kıyım işlemleriyle iç göçler, parasızlık ve geçim sıkıntısı yüzünden de yad ellere dış göçler başlamış, öğretmenler birer gurbet kuşu olmuşlardır. Kendileri bir
yanda çoluk çocukları bir yanda perişandırlar.

“12 bin köyü okulsuz, 2 milyon çocuğu alfabesiz ve 20 milyon insanı okur-yazar olmayan bir ülkede, eldeki öğretmenlerin de işçi olarak yabancı ülkelere göçmesi utanç verici bir manzaradır. Öğretmenleri böylesine
sefil olan bir ülkenin sanatı da, bilimi de, demokrasisi de sefil olmaktan kurtulamaz. Bu gerçekler karşısında eğitim bakanı olan kişilerin, öğretmenleri kıymak değil, ülkemizi bu utanç verici eğitim görüntüsünden kurtarmak için rahatlarını yitirmeleri, uykularını haram etmeleri gerekir.
“Bu drama bir son vermenin zamanı geçmektedir.
“Geçim sıkıntısı altında böylesine kıvranan öğretmenler, öte yandan yasa-tüzük, aman-zaman dinlemeyen kıyım işlemlerinin altında iyice ezilmektedirler. TÖS Genel Merkezinin dört avukatı, taşrada görevli 64 TÖS avukatı, her gün mahkeme kapılarını aşındırmaktadırlar. Son üç ay içinde 200 öğretmen için dava açılmıştır. Bu davaların 100’e yakını Danıştay davasıdır.
“Şimdiye dek kıyılan öğretmenlerin hemen hemen % 90’ı bağımsız yargı organları önünde aklanmışlar,
bakanlığın haksız işlemlerini iptal ettirmişlerdir. Kıyımların tümünün gerekçesi, ‘görülen lüzum üzerinedir.’

Aslında görülmeyen bir lüzum var, o da öğretmenlerin Atatürkçü ve devrimci olmalarıdır. 10 Kasımlarda
konuşurlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün 50 yıl önce söylediği sözleri bugün söylerler, suçlu olurlar. Bağımsızlık derler, ulusal kaynaklar korunsun isterler, karalanırlar. Halktan yana lâik eğitim derler, eğitimde reform derler, yuhalanırlar. Anayasa, sosyal adalet sözü ederler, fişlenirler. Sonra başlar tutanaklar, kovuşturmalar.
“Bir partizanın pusulası, bir ağanın, eşrafın işareti öğretmenlerin sürülmesine yetmektedir. Öğretmenlerin hiçbir güvenliği kalmamıştır. Lokalleri, toplantı salonları basılır, yolları kesilerek canlarına kastedilir. Bayan öğretmenler dağa kaldırılır, sorumlular yok, ciddi soruşturmalar yok, suç ortalarda hiç yok!

“Bu olaylar karşısında Milli Eğitim Bakanı olan kişiler, ya sessiz kalmakta ya da saldırganlardan yana bir tutum takınmaktadırlar. Bir derebeyi bile toprağında çalıştırdığı serfleri, başkalarının saldırısına karşı güvenlik altına almıştır. Derebeyi-serf ilişkisinde sağlanan bu güvenlik, insan hakları ve hukuk devleti lâflarının çok edildiği çağımızda, Milli Eğitim Bakanlığı-Öğretmen ilişkisinde sağlanmamış, tam tersine bir görünüm kazanmıştır.

“Sabır taşı çatlamadan:

“1) Ekonomik sıkıntılar içinde bunalan öğretmenlere insanca ve uygarca yaşamanın asgari koşulları
sağlanmalıdır. Bütün öğretmenlerin aylık ve ödeneklerinin yeni baştan ele alınarak en kısa zamanda
düzeltilmesi bir hükümet politikası haline gelmelidir. Personel Kanunu tozlu raflarda daha fazla
bekletilmemelidir.
“TÖS’ün ivedilikle hazırlayarak Büyük Millet Meclisi’ne verilmesini sağladığı öğretmenlerin eğitim
ödeneklerine dair kanun tasarısı kabul edilmelidir. Bu tasarıda şehir ve kasabalarda çalışan ilkokul öğretmenlerine 500 lira, köyde çalışanlara 600, mahrumiyet bölgesinde çalışanlara 700, mahrumiyet bölgesinde üçten fazla sınıfı bir arada okutan öğretmenlere 800 lira verilmesi öngörülmektedir.
“2) Öğretmenlerin eş çocuklarına, bakmaya mecbur oldukları yakınlarına ilâç, devlet hastanelerinde parasız tedavi olanakları sağlanmalıdır. Ayrıca D.Demir ve D.Deniz yollarında % 50 indirimli gezi hakkı tanınmalıdır.
“3) Yönetimde partizan baskılar, keyfi işlemler kaldırılmalı, hukuk devleti ilkelerine, idarenin hukuka
bağlılık prensiplerine uygun bir ortam kurulmalı ve tarafsız yargı organlarının kararlarına aykırı işlemlere son verilmelidir.
“Bu ön isteklerimiz yerine getirilmediği takdirde, öğretmenlerin fiili duruma geçmeleri belki de önlenemeyecektir.
Bundan doğacak sorumluluk bugünkü yönetimi elinde tutanlara ait olacaktır.” (TÖS Gazetesi, Sayı 44, 15.12.1969)
* * * * * * * * * * 
Kaynak:https://www.yildirimkoc.com.tr/usrfile/1614062187b.pdf
* * * * * * * * * *

Hiç yorum yok: